Emre Kongar, Demokrasinin ‘Sol Yanındaki Yara’ ve Entelektüel Sefalet (2)

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN | @MehmetEfe_Caman

Emre Kongar’la yaşadığım polemiğin analizinin birçok bakımdan Türkiye Kemalist ‘sol’unun bugün içinde bulunduğumuz fiili rejimdeki tutumuna ışık tutacağına inanıyorum ve geçen yazıda kaldığım yerden devam ediyorum.

Öncelikle Emre Hoca’nın beni Twitter’da “dinciliği demokratlık diye savunmakla” suçlayıp engellemesiyle başlayayım. Demokratik bir platformda en önde gelen ilkesel koşul düşünce özgürlüğüdür. Esasında buna düşüncenin ifadesi özgürlüğü demek gerekiyor. Hakaret, şiddet övgüsü ve nefret içeren ifadeler dışında tüm düşünceler, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilir, yani temel bir insan hakkı ile koruma altına alınmıştır. Bu hakkın bugün Türkiye’de İslamofaşist bir tür ara rejim tarafından gasp ediliyor olması elbette önemli. Ancak bu, konunun politik ve hukuksal boyutu ile alakalı. Diğer taraftan, aynı meselenin bir de sosyolojik boyutu var ki aslında politik ve hukuki boyutun zeminini oluşturması bakımından çok daha önemli. İşte Emre Kongar’ın ifadesi tam bu bağlamda önem arz ediyor.

MERT, DİNCİ FAŞİZMİ Mİ SAVUNUYOR?

Kongar Nuray Mert’i dinci faşizmi savunmakla itham ediyor. Ben Nuray Mert’in dinci faşizmi savunduğunu düşünmüyorum. Kendisinin Cumhuriyet’te yayımlanmış olan ilgili yazılarını okudum. Sokaktaki herhangi bir Cumhuriyet okuruna veya Kemalist ‘solcuya’ ters gelecek değerlendirmeleri var elbette, ama asla dinci faşizme övgü veya güzelleme olarak nitelenebilecek herhangi bir düşüncesi yok. Mert’in evrim kuramı veya müftülerin nikâh kıyma yetkisine sahip olup olmamaları konusunda Kemalistlerin Ortodoks ideolojilerine aykırı gelen yönler bulunması, illa ki Mert’in “dinci faşizmi savunması” anlamına gelmez.

KENDİNE DEMOKRATLIK SIRITIYOR

Bu tespitlerden sonra konunun daha önemli olduğunu düşündüğüm özüne geleyim. Bana yönelik, dinciliği demokratlık diye savunma eleştirisine. Bu, beni engelleme gerekçesi, öyle diyor kendisi. Bir kere ben Mert’in fikirlerini savunmadım. Onun fikirlerini özgürce ifade edebilme hakkını savundum. Arada çok ciddi bir fark var. Sanırım akademik kariyer yapmış doktoralı bir bilim adamının bu farkı görebiliyor olmasını beklemek hakkım. Elbette bunu biliyor Kongar. Düşüncelerine katılmasak bile birinin o düşünceleri ifade etme özgürlüğünü savunmak, entelektüel olmanın bir gereğidir. Demokrat olmanın ise reddedilmesi imkânsız olan bir koşuludur. Bu mesele, sadece fikirsel bir münakaşa konusu değil. Ya da felsefi düzeyde bir tartışma konusu değil. Bugün yaşadığımız fiili rejimin yaptığı despotça ve hukuksuz uygulamalarla çok yakından bağlantılı. Daha da yakından bağlantılı olduğu konu, farklı ideolojik ‘mahallelerin’ sadece kendilerine demokrat olmaları, başkalarının hak ve özgürlüklerini boş vermeleri meselesi.

Demokrasi sadece seçimlerden ibaret değil. Sanırım bu konunun önemini artık sadece siyaset bilimciler veya sosyologlar değil, tüm toplum anladı. En iyi öğrenme yolu, yaşayarak öğrenmektir. Sanırım bu konuda da bu oldu. Biliyoruz ki, demokrasi için adil seçim mekanizması, olmazsa olmaz bir koşuldur. Ancak yine bilmekteyiz ki, adil seçim mekanizması dışında kriterler de vardır ve onlar da en az seçimler kadar hayati önemdedir, bir sistemin demokrasi olup olmadığı hakkında hüküm verilirken. Düşünceyi ifade özgürlüğü en temel olanıdır. Onun daha detaylandırılmış hali olan özgürlükler, mesela basın özgürlüğü, toplanma ve gösteri özgürlüğü, yani iktidarı eleştirme, yanlış uygulamalarına karşı bir araya gelip protesto etme özgürlüğü. Tüm bunlar düşüncenin ifadesinin mümkün olması temeline dayanıyor.

KEMALİST ‘SOL’ ÖZGÜRLÜKÇÜLÜĞÜ ÖZÜMSEYEMEDİ

Gelelim Kongar’a ve onun özelinde Kemalist ‘sol’un bu özgürlüklerden ne anladığına.

Kemalist ‘sol’ ifadesindeki sol ibaresini tırnak içine alıyor olmam, aslında burada nasıl bir değerlendirmede bulunacağım hakkında ipucu veriyor ve bunun okur tarafından gayet iyi okunduğunu ve anlaşıldığını düşünüyorum. Çünkü Kemalizm’in ‘sol’ bir dünya görüşünü ifade etmek için yeterli bir zemin oluşturmadığını düşünüyorum. Daha önceki bir yazımda bu konuyu analiz etmiştim. Ekonomi-politikle ilinti kur(a)mamış, sınıfsal farklılıklar ve piyasa ekonomisi gibi olgularla polemiğe girmemiş, her şeyden önce de eklektik ve bütünselliği olmayan bir ideoloji olan Kemalizm’in ‘sol’ bir dünya görüşünü temsil etmediği gerçeği, sadece benim tarafımdan iddia edilen yeni bir şey değil. Daha da önemlisi, bu ideolojinin devletle eklemlenmiş olması ki konunun bam teli de bu.

Kongar ve onun dâhil olduğu Kemalist ‘sol’ akım, İttihat ve Terakki’nin devamı olan bir politik çizgi. Özünde birçok modernleştirici dinamik taşıyan, eski sistemi ötekileştiren, laik ve ulus devlet kurmak gibi misyonları merkezine yerleştirmiş olan, tipik bir üçüncü dünya modernize edici yerel ideoloji. Temel paradigması tepeden tabana bir modernleşme. Bunu Batılılaşma olarak algılar İttihat ve Terakki geleneği. Ayrıca tarihsel gerçekliğimizin önemli bir öğesidir. Amacım burada bu ideolojik geleneği topyekûn eleştirmek değil. Sadece onun demokratik çoğulculukla olan sorununu ortaya koymak. 1930’ların Kemalizm’i 1970’lerle beraber daha Avrupa solu temelli bazı konuları içine alarak bir tür sol modifikasyon geçirdi. Ancak hiçbir zaman – maalesef – demokratik çoğulculuğu ve temel insan hak ve özgürlüklerini benimseyemedi. İdealize edilmiş Kemalist devlet ve ideolojisi engel oldu dönüşmesine. Devletin sahibi olma avantajını bırakmak istemediler.

DEVLETİN SAHİBİ OLMA DOKTRİNİ

Bu uğurda Kemalistler her türlü esnekliği gösterebiliyor. Tarih bunu bize öğretti. Mesela Kürt kimliği konusunda esnek olmalarına engel olan budur. 1990’larda Kürt solu ile aralarında oluşan uçurum Kemalizm’in devletin sahibi olma doktrinidir. Bugün Cemaat’in takibata uğratılmasını da yine “dincilerin devletten temizlenmesi” olarak değerlendirilip, ellerini ovuşturuyorlar. Biliyorum, şimdi Emre Hoca benim “dinci faşizmi demokratik bir seçenek” olarak savunduğumu söyleyebilir. Ya da Selahattin Demirtaş’ın hapse atılması ve Kürt siyasetinin takibata uğratılmasının bölücülük olduğunu düşünebilir. Çünkü Kemalist ‘sol’, sol değildir. Kemalist ‘sol’ demokrat değildir. Kemalist ‘sol’ özgürleştirici ve çoğulcu bir ideoloji değildir. Buna dönüşemez. Dönüşebilmek için 1920’lerden bugünlere şansı vardı. Artık çok geç.

Entelektüel sefaletin temelleri ideolojik temellere dayanıyor. Devletin içinde erimiş olmaya dayanıyor. Devletin hukuksuzluklarını bile ulusalcı/milliyetçi, yani nasyonalist bir anlayışla görmezden gelmeye, hatta alkışlamaya dayanıyor. Kendi gazetesinin yayın politikasını demokratikleştiremeyenlerin devleti demokratikleştirmelerini beklemek boşa kürek çekmek olur. Dahası, kendi yazarlarını içeri alan polisler, başkasının yazarlarını içeri alırken bunu polisin “Fetöcü(!)” operasyonu olarak haber yapanların, kendi arkadaşlarının da aynı saçma sapan gerekçeyle takibata uğratıldıklarını bilmelerine rağmen bu tutumlarını sürdürmeleri, bahsettiğim devlet içinde erimiş olma hali ile açıklanmalıdır. Bu dünya görüşü Türkiye’ye özgürlük getirmez. Bundan dolayı CHP Erdoğan rejimi ile mücadele edememektedir. Demokrasinin “sol yanında yara” vardır. Sağ muhafazakâr kanadın derdi dinci İslamo-faşizm ile tek yumurta ikizidir ‘sol’ kanat. Arınmamız lazım. Arınacağımız değerler, evrensel insan hak ve özgürlükleri, evrensel hukuk ve hukuk devleti, çoğulcu demokratik sistem ve bu değerleri içine sindirmiş bireylerden oluşan bir toplum değil midir?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin