Hizmet Hareketi eleştirisine dair…

Yorum | Veysel Ayhan

Zaman, ‘enaniyet çağı’. Eğer karşınızdaki insan mütevazı ve hakperest değilse ağzınızla kuş tutsanız bile, bir ‘yanlış’ını ona kabul ettiremezsiniz. Siz onu eleştirirken o sizi dinlemez ve cevap olarak vereceği cümleleri zihninde sıraya koyar.

Bu zamanda yokluğu en çok çekilen üç altın vasıf var.

Birincisi mütevazı olmak. İnsanın mâlik olduğu şeyin (ilim, zekâ, makam, para) kibrine düşmemesi.

İkincisi hakperest olmak. Yanlışını fark ettiğinde geri adım atabilmek.

Üçüncüsü adil olmak.

Eleştiren kişi bu vasıflara sahipse sizi eleştirirken bu altın vasıfları üslubuna ve cümlelerine yansır.

Ama bu ‘altın’ vasıflar sizde yoksa yapılan eleştiri yine de boşa gider.

O nedenle eleştiren ve eleştirilen belli bir olgunluğa sahip değilse söylenenlerin kıymeti yoktur. Esprinin bile yersiz ve zamansız yapılanı sakil kaçar.

Eleştiriye gelince ‘yerinde’lik fevkalade önemlidir.

NİYETİNİZ HALİS DAHİ OLSA

Diyelim ki okulumuzda yangın çıktı. Herkes yangını söndürmekle meşgul. Ama ben elim cebimde çevreme öfkeyle şöyle bağırıyorum:

“Ben demiştim, buraya yangın kovası koyun.”

“Ben hep demiştim, yangın söndürücülerin tarihi geçmesin.”

Bu üslup, şikâyet ve eleştirilerimde yüzde yüz haklı bile olsam antipati toplar. ‘Esas’ doğru, ‘usul’ yanlıştır.

Aynı şikayetleri gidip sokağın başındaki kafede yapsam yine antipati toplar.

Yangın mahallinde ‘su’ taşınır, ‘cankurtaranlık’ yapılır. Niyetiniz halis dahi olsa, insanlar acı çekerken “Ben demiştim!”, “O zaman da demiştim” diye konuşmak, maksadı hasıl etmez. Bilakis reaksiyona neden olur.

Düşünün ki büyük bir deprem olmuş. İnsanlar enkazdan can kurtarıyorlar. Birileri de yapılan bazı inşaatların yönetmeliklere uygun olmadığını, suiistimallerin olduğunu anlatıyor.

Bir de şunları ilave ediyor. “Bir daha burada şehir kurulmaz. Siz bittiniz. En fazla marjinalize olursunuz. Yakında buralar tarih dışına itilecek. Ümitsiz vak’a…”

Bunlar bir deprem sonrası söylenecek sözler midir?

Ben yapılanın yanlış olduğundan bahsetmiyorum. Psikolojik algıdan ve karşılaşılacak reaksiyondan bahsediyorum.

İlmî birikiminiz var. İşin gidişatı, tarihçesi ve fizibilitesi hakkında samimâne eleştiriler getiriyorsunuz. Siz ne kadar samimi olursanız olun, insanların bazıları açlık ve sefalete mahkûm edilmiş halde can derdindeyken, bazıları hapishanelerde eza görürken sizin onlara sunacağınız en orijinal reçeteler bile hak ettiği karşılığı bulmaz. Siz de samimane gayretinizle moral bozukluğuna uğrarsınız.

Bu yüzden Hizmet Hareketi’nin felsefesi hakkında bilimsel çalışmalar yapan, bu uğurda beyin sancıları çeken bazı akademisyenler bu ‘usul’ hatasından dolayı yanlış anlaşılıyorlar.

HERKESE SÖZ HAKKI

Bizim gelecek vizyonumuzda “Herkesi kendi konumunda kabul etme” var idiyse herkesin söz hakkı da olmalı. İnsanların rahatça, özgürce konuşamadıkları bir ortamda ‘doğru’ nasıl bulunur, istişarelerin hakkı nasıl verilir? Evin içindekilere rahat konuşma fırsatı vermeyen dışarıdakilere nasıl versin?

Bu konuda hem eleştiren hem de eleştirilen kimseler için güzel bir Hadis-i Şerif var: “Müminler hakkındaki güzel zan, güzel ibadetten sayılır.” Mümince bakış açısı budur.

Eleştirenlerin niyeti, bugüne kadar yapılagelmiş yanlışlıkların tekrarlanmaması… Atılan her adımın, yapılan her istişarenin usulüne uygun yapılması, suiistimal kapılarının kapatılması… Eleştirenlere bu niyetle bakmak vecibedir.

Eleştirenlere gösterilen tepkide, bazı makalelerdeki bir takım sevimsiz benzetmelerin, maksadı aşan karşılaştırmaların payı olduğunu da göz ardı edemeyiz. Her yazar ifade ettiği konunun gerektiği uyarıcı fonksiyonu yerine getirmesi için abartıya başvurur. Ama sözün muhatapta bire bir algılandığı, ironinin hakikat muamelesi gördüğü bir atmosferde konuşurken veya yazarken kılı kırk yarmak şarttır. Hele milyonların onların vesilesiyle hidayete ulaştığı, doğruyu bulduğu, bataklıktan kurtulduğu kimselerden bahsederken dikkatli bir dil kullanmak insana saygının bir gereğidir.

(Bu arada çok önemli bir noktayı atlamayalım. Sosyal medyada her tartışmayı alevlendirmek için pusuda bekleyen AKP trolleri var. Bunlar Hizmet mensubu gibi bir dil kullanmaya çalışıyor. Başaramasalar da bunları ciddiye alan arkadaşlar çıkıyor. Şunu ana bir prensip yapsak: Gerçek hesap olmayan, kendini gizleyen hiç bir hesabı ciddiye almayalım. Tepki göstermeyelim.)

‘ELEŞTİRİ’NİN YERİ

Arabanın arızası diş hekimine anlatılmaz. Diş tedavisi veterinerde yapılmaz. En mahir cerrah da olsanız sokak ortasında kalp ameliyatı yapamazsınız. Aynen bunun gibi sosyal medya üzerinden dünyaya nizamat verilmez.

İki tür eleştiri var:

1- Belli şahısların ve belli bir kadronun eleştirisi

2- Sistem eleştirisi

Eğer ben şahıslardan kaynaklanan bazı problemleri çözmek istiyorsam, bunu uluorta genellemelerle çözemem. O şahıslarla ilgili şikayetlerimi üst mercilere götürmem lazım.

Ben bir okuldaki bazı hocaların ders anlatma biçiminden şikayetçi isem bunu okul müdürüne iletirim. Hocalardaki eksiklikleri öğrencilere anlatmakla, kantinde söylenmekle o problemi çözemem.

Bu konuda kalem oynatan arkadaşların hemen hepsi, rahatça en üst noktalara gider ve hüsnü istikbal edilirler. Bunu da en iyi onlar bilir. Bunu yapmıyorlarsa entelektüel cesaretleri hakkında soru işaretleri doğar. “Birileri acaba ne der” diyerek bu yiğitliği gösteremezlerse o zaman başka birilerine şunu deme hakkı doğar: “Sizin bir aydın, entelektüel ve sosyal bilimci olarak dile getirmekten çekindiğiniz ettiğiniz problemleri ‘sıradan insanlar’ nasıl dile getirisin?” Hz. Ömer’e itiraz eden hakperest sahabi bu itirazını Kufe mescidinde yapmıyordu. Gidip Hz. Ömer’in olduğu mecliste bizzat kendisine yapıyordu.

Maksadım üzüm yemekse bunu yaparım. Ama niyetim birilerini sopalamaksa -ki sopalanmayı hak edenler var- akademik bir dille genellemelerle ‘dövüp’ geçerim. Ama aydın sorumluluğunu yerine getirmiş olmam.

Bir aydında olmaması gereken iki şey vardır. Öfke ve bezginlik. Öfkeyle kimseye bir şey öğretilmez. Aydın öfkelenirse, halk çıldırır. Hz. Musa’ya Firavun’a karşı bile “yumuşak söz” tavsiye ediliyor. Öfkeye, herkes öfkeyle cevap verir. Aydın, dişini sıkar yumuşak bir dil kullanır. Ki bu yönüyle kendisine denenlere yumuşak bir dille sakince cevap veren akademisyenlerimiz de var.

ELEŞTİRİNİN İÇERİĞİ

Genellemeler her zaman insanı yanıltır. Hata ve kusurlar somutlaştırılmadan seslendirilirse haksızlık olur. Her Hizmet insanına düşen hata ve kusurları tespit etmek ve çözme merciine iletmektir. Hata ve kusurlara karşı sessiz kalmak, bizi o taksirata ortak yapar.

“Üst kattakiler gürültü yapıyor taşınsınlar!”

“İkinci kattakiler evde ateş yakıyor, atalım.”

“Alt kattakiler kirayı ödemiyor, çıksın!” gibi genellemelerle hiçbir problem çözülmez. Gayba taş atmak yanlıştır. Biliyorsam eleştiririm. “Falan şahıs filan hataları yapıyor” veya “yaptı” derim. Kimseyi genellemelerle zan altında bırakmaya hakkım yok. Adil olmam lazım.

Yanlışları delillendirip ikna yolunu seçmem lazım.

YAPILMASI GEREKEN

Ama şikayetlerim usûle ait, işleyişle alakalı ise, fikri argümanlara dayanıyorsa, sisteme dair ise (istişare, toplantı, atama, terfi…) bunların her biri makalelere konu olmalı, teknik olarak izah edilmeli, tartışılmalı. Tartışılıyor da…

Hatta vizyon sahibi kalemlerin muhtemel problemlere karşı hazırlıklar yapması, projeler hazırlaması, tehlikelere dikkat çekmesi alkışlanması gereken fevkalade güzel bir gelişme.

Ama her şeyde olduğu gibi bunda da üslup önemli. İnsanları pataklayarak demokrat yapamazsınız. Demokrasi ve meşveret kültürel bir olgunluk düzeyidir. Bilinç ve şuur meselesidir. Zorla kazanılmaz. Zaman ister. Dikte edilmez. Tepeden aşağı doğru inmez. Aşağıdan yukarı doğru da çıkmaz. Cemaat bütününün toplam demokrasi kültürünü “toplar” ortalamasını alırsınız. Ne seviyede çıkarsa işte Cemaat de o kadar demokrattır. O kadar meşverete saygılıdır.

Eğer alt kadrolar demokrat ise, hakperestçe itiraz edebiliyorsa üst kadro demokrat olmasa bile demokrat davranmak zorunda kalır. Her koltuğu ele geçiren bir süre sonra ‘diktatör’leşiyorsa o yapıyı alttan zorlama olmadan demokratikleştiremezsiniz. O nedenle demokrasi “götürülebilir”, “taşınılabilir” bir şey değildir.

Anlatmak, yazmak, ikna etmek ve insanların şuuruna sabırla işlemek gerekir.

ESASA DAİR

İslam dünyası, birkaç yüz yıldır hak, hukuk ve adaletin tamamen ortadan kalktığı, cehaletin, yobazlığın alıp başını gittiği bir enkaz halinde. Tüm ülkeler, taban tavan, tencere kapak uyumu içinde diktatörlükle yönetiliyor.

Bediüzzaman Hazretlerinden başlatırsak 100 yıldır, Hizmet Hareketi olarak 50 yıldır bu enkaza karşı mücadele veriliyor. Cehalete, her türlü radikal akıma, şiddet ve teröre; ırkçılık ve fanatizme karşı savaş veriliyor.

Bu mantalitede binlerce akademisyen, on binlerce öğretmen ve diğer meslek dallarında insan yetişti. Bunlar şu an dünyanın her yanında varlar. Ve İslam’ın aydınlık yüzünü temsil ediyorlar. Bunu görmeyip büyük bir karamsarlıkla İslam dünyasının perişan haliyle Hizmet’i dövmek pek kadirşinaslık sayılamaz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

19 YORUMLAR

  1. Hep aynı hep aynı …

    Çözümsüzdür …demek bukadar zor mu? Bu konuda çözüm geliştiremiyoruz demek bu kadar zor mu?

    Bir gerçek var şöyle izah edeyim .

    Suçların ferdiliği olduğu gibi acı çeken ve çektiren noktasında da ferdilik söz konusu.Daha avam tarzda cümle kurayım adamın evladını ifal etmişler adam ne yapacağını bilememiş evladını mı öldürsün bunu yapanın bulunduğu camianın insiyatif sahibi sorumlusuna mı gidip mevzuyu taşısın? Yoksa evini barkını çoluğunu çocuğunu alıp kendisini yok edecekleri bir başka yaşam alanında yeni bir hayat mı kurmaya çalışsın?!

    Bakınız … Sizler hizmetin etrafında halkalanmış kişilerin zarar verici davranışlarının sorumluluğunu sorgulamayıp 10 kıtaya yayıldılar avrupa birliğinde misyonu anlatıyorlar efendime söyliyeyim bütün müslüman toplulukların yüz akı oldular ….şeklinde bir ifade ile ailesi yok olmuş bir insana ne demiş oluyorsunuz????

    Hatırlatayım yüz karası bir hanım bakana yurtta öğrencinin başına gelen elim olay hatırlatıldığında “BİR DEFADAN BİR ŞEY OLMAZ” beyanında bulunmuştu.

    Şimdi bu aydınlık yüzünü görmek tanımlaması ile aile bakanının düştüğü durumdan ne farkınız kalır?

    Ah be kardeşim size bin defa aynı ispatı yaptım ve aynı aymaz söylevlerle tekrar aynı açıklamaları yapıyorsunuz.Mahalledeki insan hizmet kavramını sohbeti yapan hoca veya o mahalledeki elinde gücü bulunduran esnaf abinin eşinin yaptığı hareketlerle anlar ,abi dediğiniz kişi ile arkadaşlığında ,sohbetinde hizmete don ve entari biçer.

    Yani bu iş sizlerin ağzında dolaşan “aydınlık tarafı gör ,sen sahabe şeklinde insanlar mı bekliyorsun ” demekle sıvanmıyor.Bilakis yazı ve anlatım tarzından hamburger tekniği olduğu aşikarane görülüyor ,anlayan insanlarca.

    Yani ekmeği kızart berbat köfteyi araya sıkıştır bol sos ve yeşillik birazda makyaj sonra diğer ekmeğide üzerine kapat dışarıdan baktığında ağız sulandıran bir öğün fakat mideye indirdiğinde mide de bulantı yapan sindirim sistemini bozan hazmedilemeyen bir öğün.

    Hz.Ömerleri özlüyoruz.Anladınız mı ? Hz.Osmanları…dışarıdaki serçenin başına gelenden dolayı karın ağrılarına tutulan gözlerinde ağlamaktan yaş kalmayan kılıkırk yararcasına hak hukuk gözetenleri özlüyoruz.Ser’den geçip kendisini Allaha teslim edenleri özlüyoruz.

    Esnafın ,abinin, ablanın, paranın ,pulun, kuyumcunun, çerezcinin ,kahvecinin,sahlepçinin,katipzadenin kullarını değil.Allahın kullarını özlüyoruz….

    • Ozledigine kavusmanin ilk adimi ozledigin gibi olmaktir…
      Hdi guzel kardesim zemin mekan zaman bu yaziyi yazanij degil suan tr de hizmet sensin ozledigim insanlar gibi olma zamani ….
      Demeyi anlatmayi birak yasa ve yasat guzel kardesim….

    • Hizmet Hareketi icindeki tartismayi ben herhalukarda yararli goruyorum. Bu tartismanin kamuoyu onunde olmasinin hicbir mahsuru yok. “İlgilisine ust makamlara arzet” tavri cok yanlis. Hareket mensuplarina ‘Siz dusunmeyin, sadece itaat edin’ demek gibi birsey bu. Merak etmeyin hizmet mensuplari ‘koyun’ degil. Elestirilerdeki haklilik payini da kotu niyeti de farkedecek ferasete ve birikime sahiptir. Ozgur dusuncenin kiymetini belki de gec farkettik. Bu bir firsat. Yaftalamadan, pesin pesin mahkum etmeden birakin herkes etegindeki taslari doksun. Sozu olan konussun. Sonra bu hareket kimsenin inhisarinda degil. Herkes kendi capinda omuz verdi, cile cekti. Cilesini ceken, elbetteki konusacak. Ne var ki sadece suclu aramak, yapilan yanlislara yogunlasmanin pratikte bir yarari olacagina ben de inanmiyorum. Bunlar da elbet dile getirilmeli. Ancak enerjimizi ‘yeni format’ uzerine harcarsak daha dogru olur diye dusunuyorum. Bu tartisma temenni ederim ki bir basamak olur; ‘yeni format nasil olmali’ muzakeresine evrilir. Insallah hayirlara vesile olur.

  2. Selam
    Şunu anlamak neden bu kadar zor.
    Bahsettiğiniz arkadaşlar çok iyi yapıyorlar.
    Pekala kendi kulvarlarında sessız sedasız hayatlarına devam edebilirler.
    kimse onları zorlamıyor.
    Fikir sancısı çekmenin alameti bunlar.
    Onca ( bence çoğu cemaat trolü) hakaret ve ithama maruz kalma pahasına başkalarının bize demediği ve demeyeceği şeyleri gayet medeni bir üslup ile söylüyorlar.
    Bence yapabilecekleri en iyi ve tek şeyi yapıyorlar ve de müstear isimlerin arkasına sığınmıyorlar.
    Alkışı da takdiri de hak ediyorlar.
    Zulme maruz kalmış gerçek kimseler yazılanlardan rahatsız olmuyor.
    Rahatsız olan zümreler belli konumlarını koruyan ve kendilerine zulmün uğramadığı insanlar olsa gerek.
    Öyle ki onları koruyup kollayan zırhlarının yıpranıyor ve inceliyor olmasından rahatsızlar.
    Tartışmak her zaman iyidir. Müsademe i efkar meselesi.
    Bence her şey tartışılsın.
    Akademiyi hafife almanın TR kurulan düzenle kendimizi eşitlemek anlamına geldiğini farketmedik mi?
    ” Ne prof u ya ” söylemi kime ait.
    Cemaatin aklı şu an aynen böyle diyor.
    Kendimizi tartışmaz isek çıkamayacağız bu cendereden.
    Cemaatin bu akademisyenlerin yazılarına son taktiği üç maymunu oynamak son zamanlarda.
    Bırakın görelim duyalım konuşalım.

  3. “Bu mantalitede binlerce akademisyen, on binlerce öğretmen ve diğer meslek dallarında insan yetişti. Bunlar şu an dünyanın her yanında varlar.”
    Bu cümle yazınızdan bir alıntı. (Yazıda daha çok hata var)
    Binlerce akademisyen falan değil kardeşim. Onlarca belki. Ama yüzlerce değil. Ve onlarda dünyanın her yanında yoklar. Bu da başka bir hata. “Hata” diyelim daha ötesine geçmeyelim.
    ÖNCE HELE Bİ ÖZELEŞTİRİ YAPIN MÜBAREKLER. BU OLAYLARIN MÜSEBBİBİBİNİ ARAMIYORUZ, ŞU ANDAKİ CAN ÇEKİŞEN “KARDEŞLERİNİZLE” ACABA GERÇEKTEN İLGİLENİYORMUSUNUZ, ESAS SORUN BU.

  4. EFENDİLER,
    HELE ÖNCE BİR THINK-TANK CİNSİ BİR OLUŞUM KURUN. HELE ÖNCE BİR GÖRÜŞ ALIN. HELE ÖNCE BİR NİYET EDİN.
    VE OLUŞUM İÇİNE ANKARA’DA SİYASİLERLE İÇLİ DIŞLI OLAN TÜM OMURGASIZLARI AL-MA-YIN!
    ONLAR HİZMETİ HER ZAMAN KULLANDILAR, KULLANACAKLAR.
    ENGELLEYEMEZSİNİZ.
    HELE ÖNCE BİR GÖRÜŞ ALIN…
    HELE ÖNCE BİR GÜVENİN…

  5. Yazıda herşey olduğu gibi ve olması gerektiği gibi açıklnmış. Ne nerede nasıl yapılmalı açık seçik söylenmiş ve bunun yapılması gerektigi olmazsa olmaz oldugu sade bir dille, herkesin anlayacağı bir dille anlatılmış; hal böyle iken yukarıda yorum yapan iki arkadaş ( berrin ve sadık, büyük ihtimalle hizmetten gibi görünen iki profesyonel trol ) tamda yukarıda belirtilen usul hatasına düşmüş gibi yorum yapmışlar. Bende şunu diyeyim bu eleştirileri yapan entellektüel arkadaşlara: onca yıl hizmetin içinde beraber çalıştığınız bu adamları o zaman eleştirseydiniz gerekli mercilere şikayet etseydiniz yada o zaman korkuyordunuz madem şimdi arkanız sağlam kimse sizi kovmak yada burs vermemekle korkutamayacak deyinki şu isimli şahıs şurda şu yanlışları yaptı hala yapıyor isterseniz bunu en üst makama kadar şikayet edin delillerle beraber, o zamanda bir netice alınmıyorsa kimse gereğini yapmıyorsa “ hizmetin abileri “ genellemesini yap. Sen entellektüel olmuşsun arkanı devlete üniversiteye dayamışsın hala genellemelerle hizmeti karalıyorsun eleştiri altında, varsa yüreğin çık isim yer zaman ve delilleri ile ortaya koy herkez alkışlasın seni. ( bende bir isim yazayım yukarıda yorum yapan iki trol anlar kim olduğumu )

  6. Veysel Ayhan Bey’in şu yazısını da anlamaz ve hâlâ ama ama ama çekmeye devam ederseniz çok yazık. “Ama…” dediğiniz kadar “Allah!” deseniz ehl-i cennet olursunuz emînim.
    Bir zamanlar bir yerde, bir şey için takılı kalmış kafalar bir türlü takıldıkları şeyi aşıp ileriye bakmıyorlar. Allah ihlas ve istikamet lütfeylesin.

  7. Kaleminize sağlık çok yerinde bir yazı olmuş. Bu yazının yazılmasına sebep olanlara da teşekkür ederim. Seviye korunduğu sürece herkes derdini ve en önemlisi projelerini yazsın paylaşsın istifade edilir… Gelecek günler daha güzel olacak inşallah…

  8. acaip
    savunma psikolojisi ile yazilmis ve sanki en tepeye ulasmak her akademisyen icin mumkun ve en tepede istedigini konusabilecegin bir ortam varmiscasina kaleme alinmis. nice en tepeler simdi bunun vakti degil diye diye bu gunlere getirdi sorunlar yumagini.
    mantikli seyler soyleyip yanlisin ustunu acinca trol isnadiyla basbasa kaliyorsun.
    otokritik simdi degilse daha ne zaman yapilacak.
    hizmeti alttan sahiplenenler cogaldikca bu tur yazilara gerek kalmayacak. yukarisi ve yukarisi kendine ceki duzen verecek. kimse 30 40 50 yil emek verdigi manevi kazanclari ve calismalari heba ederek baskasina yedirmez. bu baskasi ister icerden ister disardan olsun farketmez.

    • 30-40-50 yillik manevi kazanclari zaten dile alarak degerlerini heba etmis oluyorsunuz. Bence anlasilmayan cok basit seyler var o da bu isin gonul meselesi olmasi. Sen yaptigini Allah rizasi icin yaptiysan o emekler de fidana ulasmasini bile beklemeden atip gittigin tohumlar da yerini bulur fidana Agaca yurur ins.

  9. Elinize,yüreğinize,kaleminize sağlık. Çok istifade edilmesi gereken güzel analizi gerçekten anlamayan kardeşlerimizin,gereksiz ve agresif yorumları da ayrı bir kapı araları bana. Demek ki yıllardır hizmetin içinde olup da hâlâ hizmeti olumsuz şekilde görenler de varmış dedim kendime. 1_5-2 ay gibi çok kısa bir sohbet gurubunda bulunmam beni bilmem hizmet mensubu eder mi? Ancak orada gördüğüm bazı yanlışlıkların kasıtlı olarak bu günümüze kadar yansıdığını rahatlıkla söyleyebilirim.

    Başta risaleler olmak üzere sayın Gülen Hocaefendi’nin ne kadar kitapları varsa o gün bulabildiklerimle kendimi yetiştirmeye,aile ve dost çevreme de dilim döndükçe anlatmaya çalışmışımdır. Lakin zaman değişti ve korku bilginin önüne geçti. Gelecek günlerde bu hizmet herşeyin yeniden virabismillah deyip başlayacağını gösteriyor.

    Bu bölümde de olsa farklı seslerin aynı koroya iştirak etmeleri,tek amaçlarının daha iyi bir hizmet anlayışının nasıl mümkün olması gerektiğini göstermesi açısından çok güzel. Herkesi bulunduğu konumda kabullenmek de hizmetin altın kuralı. Allah daha güzel günleri hepimize gösterecektir inşallah. Buna tüm kalbimle inanıyor,emeği geçen herkesi Allah’a emanet ediyor,saygılarımı iletiyorum. İyi ki Tr724.com var. Sağolun!!!???

  10. Ustundeki abiye gitmenin maalesef cozum olmadigini defalarca yasadim. Genellikle ustteki abi altindaki abiyi kendisi sectigi icin bir nevi oligarsik yapi olusmustu 2010lara gelinince. Sikayet ettigimiz zaman, sikayet ettigimiz konuyu arastirmak yerine “sorunlu, kimseyle gecinemeyen arkadas” olarak tayinimiz cikti ve “hicretiniz mubarek olsun” dendi…

  11. Sayin Burhan adli katilimciya atfen,

    Burhan Bey,

    Kimin hizmetten oldugunu veya olmadigini sadece Allah bilir. Insanlari yazdigi yorumlarindan dolayi ‘hizmetten gibi görünen trol’ seklinde yaftalayamazsiniz. Bu cok agir bir ifade.Zor bir zamandan geciyoruz. Lütfen birbirimize böyle ifadeler kullanmayalim.

    Saygilarimla.

  12. Berrin abla…

    Firdevsinin destanlarından sıkıldık diyorsunuz…

    Asgari ücrete talim edip, tarhana ile çocuk büyütüp, parası yetmediği için tek takım elbise ile 20 yıl istişarelere katılan, en altta çalışan işçi ile aynı geçim imkanlarına sahip, il, ülke, kurum abileri görmek istiyorsunuz…

    Öyle ki hiç kimsenin büyük “abi” olmaya hevesli olmadığı, rütbe artışının dünyevi bir çok imkanı da kaybetmek anlamına gelmesi olarak algılandığı “bir teamül” olduğunu hayal ediyorsunuz…

    Hakkın hatırı alidir deyip, hiç bir hatıra feda edilmez sözünü duymaktan sıkıldınız, görmek istiyorsunuz…

    Babanızın oğlu da olsa, kızı da olsa, arkadaşınızda olsa, kankanız da olsa, her meseleyi hemen araştırmaya geçen, kendisine
    ,”kendisini” şikayete gelen kişi beklemeyip, gidip yerinde bulan “HAK da HAK” diyen ama öğlen yemeğini nasıl daha ucuza yerim de elektrik faturasını öderken kullanırım iktisatını da yapmak zorunda olan, maaşın azlığından dolayı iktisatı her daim yaşayan fakat daha fazlasını alırsam da “bozulurum” deyip kendine bir münafık muamelesi yapan “acaip” insanlar olabilir mi diyorsunuz?

    Bir çocuğun elinden tutup götürebildiği peygamber kıssasını anlatanın elinden tutup götürmek istiyorsunuz…

    Yine de perdeyi yırtmaktan çekiniyor, “irşad” ekseninde kalmak istiyorsunuz…

    Büyük büyük abileri kaybetmek değil, kazanmak istiyorsunuz…

    Mesela, Bediüzzaman Hz. lerinin zulme uğradığı dönemde en önemli işin “Risale-i Nur” ların basılması ve çoğaltılması işi olduğu için öne çıkardığı bazı stratejik salih stratejileri hatırlattıklarında, günümüzde yapılması en önemli işi “firdevsi” mesaisinden “sahabe” mesaisine geçme olarak gördüğünüzden, birbirine “zıtmı” acaba? neden zor anlaşılıyor? gibi bir duygu durumuna, üstelik o kadar, “vaaz, pırlanta, bamteli” dinledikten sonra anlam vermekte zorlanıyorsunuz…

    Katılırsınız, katılmazsınız, Berrin abla, yorumunuz bunları çağrışım yaptı bana…

    ( Şu istikbal inkılabatı içinde en gür seda islamın sedası olacaktır, ümidim tam… Çünkü siz varsınız Berrin abla… )

  13. Sayin yazar,

    1. Begenilmeyen turu ile elestiriye tavir alip, genellemeler ve elestiriler yapmak da bir garip ikilem olsa gerek.
    2. Bu kosede kisisel ozelestirilerinizi de gormek isterim.
    3. Elestirmeyesuz dersek, irsadda ve terbiyede bir aracin onunu kapatiriz. Denmesi gereken Ustad Hz.lerinin tabiri ile bu aracin yonunun hayra cevrilmesi prensibi olsa gerek. Kismen usul esas degerlendirmeleri ile bunu tavsiye ediyorsunuz ancak daha guclu vurgu yapmali.
    4. Ortada, kim ne derse desin, bir enkaz var. Enkazi kaldirmali ama ayni hatalari da yapmamali. Aman abi yaman abi dersek bu enkaz kalkmaz. Yenilerinden de endise edilir. Ayrica enkaz edebiyati da yapmamali, is yapmali.
    5. Elestiri mevzusunun en temel sebeplerinden birisi de mesverette bunun izale edilememesi. Elestiri fitri ve hayati degerlendirmeler halinde esas yeri olan istisarede yapilmazsa insanlari uluorta konustururuz. Hem kâri kaybediyor, hem de zararina maruz kaliyoruz. Yarinin projelerini yaparken bari bu imkani degerlendirelim.
    6. Once kendimizi elestirmeli kendi sokugumuzu gormeliyiz. Ben ne yaptim da bu basima geldi, benim yuzumden insanlar bu halde demeliyiz. Bunu yapiyor muyuz?
    7. Elestiriden korkumuz var mi? Neyin endisesindeyiz? Acigi olan korkar, yarasi olan gocunur. Birakin isteyen dedigini desin, diyebilsin. Bu bizim olgunlugumuzdur. Zaten hak iseniz kem goren pisman olacaktir. Ote yandan sus dedikce bastirdikca farkli algi olusuyor ve tepki topluyor.
    8. Ote yandan “harabat”lara “tahribi harabat”lar yazmak yerine sessiz kalmak en mantiklisi ve dogru olan. Su akar yatagini bulur.
    9. 17/25in akabindeki mulaaneye bir de bu gozle bakalim. Mulaane orjinal bir istikamet ozelestirisi ve temennisi, duasidir, anlayana…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin