Emeksiz vurgun

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

28 Şubat döneminde Mehmet Barlas Sabah Gazetesi’nden kovulunca bir geçmiş olsun ziyaretine evine gitmiştik. Bilenler bilir Mehmet Barlas’ın Otağ Tepe’de boğaza nazır bir yerde devasa bir evi var. Ziyaret sırasında Barlas evi alma hikayesini de anlatmıştı: ‘Herkes soruyor gazeteci maaşıyla bunu nasıl aldın?’ diye de inanır mısınız bu bana 6 bin dolara mal oldu. Bir arkadaşım ‘gel sana bir arsa alalım, Sakarya taraflarında ucuza çok güzel yerler var’ dedi. Sonra da 6 bin dolara büyükçe bir tarlayı zorla alırdı bana. Hani yatırım olur diye alıp bir yere koyduk. Gel zaman git zaman İstanbul-Ankara otoyolu tam da bizim arsanın yanından geçince arsa değerlendi. Otağ Tepe’yi yapan müteahhit dedi ki o arsayı bana ver ben de sana buradan bir ev vereyim. Bu evi o arsayla takas ettik, Yani 6 bin dolara aldığım arsayı verip bu evi aldım.’

Ne zaman kent rantları, arsa, imar gibi konular konuşulsa aklıma bu hikaye gelir. Aslında bildiğim o kadar çok hikaye var ki bu hikayelerden yola çıkarak ‘Türkiye’de zenginleşme imar üzerinden olur’ dense yanlış olmaz.

Terlik üretimi yapan orta halli bir sanayici, zamanın birinde Beylikdüzü’nden aldığı arsanın başına gelenleri anlatmıştı. İstanbul henüz bu kadar yayılmamışken 90’ların başında Beylikdüzü’nde bedavadan biraz pahalı fiyatlara arsa alıyor. Aradan 15-16 yıl geçtikten sonra oralar imara açılınca, müteahhitler, kapısını çalmaya başlıyor. Yok pahasına aldığı arsayı onlardan birine tam 875 daire karşılığında veriyor. Dost ortamında konuşulduğu için ismini zikretmiyorum, anlaşmayı yaptığı gün olayı bizzat bana anlatmıştı.

Mesela Vestel! Yıllarca banka kredileriyle şirketi ayakta tutmaya çalışan Zorlu ailesinin, Vestel’den kazandığının kat be katını tek bir inşaattan Zorlu Center’den kazandığını herkes bilir. Yıllarca sanayicilik yapmış, istihdam oluşturmuş, marka ortaya çıkarmaya çalışmış yüzlerce, binlerce örnek vardır ki bu yolla elde edemedikleri zenginleşmeyi, inşaatlarındaki imar düzenlemeleriyle elde etmişlerdir.

Türkiye’nin gerçek zenginleşme hikayesi burada gizlidir. Sadece İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde değil ülkenin dört bir yanındaki kentlerde, kasabalarda mal biriktirme imardaki bir takım düzenlemeler üzerinden olur. Şehrin nazım planında tarım alanı ya da yeşil alan görünen bir arazi düşük fiyattan alınır; bir müddet sonra belediye ya da Şehircilik ve Çevre Bakanlığı kanalıyla bir takım düzenlemeler yaptırılır ve oralar imara açılır. Böylece bire yüz iki yüz oranlara varan kazançlar elde ederler. Bazen de hiç bunlara tevessül etmeden arsayı alanlara piyango vurur ve yıllar önce alıp da bir tarafa koydukları arsalar imara açılır. Ya da bir arsa üzerinde diyelim 1000 metrekare kapalı alan yapma ruhsatı vardır, belediye ya da şehircilik bakanlığı üzerinden bu 2000 metrekareye çıkartılır. Kağıt üzerinde yapılan bir düzenlemeyle bir inşaat şirketi yeniden arsaya para vermeden açıktan korkunç paralar kazanır. Yazdıklarıma bir kişi de çıkıp ‘yalan yazıyorsun böyle şeyler asla olmaz’ demeyecektir; çünkü bu ahlaksız ve haksız kazanç o kadar sıradanlaşmıştır ki kimseye garip bile gelmez.

İstanbul Kanal projesinden tutunun da Karadeniz’in kıyısına yeni bir havalimanı yapılmasına, üçüncü köprüden yeni otoyollarına kadar pek çok projenin altında arazi rantları yatıyor. Kimsenin haberi yokken el altından çok ucuza kapatılan araziler, projeler kamuoyuna açıklandıktan sonra paha biçilmez bir noktaya erişiyorlar.

Recep T. Erdoğan’ın ‘Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya nelere muktedir, şu kapitalizm nelere muktedir. Doğa şöyle olmuş böyle olmuş, umrunda değil. Orman falan kesiyor, götürüyor. Dikey mimari yapayım, malı götüreyim.’ diye nutuk attığına bakmayın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çevre talanın, imar hırsızlığının böyle hunharca yapıldığı bir dönem olmamıştı. Belediye başkanlığından geldiği için talan etmenin dünya litaratürüne girecek kitabını yazdı.

Bunlara baktıkça masum sayılacak başka bir talan şekli daha var. Anadolu’nun pek çok şehirde deden kalma eski evler, bağlar, bahçeler sessizce yıkılıp imara açılır ve mirasçılar taş atıp kollarını yormadan çalışarak asla elde edemeyecekleri üçer-beşer- onar daire sahibi olup ölünceye kadar onun geliriyle yaşarlar.

Türkiye’de kent rantları ve imar oyunları Arapların petrolü gibi bir şeydir. Petrol Araplara nasıl ki emeksiz ve hesapsız bir servet sağlıyorsa Türkiye’nin şehirlerindeki imar düzenlemeleri de arazi ve inşaat sahiplerine öylesine bir servet sağlar. İmar sahtekarlıkları ve kent rantlarındaki kul hakkı konusuna hiç girmiyorum çünkü çok az bir kesim hariç solcusu, sağcısı, İslamcısı içinde bu konuyu anlayacak maalesef insan yok.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin