Erdoğan’la 23 soruluk özel röportaj! [Veysel Ayhan]

Erdoğan, yıllardır soru sorabilen bir gazetecinin karşısına çıkamadı. Karşısına çıkan gazeteciler, ‘gazeteci süsü verilmiş’ saray dalkavukları. Onlar da ya Mehmet Barlas gibi yanağını okşuyor “efendim bu enerjinizi neye borçlusunuz, neler yiyorsunuz” diye soru soruyor veya Albayrak gibi yalakalık tarihine geçen “Artık hayal edemiyorum, çünkü ben hayal etmeden siz yapmış oluyorsunuz” gibi cümleler sarf ediyor.

Eğer Türkiye demokratik bir cumhuriyet olsaydı şu 23 soru Erdoğan’ın karşısına çıkan ilk gazeteci tarafından sorulur ve cevabını 83 milyon merakla izlerdi. Öyle bir ihtimal olmadığı için sadece soruları verebiliyoruz!

Soru 1: Sayın Cumhurbaşkanı, önce gündemdeki bir konuyla başlayalım. Kimi zaman “Ey falan, sen kimsin ya, haddini bil…” diyerek herkese kafa tutabiliyorsunuz. Halep’te canlı katliam yapılıyor. Sesiniz çıkmıyor. Geçenlerde Türkiye’nin Rus uçağını düşürdüğü gün Suriye’de uçak saldırısıyla 4 askerimiz şehit edildi. Tek kelime etmediniz? Yoksa Putin’den çekiniyor musunuz? Çoğu katliamın ardındaki İran’a niçin ses etmiyorsunuz?

Soru 2: Geçenlerde “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için Suriye’ye girdik, başka bir şey için değil” dediniz. Esad’ın hâmisi Rusya bu sözlerinizden dolayı Ankara’dan açıklama istedi. Hemen ertesi gün sözlerinizi geri alıp “Suriye’ye düzenlediğimiz harekâtının hedefi bir ülke veya kişi değil, kimse sözlerimi kimse başka yerlere çekmesin” dediniz. Sizi bu çelişkiye zorlayan nasıl bir baskı var üzerinizde?

Soru 3: Mavi Marmara hadisesi olduğunda İHH yetkilileri için “Bizden izin aldılar” dediniz. Kürsülerde “İsrail devleti, terör devletidir” “Mavi Marmara’ya sırtını dönen, Arafat’taki vaatlerine ihanet edenlerdir” dediniz. Ama yakın tarihte “Gazze’ye yardıma giderken bana mı sordular” dediniz. Ardından İsrail’le anlaşma imzalandı.

Türkiye, 20 milyon dolar karşılığında 9 Türk’ün katledilmesiyle ilgili davayı düşürdü. Yargımızın siyasi vesayet altında olduğu tüm dünyada tescilledi. Size yakın gazeteciler açıktan bir şey diyemiyorlar ama sosyal medyada “Geçenlerde İsrail için Mavi Marmara’yı, Rusya için Suriye’yi sattık!” diyorlar. Kendilerini iyi hissetmeleri için onlara neler demek istersiniz?

Soru 4: Sizinle ters düşen Ahmet Davutoğlu’nu bir gecede başbakanlıktan kovdunuz. Efkan Ala’yı onlarca patlama, yüzlerce ölü-şehitten sonra bile görevden almadınız. Her nasılsa size az ters düşünce koltuğundan tepetaklak indi. Geçtiğimiz Cumartesi günkü patlamada 36 polis 8 vatandaş şehit oldu. Yine kimse görevden alınmadı.

2015’te ABD’de 3 genç öldürüldüğünde büyük bir öfkeyle şunlar demiştiniz: “Ben, Sayın Obama’ya sesleniyorum, ‘Neredesin Başkan’ diyorum. Biden’e sesleniyorum, ‘Neredesiniz’ diyorum. Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Çünkü halk size oylarını verirken ‘Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’ diye veriyor.”

14 yıldır devletin başındasınız. Yüzlerce facia oldu. Binlerce sivil ve devlet görevlisi hayatını kaybetti. Ne siz istifayı düşündünüz ne de bir başka AKP’li. Bu konuda neler demek istersiniz?

Soru 5: Rusya Devlet başkanı Putin’in danışmanlarında Alexandr Dugin’in darbe girişimi istihbaratını bir gün önce yani 14 Temmuz’da size ilettiği doğru mu?

Soru 6: 15 temmuz akşamı havaalanında “Bugün bildiğiniz gibi öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu” dediniz. Sonra 16.00 civarı eniştenizin haber verdiğini açıkladınız. Sonra MİT’ten haber geldi dediniz. Ve o meşum hadise maalesef gerçekleşti. Ve 240 vatandaşımız şehit oldu. Oysa o gün saat 19.00’a kadar TV’lere bağlansanız, konuşma yapsanız girişim deşifre olacak, askerler kışladan çıkmayacak korkunç dramlar yaşanmayacaktı.

Niçin yaklaşık 6,5 saat sustunuz? Yoksa “Allah’ın size büyük bir lütfu” gerçekleşsin diye mi beklediniz?

Soru 7: Ortalama her gün 2-3 yerde konuşma yapan siz 9 Temmuz’dan olay gününe kadar konuşmadınız ve ortalıkta görünmediniz. Bir şeyler mi duymuştunuz? Ayrıca 15 Temmuz akşamı erken saatlerde Marmaris’te kaldığınız otelde kameralara bir açıklama yaptığınız söyleniyor. O açıklamayı niçin TV’lerde yayınlatmadınız? Girişimin ‘olgunlaşmasını’ mı beklediniz?

Soru 8: Ya emir komuta dâhilinde darbe girişimin içinde olan veya altında oluşan cuntadan habersiz bir Genelkurmay başkanını hâlâ görevde tutmanızın açıklaması ne olabilir?

Soru 9: 15 Temmuz’a kadar darbe hazırlığı ile ilgili MİT’ten bir haber gelmediği anlaşılıyor. On binlerce personeliyle sürekli istihbarat toplayan MİT’in bu girişimden habersiz olması mümkün değil.

İki seçenek var: MİT girişimi sizden saklamış olabilir veya darbe girişimini haber alamamıştır. Yani uyumuştur. Her iki halde de MİT müsteşarının görevden alınması gerekirdi. Fidan’ın makamını korumasının sırrı “sır küpü” olmasında mı?

Soru 10: 15 Temmuz’da girişimin başlamasından dakikalar sonra darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen var dediniz. Elinizde bir istihbarat varsa neden girişim başlamadan açıklamadınız? Hangi delile dayanarak siz ve medyanız milyonlarca insanı zan altında bıraktınız? Bir deliliniz söz konusuysa niçin bunu ABD’ye gönderdiğiniz iade dosyasına koymadınız?

Soru 11: Medeni toplumlarda, insan haklarına saygılı ülkelerde suçlanan isimlere söz hakkı tanınır. Meclis darbe komisyonu “Fethullah Gülen de dinlensin” diye karar vermişken bu karara öfkelendiğiniz ve engel olduğunuz söyleniyor. Bu doğru mu?

Soru 12: TSK’da komuta kademesi hemen hemen değişmedi. Darbe istihbaratı MİT tarafından saat 16.30’da Genelkurmay’a ulaştı. Genelkurmay tarafından saat 18.00 itibariyle hiçbir uçağın kalkmaması, kışlalardan hiç bir askeri araç ve silahın çıkmaması emredildiği halde kuvvet komutanları karargâha dönüp askerine mukayyet olmak yerine düğüne gitti. Düğünde saatlerce kaldılar? Bunu size açıkladılar mı? Nasıl bir açıklamayla sizi tatmin ettiler ki göreve devam etsinler kararı verdiniz?

Soru 13: Saat 18 itibariyle darbe girişimini tüm devlet öğrenmişken TRT’yi niçin koruma altına aldırmadınız? TRT’nin korumasız bırakılması biri rütbeli 5 asker tarafından basılması ve bildiri okutulması daha sonra darbecilerin TRT personeli ve halk tarafından yakalaması size de tuhaf gelmiyor mu? Buna karşılık en üst düzeyde korunan Saray’ınızın sadece 3’ü rütbeli 13 asker tarafından basılması ve bunların daha kapıdan girmeden gözaltına alınması, TBMM’yi bombalanırken 450 bin metrekarelik sarayınıza tek mermi isabet etmemesi size de garip gelmiyor mu?

Bu olanları nasıl izah ediyorsunuz?

Soru 14: Darbe girişiminden hemen sonra İngiliz İstihbaratı GCHQ’nun Türk hükümetinin telefon ve e-mail yazışmalarını yakaladığı ve “Yarın temizlik operasyonları başlatılsın ve darbenin baş yöneticisi Fethullah Gülen ilan edilsin” mesajını elde ettiği 24 Temmuz 2016’da saygın Alman dergisi FOCUS’ta yayınlandı. Derginin haberinde olduğu gibi tüm medya aynı suçlamayı koro halinde yöneltti. Siz o gün kimlerle konuştunuz. Bu konuda kimseye telefon açıp talimat verdiniz mi?

Soru 15: O gece sizi Facetime’dan canlı yayına alan CNN Türk spikeri Hande Fırat geceyi anlatırken, bu bağlantıyı kimseye sormadığını söylemişti. Ama patronu Aydın Doğan yalanlandı. “Hande bunu yaparsan, çıtçıtınla istediğin yerde düğününü yaparım” dediğini açıkladı. Siz o gece Aydın Doğan’la konuştunuz mu? Ne konuştunuz ve niçin 00.24’e kadar beklediniz de olaylar alevlenmeden canlı yayına bağlanmadınız?

Soru 16: Darbe girişimini saat 14.45’te MİT’e Binbaşı H.A. haber veriyor. Daha sonra bir er aynı ihbarı yapıyor. Bu insanlar niçin tutuklu? Darbeyi ihbar eden Binbaşı H.A.’yı cemaat üyeliği iddiasıyla tutuklama çelişkisini nasıl açıklıyorsunuz.

Soru 17: Fethullah Gülen’le defalarca görüştünüz. Her defasında Türkçe olimpiyatlarına katıldınız. Hatta 2012’de “Kendilerini Türkçeye adamış, Türkiye’nin barış mücadelesine adamış sevgili öğretmenlerimizi tekrar tekrar tebrik ediyorum.” diyerek 25 dakika iltifat üstüne iltifat yağdırmıştınız. Gülen’i övmüş Türkiye’ye davet etmiştiniz. O gün takiye mi yapıyordunuz yoksa her şeyi değiştiren 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ve “Para sıfırlama, komisyon, rüşvet” tapeleri miydi?

Soru 18: Bank Asya’nın açılışına bizzat katılmıştınız. Çalışmaları hararetle alkışlamıştınız. Siz ve AKP bakan ve milletvekilleri cemaate ait hiç bir programı kaçırmıyordu. Şimdi ise Bank Asya’da hesabı olanları, cemaatin okuluna öğrenci verenleri terör örgütü üyesi sayıyorsunuz. Açılışa katılıp destek olan, oğlu Bilal ve damadı Berat cemaatin okulundan mezun olan, kızı Sümeyye dershanesine giden ve “Ne istediler de vermedik” diyen siz “masum” oluyorsunuz da Bank Asya’da 3-5 kuruş hesabı olan mudiler, burs zekât toplayanlar nasıl terörist oluyor?

Soru 19: 2013’te büyükelçiler toplantısında “Bir savcı 3 polisle terör örgütü kapsamına sokarız” demiştiniz. Geçen yıl cemaati anlatırken “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” demiştiniz. Şimdi 80’lik koltuk değnekli ihtiyarlar; burs toplayan amcalar, kermes yapan kadınlar, hamile ve emzikli kadınlar… herkes tutuklanıyor. 40 bin insan, şu an evrensel hukukta karşılığı olmayan gerekçelerle tutuklu. Hedefinize ulaştınız mı?

Soru 20: Siz 15 Temmuz’da bir darbe girişimini önlediğinizi söylüyorsunuz. Darbe gerçekleşseydi neler olacaksa onun kat be kat fazlasını yaptınız. Darbeye karışıp karışmadığı araştırılmadan 21 bin askeri öğrenci-astsubay-subay-general emekli edildi/atıldı. Darbeyle ilgisiz 5 bine yakın yargıç meslekten atıldı. 1000’lerce şirkete el konuldu. 100 bin öğretmen-öğretim üyesi-akademisyen işsiz sokağa bırakıldı.

12 Eylül darbesinde bu kadar tasfiye yapılmamışken “darbe girişimini önleyenlerin” bu kadar tasfiye yapması size enteresan gelmiyor mu? Yoksa darbe girişimine bu tasfiyenin bahanesi olduğu için mi “Allah’ın lütfu” dediniz?

Soru 21: Tatbikat için veya ne olduğunu anlamadan kışladan çıkarılan masum harbiye öğrencileri ve askerler teslim olduğu halde onlarcası hunharca linç edildi. Pentagon üst yetkilisi Michael Rubin’in “15 Temmuz gecesi sivilleri Saray’a bağlı SADAT milisleri öldürdü” iddiasında bulundu. Bu iddiaya ne diyorsunuz? Niçin hiçbirine otopsi yapılmadı? Hangi silahlar ve mermiler kullanıldığı neden tespit edilmedi? Başında güvenlik başdanışmanınız emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi olan “Sadat” bizzat size bağlı silahlı bir milis teşkilatı mı?

Soru 22: Sayın cumhurbaşkanı, defalarca “Ben diktatör olsam şunu yapamazsınız, ben diktatör olsam şöyle yazamazsınız” dediniz. Şu an Türkiye’de bir iki küçük gazete dışında tüm medyayı kontrol altına aldınız. 13 TV ve 15 gazete kapatıldı. 200’e yakın gazeteci hapiste. Bir o kadarı yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Milletvekilleri hapiste. Romancılar, köşe yazarları, gazete yöneticileri hapiste. Muhalifler ya yurtdışında veya tutuklu.

Siz diktatör değilseniz “diktatörün tanımı” nedir bize açıklar mısınız? Sözlüklerde kendinizi hangi kelimeyle tanımlıyorsunuz?

Soru 23: Yaklaşık 4 yıldır başkan olmak için Türkiye’nin tüm sorunlarını sümenaltı ettiniz. Yasama yürütme yargı emrinizde. Şu anda hangi yetkiniz yok da başkan olunca onu kazanacaksınız?

Yoksa hedefiniz başkan olma formülüyle AB ile ilişkileri kesmek, NATO’dan ayrılmak, demokrasi-insan hakları bağlayıcılığından kurtulmak ve yabancı sermayeyi ülkeden atarak ülkeyi Türkiye’yi dünyadan tecrit etmek mi?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bu sorulara cevap verecek Kimse olamaz makami ne olursa olsun. Yürek lazim
    Tespitleriniz harika halk böyle analiz yapsa bunlar kacacak yer bulamazlar.

  2. AKP’nin en başarılı olduğu dönemler aslında Erdoğan’ın en güçsüz olduğu dönemlerdi. AKP’nin, ekonomiyi düzelttiği ve Türkiye’yi bölgesinin yıldızı haline getirdiği ilk dönemlerde Erdoğan bugün yaptıklarının onda birini dahi yapamıyordu. Bürokrat atamaları Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edildiği için ancak vekaleten atama yapabiliyor, en basit konuda bile acaba askerin tepkisi ne olur diye ince hesaplar yapıyordu. Arınç, Gül, Şener gibi partinin kurucularının Erdoğan üzerinde belli bir ağırlığı ve parti içi güç dengesi vardı, Erdoğan her aklına eseni yapamıyordu. Ancak, Erdoğan 2010 Anayasa değişikliği sonrasında mutlak gücü elde ettiğinde, ‘Ben artık usta oldum, programımı ben yapacağım’ diyerek farklı bir mecraya girdi. İlk iki dönemde yapılan tüm reformları birer birer kaldırdı, sert ve ötekileştiren söylemlerle kendisi için yeterli gördüğü %50 lik kesim dışındaki toplum kesimlerini hedef aldı. Partinin tek hakimi oldu, belli ağırlığı olan ve kendisini dengeleyebilecek herkesi tasfiye edip yerlerini sınırsız itaat eden ve her fırsatta övgüler düzen kişilerle doldurdu.

    Güçlü Erdoğan’ın, zayıf bir Türkiye doğurması sadece 5 yıl aldı. Bir zamanlar bölgesinin model ülkesi olan Türkiye şimdi terörle, ekonomik krizle, insan hakları ihlalleriyle anılan, dış politikada fikri bile sorulmayan bir ülkeye dönüştü. Erdoğan’ın yaptıkları, yapacaklarının garantisidir. Bu daha başlangıç gibi gözüküyor.

    Ayrıca ironiye bakın ki son 15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten dilediği atamayı yapan, dilediği kanunu çıkaran, bir gecede başbakanı bile değiştirebilen Erdoğan ülkedeki terör ve ekonomik krizden sorumlu tutulmadığı gibi ona deniliyor ki al kalan tüm yetkileri de sana veriyoruz, bizi ancak sen kurtarırsın. Kara mizah gibi. Nedense ülkedeki tüm iyi şeyler (hala kaldıysa) Erdoğan sayesinde oluyor ama tüm kötü şeyle dış güçlere ve işbirlikçilerine veriliyor. Bu yöntem Kuzey Kore’de de başarıyla uygulanıyor.

    Bana Erdoğan’ın başarılı olduğu bir tek alan söyleyebilir misiniz? Eğitim? (dünya sıralamasında 90. yız), Tarım? (buğdayımızı bile Kanada’dan alıyoruz), Terörle Mücadele ( 90 lı yılların bile gerisindeyiz, teröristler kırdan kente indi), Sanayi (tüm yatırımlar rantçılığa ve inşaata yönelik olduğundan ekonomi içindeki payı çok düştü), Basın özgürlüğü? (sonlardayız). Elimizde Erdoğan’ın ilk dönemdeki başarılı icraatlarından olan bölünmüş yol dışında bir şey kalmayacak gibi gözüküyor.

    ABD Başkanının yetkilerinin azlığı ABD’yi zayıf bir devlet mi yapıyor yoksa güçlü bir devlet mi?
    Beğenin veya beğenmeyin bugün dünyanın süper gücü olan ABD’nin Başkanı kongre ve senato onayı olmadan CIA, FBI gibi kurumlara atama yapamıyor, kongreyi ikna etmeden bütçeyi geçiremiyor. Hatta bizdeki birçok ‘fikir adamı’ Obama’nın bu ‘güçsüzlüğünü’ sık sık ona acıyarak anlatır. Ama ABD Başkanının yetkilerinin sınırlandırılmış olması ABD’nin gücünü azaltmıyor, tam tersine keyfiliği ve güç zehirlenmesini engelleyip, uzlaşmayı, demokrasiyi ve devlet aklını pekiştirdiği için devletin gücüne güç katıyor.

    Ünlü bir söz vardır: Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak olarak yozlaştırır. Bugün mutlak gücü elinde tutan tek adamların yönettiği tüm ülkelerde cehalet, yoksulluk, geri kalmışlık, adaletsizlik, rüşvet ve adam kayırmacılık var. Kuzey Kore, Küba, Venezuella ve Orta Afrika ülkelerine baktığınızda bu açıkça görülür.

  3. Babam ben uzakta çalışıp para kazandığım vakitlerde “oğlum aylık ne kadar kazanıp ne kadar harcıyorsun nelere harcıyorsun” diye soru sorduğunda aslında her şey benim için bu soruyla güzel olacağını o gün anlamamıştım.her insanın hesap verecek birisi olduğunda her şey daha güzel olacağını anlamımız lazım.Tespit,Analiz,Hesap verme bunlar çok güzel şeyler gelecek için

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin