Erdoğan’ın rehine diplomasisi ve eşkiyalığın yürüyen şanı

Yorum | Bülent Keneş

Şayet olaya “adının tüm dünyada hayduta çıkması eşkiyalığın şanındandır,” şeklinde yaklaşırsak haramilerin şahı, haydutların padişahı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok büyük bir iş başardığını, dünya çapında çok büyük bir şöhrete kavuştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tıpkı sıra kendilerine gelinceye kadar başlarını kuma gömüp korkunç Erdoğan realitesi ile yüzleşmekten kaçınan Türkiye’deki kendine demokrat çevrelere olduğu gibi tüm hukuksuzlukları, despotlukları ve radikal İslamcı terör örgütleriyle alengirli ilişkileri bilinmesine rağmen Erdoğan rejimi ile iş tutmaya devam eden Batılı ülkelerin liderlerine de yıllardır “yapmayın, etmeyin, bu canavarı büyütmeyin” diye sürekli uyarıda bulunulup duruldu. Ama ne yazık ki, ne içeridekilere ne de dışarıdakilere Erdoğan’ın ne büyük bir tehlike olduğu bir türlü anlatılamadı.

İnsan hayatına hiçbir değer vermeyen Erdoğan, mesela, Suriyeli göçmenleri insan dalgaları halinde Ege ve Trakya’dan Avrupa’nın üzerine sürüp o gariban insanları adi bir şantaj aracı gibi kullanmaya kalktığında Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin liderlerine az uyarı yapılmamıştı. Hem de Türkiye’de hem de Batı’da, bu adamın ahlaksız şantajlarına boyun eğmeyin diyenler hiç de az değildi.

NE MUHALİFLERE NE DE AB LİDERLERİNE SÖZ DİNLETİLEMEMİŞTİ

O dönemde “Erdoğan’ın bugün Suriyeli göçmenler üzerinden yaptığı şantaja boyun eğerseniz şayet, korkarız ki yakın gelecekte Türkiyeli mültecileri de kapınız da bulursunuz,” denilip duruldu. Ama, kirli göçmen pazarlıklarına liderlik eden Almanya Şansölyesi Angela Merkel başta olmak üzere, bu haklı ve yerinde uyarılara kulak asan olmadı. Korkulan oldu ve yapılan uyarılar gerçekleşti. Aradan çok fazla bir zaman geçmeden onbinlerce Türk ve Kürt, despot Erdoğan’ın zulmünden kurtulmanın çaresini güç bela Batılı ülkelere sığınmakta buldu.

Tıpkı Türkiye’deki kitleler gibi dünya kamuoyu da uzun süre Erdoğan diye çok ciddi bir baş belasının olduğunu kabul etmek istemedi. Türkiye’de giriştiği hukuksuzlukların, baskı ve zulmün, insan hakları ihlallerinin belki de ülke sınırları içerisinde kalacağını düşündüler hep. Sorunun sınırları aşma potansiyeline dair gerçeği kabullenmek istemediler. Erdoğan’ın zulmünün ülke sınırları içerisinde kalsa bile kendilerini yine de tehdit edebileceğini ise hesaba hiç katmadılar. Akıllarına gelmeyen başlarına geldi. Erdoğan pek çok Batılı ülkenin vatandaşlarını tutuklatarak zindanlara attı. Bir çok Batılı ülkenin yönetimlerine diz çöktürmekte bunu adice bir pazarlık unsuru olarak kullandı.

Bugün, çok geç de olsa, bu korkunç gerçeği artık herkes görüyor. Kendisi bundan belki gurur duyuyor olsa bile makul hiçkimsenin pek hoş bir şey olduğunu söyleyemeyeceği eşkiyalık ve haydutlukta Erdoğan’ın şanı çoktan sınırları aştı. Tüm dünyaya yayıldı. Öyle ki artık en seçkin düşünce kuruluşları Erdoğan’ın eşkiyalıklarını, haydutluklarını raporlar haline getiriyor.

NORMAL BİR İNSANIN ANLAMASI ÇOK ZOR OLAN BİR DENKLEM

Değil devlet adamlarına en ilkel kabile reislerine bile yakışmayacak Erdoğan’ın bu kirli ve ahlaksız yöntemleri tüm dünyanın dilinde. Yani şanı aldı öyle bir yürüdü ki, sormayın gitsin. Onurlu bir ülke ve haysiyetine önem veren bir millet için elbette ki bundan daha utanç verici bir şey olamaz! Ama durun bir dakika, iyi kötü bir ahlaki düzeyi olan sıradan insanların tartışmasız utanç duyacağı böyle bir kepazelikten Erdoğan yandaşları korkunç bir gurur duyuyor olmasın sakın!.. Evet, öyle olmalı ki, Erdoğan’ın haramiliğe, eşkiyalığa, haydutluğa dair hak edilmiş şöhreti dünyaya yayıldıkça yandaşlarının ona olan hayranlığı ve bağlılığı bir kat daha artıyor. Belli ki, normal bir insanın anlaması çok zor olan enteresan bir denklem bu…

Bir dönem CHP milletvekilliği de yapan akademisyen Aykan Erdemir ile ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın ABD’nin köklü düşünce kuruluşlarından Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defense of Democracies – FDD) için ortaklaşa kalem aldıkları “Erdoğan’ın Rehine Diplomasisi – Türk Hapishanelerindeki Batı Uyruklular (Erdogan’s Hostage Diplomacy – Western Nationals in Turkish Prisons)” başlıklı rapor Erdoğan rejiminin ne menem bir şey olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Rapora göre, Erdoğan Batılı ülkelerle ilişkilerinde taviz koparmakta pazarlık unsuru olarak kullanmak üzere bugüne kadar Batılı ülke vatandaşı olan, çifte vatandaşlığı bulunan ya da diplomatik misyonlar dahil Batılı kurumlara çalışan 56 kişiyi tutukladı.

FDD raporuna göre, Erdoğan bugüne 30 Batılı ülke vatandaşını tutuklatarak farklı süreler için hapse attırdı. 1 Haziran 2018 tarihi itibariyle, Erdoğan’ın rehine diplomasisinin mağduru olmuş 9 Batılı ülke vatandaşı halen Türk cezaevlerinde bulunuyor. Rapor, tartışmalı darbe girişiminin ardından ilan edilen ve üzerinden 2 yıla yakın zaman geçmesine rağmen Erdoğan rejiminin vazgeçemediği Olağanüstü Hal (OHAL) şartları altında tutuklananların 7 yıl boyunca hiçbir yargılamaya tabii tutulmadan tutuklu kalabileceklerine de dikkat çekiyor.

Özellikle Amerikalı protestan din adamı Andrew Brunson ile NASA çalışanı Serkan Gölge vakalarına geniş yer ayrılan raporda, Türkiye’de yaz tatilindeyken darbeye karışma iddiasıyla tutuklanan Gölge’ye 2018 Şubat’ında 7,5 yıl hapis cezası verildiği kaydediliyor. Brunson ve Gölge’nin tutuklanma gerekçesi olarak “FETÖ üyeliği”nin gösterildiğinin belirtildiği raporda, bu tabirin Erdoğan ve çevresinin 2013’teki yolsuzluk skandalının ortaya çıkarılmasında rolü olmakla suçlanan Hizmet Hareketi için ilk kez 2015 yılında kullanılmaya başlandığı ifade ediliyor.

SADECE REHİN ALMIYOR, LİNÇ DE EDİYOR

Brunson’un Hizmet Hareketi’ne üyeliğin yanısıra “bu hareketin baş düşmanı” olan PKK üyeliği ile de suçlanmasının tuhaflığına dikkat çekilen raporda, bu iki Amerikan vatandaşının OHAL altında tutuklanan 100 bin kişiden sadece ikisi olduğu hatırlatılıyor. Darbe sonrası görevlerinden ihraç edilen 150 binden fazla kamu görevlesinin ise darbeye destek verdikleri iddia edilen kişilerin yanısıra seküler ve liberal muhalefet üyelerinden oluştuğu raporda kayda geçiriliyor. FDD raporunda, kamudan kitlesel ihraçlar “kitlesel siyasi tasfiye” şeklinde tanımlanıyor.

Brunson ve Gölge’nin tutuklanan tek yabancı ülke vatandaşları olmadığının da hatırlatıldığı raporda, Batılı insan hakları savunucularının kendileriyle işbirliği yapan muhaliflerin sindirilmesi amacıyla tutuklanmasıyla yetinilmediği kaydediliyor. Keyfi bir şekilde tutuklanan bu insanlar hakkında hükümet yandaşı medya tarafından korkunç iftira kampanyaları düzenlendiği hatırlatılıyor. Bu kampanyalarda söz konusu kişilerin teröre destek vermekle ya da darbeye karışmakla suçlandıkları belirtiliyor.

Öte yandan, Fethullah Gülen’in ABD’de yaşıyor olmasının ve Washington’ın Suriye Kürtlerine desteğinin devlet kaynaklı anti-Amerikan propagandasını alevlendirdiğinin ifade edildiği raporda, bu durumun Amerikan vatandaşlarının Türkiye’de özel bir gözetim altına alınmasına yol açtığı dile getiriliyor.

Cezaevine atılan insanların OHAL koşulları altında savunma haklarının ihlal edildiğine  değinilen raporda, avukat-müvekkil imtiyazının artık olmadığı belirtiliyor ve Brunson’un iddianamesinin tamamen bir gizli tanığın ifadelerine dayalı olarak yazılmasının 17 ayı bulduğu hatırlatılıyor. Bu süre zarfında hep yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutulduğu belirtilen Brunson’un kötü koşullardan dolayı en az 20 kg verdiği kaydediliyor.

Erdoğan’ın takip ettiği “rehine diplomasisi”nden dolayı 2017 yazından bu yana Amerikan ve Avrupalı yetkililerin pek çok kez Türkiye’yi kınadığının hatırlatıldığı raporda, Erdoğan rejiminin Batılı rehineler almak yoluyla bunları siyasi pazarlık konusu yaptığı açıkça dile getiriliyor. Erdoğan rejiminin, hapishanelerde tuttuğu bu rehineleri kullanmak suretiyle, AB ülkeleri ve ABD ile ikili ilişkilerinde tavizler koparmaya çalıştığı ifade ediliyor. Raporda, Freedom House uzmanlarından Nate Schenkkan’a atıfla “Türkiye’nin yeni dış politikasının rehineler almaya” dayalı olduğu tespiti yapılıyor.

ERDOĞAN’IN HAYDUTLUĞU ÜLKENİN KÜRESEL İTİBARINI İKİ PARALIK ETTİ

Raporda, söz konusu rehine diplomasisinin Türkiye’nin sadece küresel itibarına zarar vermekle kalmadığı, ülkenin transatlantik ortaklarının Ankara’ya yaptırımlar uygulamayı artık ciddi ciddi düşünmesine de yol açtığı belirtiliyor. Raporda, Almanya ve ABD’nin bu rehin alma vakalarından dolayı vatandaşlarını Türkiye’ye ziyarette bulunmamaları konusunda pek çok kez uyardığı da hatırlatılıyor. Rehin alma hadiseleri dahil olmak üzere Türkiye’deki baskıcı iklim ile temel hak ve özgürlüklerin yokluğunun Avrupa’daki iş çevreleri ve yatırımcıları korkuttuğu da raporda işleniyor.

Erdoğan rejimi ile Hollanda arasında 2017 Mart ayında patlak veren krizin de Erdoğan’ın bu ülkedeki Türk göçmenleri kışkırtmasının yanısıra Türkiye’deki Hollanda vatandaşlarının sınır dışı edilmeleri ya da tutuklanmalarının ciddi bir rol oynadığının altının çizildiği raporda, bu çirkin siyasete en sert tepkinin ise tutuklamalardan sorumlu Türk yetkililere defalarca yaptırım uygulanması çağrısı yapan ABD Kongresi’nden geldiği ifade ediliyor.

ABD vatandaşı Brunson ve Gölge’nin yanısıra Erdoğan rejiminin Amerikan konsolosluk çalışanı en az 3 Türk vatandaşını tutuklamasının 2017 Ekim ayında iki ülke arasında vize krizine yol açtığının hatırlatıldığı raporda, bu kriz aynı yılın Aralık ayında sona ermesine rağmen bu 3 konsolosluk çalışanının cezaevinde ya da ev hapsinde tutulmaya halen devam edildiği belirtiliyor.

Raporda, ABD ve değişik ABD ülkelerinin şu ana kadar Erdoğan’ın rehine diplomasisiyle sadece ikili seviyede uğraştıkları, vatandaşlarının ve çalışanlarının serbest bırakılmasını ise gizli görüşmeler yoluyla sağlamaya çalıştıkları kaydediliyor. Erdoğan’ın ise her ülkeyle kendi takvimine göre pazarlık yapmayı tercih ettiği ve aldığı rehineleri bu ülkelerden taviz elde etmekte bir manivela olarak kullandığı kayda geçiriliyor. ABD ve AB ülkelerinin Erdoğan’ın rehine diplomasisine tutarlı bir transatlantik stratejiyle cevap vermesi gerektiğine vurgu yapılan raporda, Batılı ülke vatandaşlarının serbest bırakılmasının ve gelecekte benzer olayların önüne geçilmesinin ancak bu yolla mümkün olabileceği ifade ediliyor.

ERDOĞAN’IN YENİ BİR UTANÇ VESİKASI OLARAK TARİHE GEÇTİ

Brunson ve Gölge benzeri rehin alma vakalarına tek tek yer verilen raporda, CHP milletvekili Zeynep Altıok’un 2012’den bu yana Türkiye’den 100 civarında protestan din adamının sınır dışı edildiği iddiasına da değiniliyor. Raporda, Erdoğan’ın tutuklu Amerikan vatandaşları ile Fethullah Gülen ve Reza Zarrab’ın takas edilmesi yönündeki çağrılarından da genişçe bahsediliyor.

Aldığı rehinelerle hedefe koyduğu başkalarını takas etme yöntemini yol edinen Erdoğan’ın Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması konusunda yapılan kirli pazarlıklara, Yunanistan’a sığınan 8 Türk askerine karşılık kazayla sınırı geçen 2 Yunan askerinin rehin alınmasını, önceden rehin alınmış Çek Cumhuriyeti vatandaşlarına karşılık PYD eski başkanı Salih Müslim’in bu ülkeden istenmesine de raporda yer veriliyor. Raporun sonunda Erdoğan rejiminin 15 Temmuz 2016’dan bu yana rehin aldığı, önemli bir kısmı gazeteci olan Batılı ülke vatandaşlarının isim ve bilgilerinin yer aldığı bir tablo da bulunuyor.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da azıcık haysiyeti onuru olan herkesin okuduğu her satırda yüzünü kızartacak bu raporda yer alan utanç verici rehin alma vakalarından hicap duymayacak olanın şeref ve haysiyetinden şüphe duyması gerekir. İslamofaşist bir hayduta dönüşen Erdoğan, işlediği insanlık suçlarıyla sadece Türkiye’yi yaşanmaz hale getirmiyor, nesiller boyunca Türkiye vatandaşlarının dünyada başını eğdirecek bir utanca da imza atıyor.

Erdoğan sadece Türkiye için değil dünya için de gün geçtikçe taşınması daha zor bir külfete dönüşürken, Erdemir ve Edelman’ın FDD için kaleme aldığı rapor Erdoğan’ın yeni bir utanç vesikası olarak tarihteki yerini alıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin