Erdoğan-Fidan kapışması ve sütre aktörler [Ömer Küçük yazdı]

İstihbarat camiasında, stratejik hedefe ulaşmak için açıktan icra edilmesine rağmen toplum tarafından yeterince hissedilmeyen örtülü yöntemler vardır.  Bunlardan biri de ana aktörlerin, cevabı taraflarca çok iyi bilinen ama konjonktürel olarak dillendirilemeyen küçük ama çok önemli kilit konular üzerinden kamuoyu önünde hesaplaşmalarıdır. Bu yöntem, gücünü ve etkinliğini tartışmanın kamuya açık olmasından alır. Öte yandan bu yöntemin kullanılması aktörlerin karşılıklı tehdit algısının, büyük riskler alacak kadar üst seviyelerde olduğunu da gösterir.

SAVCI HARUN KODALAK’IN ZABTA GEÇİRDİĞİ İFADE

15 Temmuz sonrası basının tek sesli hali bu yöntemin kullanıldığı alanları tespit ve ilgili konuları takip etmeyi epey zorlaştırdı. Ama yine de dikkatle izlenildiğinde stratejik metinler benzerlerinden ayırt edilebiliyor. Bu metinlere en güzel örnekler, Yeni Şafak yargı muhabiri Osman Özgan’ın 20 Mayıs tarihli haberindeki, ihbarcı binbaşı OK ile savcı Harun Kodalak’ın 11 Ağustosta yaptığı mülakattaki  “darbe faaliyeti olabilir” ifadesi ile fitili ateşlenen konu çerçevesinde kaleme alındı.

Cumhuriyetten Alican Uludağ, 26 Haziran’da O.K.’nın gözaltına alınmaya çalışıldığını ve direkten döndüğünü ayrıntılarıyla yazdı. Haberdeki önemli nokta ise ilk ifade alma işlemine MİT’in izin vermemesi üzerine Erdoğan’ın devreye girmesi ve mülakatın yapılabilmesiydi. O.K. hakkında devam eden soruşturmalar hakkında da şu bilgileri paylaştı Uludağ: “Güvenilir kaynaklardan alınan bilgiye göre bu dosyada O.K. darbeye teşebbüs etmek ve FETÖ üyesi olmakla suçlanıyor. Sır gibi saklanan soruşturmada ne karar verileceği ise savcılığı kara kara düşündürüyor. Kulislerde, önceden haber vererek girişime dahil olmadığı için O.K. hakkında darbeye teşebbüsten takipsizlik kararı verileceği, FETÖ üyeliğinden ise dava açılabileceği konuşuluyor. Ancak bunun için MİT’in soruşturma izni vermesi gerekiyor.” Haberdeki Erdoğan vurgusu, güvenilir kaynakların kimliğini de ele veriyor aslında.

DARBE SORUSUNU ERDOĞAN MI SORDU?

Müyesser Yıldız’ın 27 Haziran’daki “İhbarcı Binbaşıya ‘darbe’ sorusunu aslında kim sordu” başlıklı haberi ise konuyu bir adım daha öteye taşıdı. Yıldız’ın aktardığı kulis bilgisi şöyle: “Binbaşı O.K. ile mülakat Savcılık’ta değil, yargıyla bağlantılı özel bir yerde yapılmış. Mülakatı yapanlar, Erdoğan’a, Binbaşı O.K.’ya sorulmasını istediği bir konu olup olmadığını sormuş. Erdoğan da şunun sorulmasını istemiş; ‘MİT’e gittiğinde, ‘darbe olabilir’ demiş mi, dememiş mi?’. İşte Binbaşı O.K.’nın tartışma yaratan o sözleri ifadeye bu soru üzerine girmiş.” Yıldız’ın AK Parti kulisleri dediği kaynaklar, büyük ihtimal saray çevreleri. Bunun aksi bir durum birilerinin kendi topuğuna sıktığı anlamına geleceğinden ihtimal dahilinde görülmüyor.

Elbette konu burada kalmadı. Bu sefer devreye Ertuğrul Özkök girdi. 29 Haziran’da köşesinde Uludağ ve Yıldız’ın haberlerine atıf yaparak şu satırları yazdı: “Bu iddia ortaya atılalı üç güne yakın bir süre geçti. Külliye’den bir açıklamaya rastlamadım… Ama gerçekten de bu soruyu o sordurduysa, bunun anlamı açık. Demek ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan da 15 Temmuz gününün en büyük karadeliğinin aydınlatılması için harekete geçti.” Şaşılacak şey, yılların gazetecisi bir anlamda Erdoğan’ın sözcüsü gibi yorumda bulunuyor. Özkök, ‘açıklamaya rastlamadım’ derken aslında ‘Külliye’nin bu konuda kendisini görevlendirdiğini ve olayı doğruladığını da ima ediyordu.

Bu arada Sedat Ergin tarafından bu konuyla eş zamanlı olarak dikkat çeken bir yazı dizisi yayınlanmaya başlandı Hürtiyet’te. 27 Haziran’da ilk yazısı yayınlanan “15 Temmuz ve İstihbarat” başlıklı bu yazı dizisinde Ergin ustaca manevralarla MİT’in 2010 sonrası yönetiminin darbeye zemin hazırlayan hata ya da bilinçli faaliyetlerini ince bir işçilikle sayıp dökmeye başladı.

ERTUĞRUL ÖZKÖK: MESAJI ALDIM NAGEHAN’CIĞIM

Bu yazı dizisi devam ederken ve Özkök’ün yazdıklarının mürekkebi henüz kurumamışken bu sefer de Nagehan Alçı sahneye çıktı. Eşi ile birlikte Fidan’ın sözcülüğünü yapmaktan çekinmeyen Alçı, 5 Temmuz’da kontrollü darbe söylemini çürütürmüş gibi yapıp aslında Özkök’e ince bir mesaj verdi: “Tüm bu gerçeklere rağmen CHP de, Mehmet Yılmaz ve Ertuğrul Özkök gibi isimler de ‘kontrollü darbe’ iddiasında ısrar etmeye devam ediyorlar. İhmaller olduğu kesin ama Gülen’in ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramayan şu saçma iddiadan bir an önce vazgeçilmeli. Bence Özkök ve Yılmaz bu konuda öncü olmalı…” Alçı’nın satırları, Fidan’ın, oyunu gördüğünü ve pozisyon belirlediğini Hürriyet üzerinden bir cevap olarak Erdoğan’a iletmesinden ibaretti.

Özkök, Alçı’nın mesajına hemen bir gün sonra 6 Temmuz’da cevap verdi ve adeta Erdoğan’ın sözcülüğünü yaptığını itiraf edercesine ince bir şerh düşerek mesajın alındığını açıkça belirtti: “Ama sen de çok iyi biliyorsun ki… Bizim sorduğumuz o sorular senin de, Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da kafasını kurcalıyor… Hem de fena halde kurcalıyor… Madem konu bu kadar ‘hassaslaşmış’… Bazı bünyelerde bu kadar zona etkisi yaratmış… Sevgili Nagehancığım… Mesajı aldım…” Erdoğan, Fidan’ın yaşadığı zona etkisini görüp konumunun güçlülüğünü elinin kuvvetini ifade etmiş oldu böylece.

‘KAYNAKLAR’ GÖZ ÖNÜNDE ÇARPIŞIYOR

Tabloya yakından bakınca, gazetecilerin ‘haber kaynakları’ üzerinden çok planlı bir istihbarat savaşının yaşandığı net olarak ortaya çıkmaktadır.

Medyaya sızdırılarak arka planı karartılmaya çalışılan bu kapışmanın Erdoğan ile Fidan arasında cereyan ettiği artık aşikârdır. Ve bu kapışma ardında birçok cevapsız soru bırakmaktadır. Erdoğan ile Fidan arasında gönderilen ve alınan mesajların asıl içeriği nedir? Bu mesajlar beraberinde somut adımları da getirecek midir? En önemlisi de kapışmanın zayıf tarafı olarak beliren Fidan, elini güçlendirmek için nasıl bir hamle yapacak?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin