Elitizmle popülizm arasında

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Elitizm toplumla, devletle, siyasetle ilgili konularda seçkinlerin etkin olması gerektiğini savunur. Kadim düşünürlerden Eflatun (Platon) bilge-filozof kralların insanları yönetmesi gerektiğini iddia etmiştir. Mosca, Pareto ve Michels gibi modern elitistler ise demokrasinin sakıncalarını öne çıkarmış, yönetimi halk tercihine bırakmanın çok da iyi bir şey olmadığını yazıp söylemişlerdir. Elitistlere göre halk güdülmesi, eğitilmesi gereken, aydınlar olmaksızın isabetli kararlar veremeyecek yığınlardır. Halk için neyin iyi, neyin yararlı ve gerekli olduğunu aydınlar, filozoflar daha iyi bilir ve düşünür.

Akademik ve felsefi açıdan farklı tanımları olsa da siyasi açıdan popülizm halka önem vermekten, halkçılık yapmaktan öte halkın duygu ve düşüncelerini kullanmak, istismar etmektir. Siyasetçiler popülizmi seçkinleri, aydınları, zenginleri düşmanlaştırıp ötekileştirerek halkın oyunu ve desteğini almak, ilgisini çekmek için kullanır. Popülizm “halk yağcılığı” olarak da tanımlanır. Popülist siyasetçiler sokaktaki insanın, alt ve orta tabakanın anlayışına uygun konuşur. Tavır ve davranışlarını, tepkilerini toplumun genelinin beklentilerine göre ayarlar. Halkın duygularını okşamanın yanında onlara mutlaka “öteki”, “düşman” üretir ve “düşmandan kurtarma” vaadiyle peşinden sürükler.

CHP VE ELİTİZM

CHP adında “halk” olan, “halkçılık” diye bir ilkeyi esas alan partiydi ama elitistti, seçkinciydi. Tek Parti döneminde rejim tamamen kamu görevlilerine dayalıydı. Memurlar üzerinden halkı değiştirmeyi, dönüştürmeyi, modernleştirmeyi amaçlıyordu. O nedenle devleti, kamu kurumlarını, valileri, kaymakamları öğretmenleri halkı dönüştürmek için araç haline getirdi. Halkın, inançlarını, değerlerini, kültürünü, duygularını dikkate almadı. Bu yüzden CHP ile toplum arasında ciddi kopukluk oluştu. Toplumun büyük kısmı bürokratik elite şüpheyle baktı, güven duymadı. Defalarca değişme çabası göstermesine rağmen CHP hala elitisttir; toplumun geniş kesimlerine inebilmiş değildir.

Tek Parti dönemi askeri-bürokratik elitlerin etkin ve baskın olduğu bir dönemdi. Çok partili döneme geçilince ve Demokrat Parti iktidara gelince bu defa popülizm öne çıktı. Hemen bütün sağ partiler popülizmi kullandı. Halk için çalışıyormuş, halkı ve köylüyü, alt orta tabakayı önemsiyormuş gibi yapıp onların duygularını siyasetleri için istismar ettiler. Demirel köylülerle ve halkla en iyi temas kurabilen siyasetçilerden birisiydi. Özal hem halka hem de elitlere hitap edebilen, aydınlardan yararlanan, onları dikkate alan bir siyasetçiydi. Ancak Türk siyasetinde popülizmi zirvede kullanan siyasetçi tartışmasız Erdoğan’dır. Erdoğan popülizmi çok ileri seviyelere taşıdı. Ayet-hadis okuması, dini siyaset için kullanması, hitabeti, varoşlardan çıkması, insanlardaki açlığı ve boşlukları görüp ona hitap etmesi popülizm noktasında Erdoğan’ın en önemli özellikleri. Ancak Erdoğan’ı diğer popülistlerden ayıran çok önemli nokta daha var. Erdoğan popülizmi bilimsel yöntemlerle yapıyor ve siyaseti için rakamları, verileri çok iyi kullanıyor.

ERDOĞAN’IN POPÜLİZMİ

“Diploması yok!” diye aşağılanan, banal, sığ, kabadayı olmakla eleştirilen Erdoğan popülist olduğu kadar pragmatist bir adam. Eğitimlileri, aydınları halka yuhalatıyor, üniversite hocalarını, yazar-çizer takımını hapse atıyor, gazeteleri kapatıyor, okuyanı-yazanı susturuyor, eğitimin genetik yapısıyla oynuyor. Ama halka nasıl hitap edeceğini, halkın nelerden hoşlanıp nelerden nefret ettiğini, hangi söylemin ve eylemin nasıl karşılık bulacağını tespit etmek için kamuoyu araştırmaları, anketler yaptırıyor. Eğitimlileri, aydınları ve bilimi popülizmine basamak yapmasını biliyor. Tepki çekecek icraatlara niyet etti ise o fikri başkası üzerinden kamuoyuna sunuyor; sonra onun toplumdaki karşılığını, kabul görme oranını ölçüyor. Eğer korktuğu kadar tepki görmüyorsa icraya koyuyor. Eğilimleri, endişeleri, beklentileri sürekli ölçüyor ve söylemlerini politikalarını bunlara bina ediyor. Yani popülizmi bilimsel yapıyor!

CHP adında halk olmasına rağmen yıllarca halka tepeden bakan laikçi, elitist bir parti oldu. AKP ise adında bulunan “adalet”i bitirdi, insanları gerçeklikten kopardı ve politikalarında, söylemlerinde hepten popülizme kaydı.

HİZMET’TE ELİTİZM VE POPÜLİZM

Siyasi partilerle aynı kulvarda değil elbette ama Hizmet Hareketi pazarcıdan aldığı bursla, köylülerden topladığı öşürle halkla barışık, toplumuna yabancı olmayan, onun değerlerini benimseyen yeni bir aydın tipi üretmeyi başardı. Yaptıklarıyla, kurumlarıyla, ortaya koyduklarıyla hem aydınları hem de halkı tatmin etti. Bir işçi ile bir profesörü aynı halkada, aynı maksatla toplayabildi. Zenginlere lüks araçlarla deri toplattı. Okumuş, inanmış, nitelikli ve mütevazı pırlanta gibi insanlarla köylünün, işçinin de gönlünü fethetti. Ahlaklı, erdemli ve aydın bir nesil yetiştirmek için her sınıftan insanı aynı gaye etrafında buluşturdu. Toplumda mobilizasyonu, geçişkenliği sağladı. Kırdan, dağdan topladığı köy çocuklarını, varoşlardan aldığı gençleri en yukarılara taşıdı. Önüne görünmez bariyerler konmuş, yıllarca aşağılanan ve dışlanan kesimlerin çocuklarını en iyi üniversitelere yerleştirdi, dünya çapında başarılarla tanıştırdı.

Hizmet şu anda bir problem yaşıyor, zor zamanlardan geçiyor. Yetiştirdiği aydınlar, içinde bulunulan halle ilgili bir şeyler yazıyor, konuşuyor. Çok da isabetli tespitler oluyor, çözüm önerileri sunuluyor. Eleştiriler, öneriler tabandan geliyor; doğal seyrinde yürüyor. Bu gerçekte sağlıklı bir yapının habercisi. Ancak genelde akademisyenler, özellikle batıda yetişen, batı üniversitelerinde çalışan, Batı toplumunun değerlerini özümsemiş aydınlar Hizmet Hareketinin geneli için bir miktar elit kalıyorlar. Tespitleri, çözümleri doğru olsa da dil, üslup, yaklaşım açısından tabanla sağlıklı diyalogda zorlanılıyor. Doğruluğuna inandıkları bazı tespitler, düşünceler havada kalıyor ve insanları etkilemiyor. Onlar istiyorlar ki herkes kendileri gibi her şeyi fark etsin, kendileri gibi görsün ve kendileri gibi düşünsün. İnsanlar olaylara laboratuvar ortamındaki netlikte, sebep sonuç ilişkileriyle bakabilsin. Ama halk, toplum öyle olmuyor. Pek çoğu üniversite mezunu olsa da sosyolojik gerçekler farklı çalışıyor. Bediüzzaman’ın dediği gibi “insanların kahir ekseriyeti ehli tetkik değil, ehli taklittir”. Bazı bilim adamları, akademisyenler herkesin ehli tetkik olmasını, karmaşık meseleleri anlamasını bekliyor. Doğulu bir toplum kesimine batı kriterleriyle hitap ediyorlar ve o kriterlerin kolayca anlaşılıp hazmedilmesini umuyorlar. Ama hayatın realiteleri, insanoğlunun karmaşık yapısı üniversite koridorlarından her zaman net görülemeyebiliyor. Her şey deney masasına yatırılamıyor. Herkes rasyonel olamıyor. İnsanın duygusal tarafları da var. Hatıraları var, aidiyet hissi var; öfkesi, alışkanlıkları, bağımlılıkları var.

Nitekim demokrasinin beşiği olan, eğitimi yüksek ülkelerde dahi halklar rasyonel kararlar veremiyor. İngiltere toplumu aleyhine olmasına rağmen Brexit derken, ABD seçmeni Trump gibi bir adamı tercih edebiliyor.

Aydınlar, akademisyenler hataları tespitte ve problemleri çözmekte önemsenmesi, dikkate alınması gereken insanlar. Ancak dünya akademisyenlerin gördüklerinden, rakamlardan, verilerden, rasyonel değerlendirmelerden ibaret değil. Son olaylar Hizmette de tabanla elitler arasında bir mesafe oluşturdu. Her iki taraf diğeri tarafından yeterince anlaşılmadığını düşünüyor. Hizmet çok farklı gelir ve eğitim düzeyindeki insanları bir amaç etrafında birleştirdi ve yıllarca omuz omuza koşturdu. Bugünlerde her şeyi sorgulayanlarla mutlak biat ve sadakat içinde olanlar arasında bir açı oluşmuş gibi görünse de bu tartışmalar dengesini bulacak, istikamete erecektir. Yeter ki birbirimizi kırmayalım, dışlamayalım; anlamaya çalışalım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Çok sevgili ve saygıdeğer Mahmut Akpınar,

    yazılarınızı ilgiyle ve beğenerek takip ediyorum.
    Şimdiye kadar yaptığınız birçok tesbitin son derece isabetli ve ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum.
    Bu yazınızda katılmadığım birkaç hususa işaret etmek istiyorum.
    Yazınızda popülizmin va elitizm birtakım yönlerini eleştirirken kısmen aynı unsurları kullanıyorsunuz.
    Mesela hizmet içinde “halk” diye tabir ettiğiniz insanların birtakım şeyleri anlamadığını ve rasyonel olamadığını ifade ederek elitizme kayıyor,
    fakat aynı zamanda batı eğitim sistemini özümsemiş insanların bu “halk” kesiminden belli ölçüde kopuk ve düşüncelerinin bu kesime göre havada kaldığı ve birşey ifade etmediği görüşünü dile getirerek, kısmen popülizme kayıyorsunuz.
    Eğer batı eğitim sistemi ile kastettiğiniz hür düşünce ve fikirleri sorgulama ise,
    bu bize hem Bediüzzaman’nın hemde Hocaefendi’nin gösterdiği yol değil mi.
    Neden bir taraftan Türkiye de beğenmediğimiz bir kesimin herşeyi sorgulamadan tetkik etmeden kabullendiğini eleştirip, aynı şeylerin hizmet içinde yapılmasna karşı çıkıyoruz.
    Halbuki her dönen kendine göre fikirlerin ve görüşlerin yeniden sorgulanmasını gerektirmiyormu.
    Üstad Hz. leri ve Hocaefendi kendi dönemlerinde bunu yapmışlar ve ilk tepkileri aynı zamanda muhafazakâr kesimden gömüşler.
    Eğer maksat iyiye ve doğruya ulaşma ise,
    ki bu konuda yazılan ve söylenen şeylerin bir çoğunun iyi niyetle yapıldığından yola çıkarak ifade ediyorum, o zaman bu düşüncelerin ifade edilmesini bizzat sizlerin tenkid değil teşvik etmeniz gerekmiyormu.
    Aksi halde fikirlerin ve düşünmenin gelişmesine engel ve tetkik etmenin önüne geçilmiş olunmuyormu.
    Içinden geçtiğimiz dönemde en çok ihtiyacımız olan şeyin mazlum ve mağdurlara yardımın yanında, düşünme ve çözüm yollarını araştırma, bunun içinde hem mevcut hali hemde geçmişte yaşananları tetkik etme, sorgulama gerekli diye düşünüyorum.

    Eğer mevcut durumun değişmesini arzu ediyorsak, sebepler dünyasında yaşadığımıza göre, hangi hususların bu duruma sebebiyet verdiğini ve nelerin yapılması gerektiği hususunda derin derin düşünülmesi gerektiğini ve nelerin yapılması gerektiğinin çok iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
    Asıl bunun yapılmaması büyük bir vebal olur.
    Maalesef bunların hizmet içinde de çok az yapıldığını gözlemlediğimi belirtmek zorundayım. Bu sebeplereden, lütfen iyi niyetle düşünen, sorgulayan arkadaşları tenkid değil teşvik etmenizi rica ediyorum.
    Saygı ve selamlarımla.

    Cafer Polat

  2. Cok istifadeli ve dikkate alınması gereken bir yazı olmuş.Yazılarınızda hem realiteleri hem cözümleri yerinde tesbit ediyorsunuz …Cok teşekkur edrim.Rabbim daim muvaffak etsin..

  3. Çok yerinde bir yazı olmuş… Kişileri hedef almadan nazik bir dil kullanarak soruna yoğunlaşarak… İçinde biriken gazla röportaj verenlere güzel bir cevap olmuş… Tabanı bilmek, dokunmak ve hissiyatına tercüman olmak herkesin yapabileceği birşey değildir…

  4. Yazı için teşekkür ederim, son gunlerde kafamda düşündüğüm şeyleri yazınızın içinde bulunca çok sevindim ve düşünceleri doğru yere oturtmaya çalıştım. İnsan düşünen bir varlık, düşünme ve sorgulamayı da engelleyemezsiniz. O zaman ana hatlarıyla insanlar neyi, nasıl, ne kadar sorgulayabileceğini ögrenmeli ve yerli yerinde ne yapacaksa yapmalı. Yoksa ne hiç sorgulamamanın, ne de sorugulama adına herşeyi kırıp dökmenin once kişinin kendisine, sonra da baskalarına hic vir faydası yok.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin