Ege’de kıyıya vuran vicdan

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Yargılanan kim biliyor musunuz? Biziz. Reza Zarrab değil. Halkbank ya da Zafer Çağlayan da değil asıl sanıklar. Tüm toplum. Kocaman bir memleket yargılanıyor. Köylerde ve kentlerde, varoşlarda ve ara sokaklarda, kumsallarına çocuk cesedi vuran Ege kumsallarında, gölgesi ayaz, paslı metal ve rutubetin anonimleşen zulmünde hapishanelerin… Her yerdedir bu mahkeme aslında. Yargılanan hepimiziz.

Ege denizini aşmaya çalışırken boğuldu adaleti kalbimizin en derinindeki vicdanın. O vicdan, dedemizin yerden aldırttığı ve öpüp kenara koydurttuğu ekmek kadar saftır, kuşlar yesin diye. Ayıp denilen şeyin yüz kızarıklığı olduğunu anlatan nenemizdir bizim. Adalet, yalan söylediğimize kızan annemizdir – ağlarken bizi ağlatan. Sözümüzü tutmayı öğrendiğimiz babamızdır vicdan, adalete zemin olan. O vicdan, matematik dersinde öğretmeyip yan gelip yatmak için 10 soruyu çocuklara veren ve sınavda bunları soracağım, ezberleyip gelirsiniz diyen yüz karası öğretmenin karşısında ayağa kalkarak, sizin yüzünüzden üniversite sınavını kazanamayacağız, yaptığınız yanlıştır, dememize sebep olan şeydir. O vicdan Gezi’de öldürülen masumlara ağlarken dünya görüşlerini sormamaktır, tıpkı bugün Cemaat’ten mi yoksa Kürt mü diye sormadığımız gibi içeri alınanların. Adalet öyle bir vicdan üzerine kuruludur ki, bir damla gözyaşına sığabilecek kadar küçük olmasına karşın kâinat kadar sonsuz ve muktedirdir. Ve tüm kâinatta evrenin yaratıcısına en fazla yaklaştığımız yerdir o küçücük gözyaşı, bilir misiniz?

BU ÇÖKÜŞÜN SORUMLUSU HEPİMİZİZ

Yargılanan biziz esasında. Ege denizi öldürmedi o çocukları. Onları boğan tuzlu suları değildi canım Ege’nin. Türkiye’yi cehenneme çeviren ve buna işine geldiği veya gelmediği için susan toplumdu. Martaval anlatmasın kimse bana. Bir siyasetçi sebebi olamaz tek başına bu korkunç iflasın. Bir çete olamaz tüm çöküşün sorumlusu. Vicdanın tunç duvarlarını sümüğe bulanmış peçeteye çeviren kişiler ya da gruplar, ideolojiler veya hayat tarzları değil, bizzat insanın ta kendisidir. Görmek için bakmak gerekir. Hissetmek için zekâdan fazlasına ihtiyaç vardır. Doğru için çıkarlar değil, ilkelerdir ışığı içeri alan pencere. Sınıfta kaldınız. İnsaniyetten. Ötesi var mıdır?

“Uzat elini küçük kızım. Uzat elini aslan oğlum. Babanız sizi sımsıkı tutacak. Anneniz ısıtacak az sonra. Dalgalar geliyor. Çok sevdiğim kumsaldaki dalgalar gibi değil. Soğuk ve sarsıcı. Eli elimden kayıyor. Montumu çıkartayım. Bacaklarım ağrıyor. Oğlum nerede? Yanan gözlerimle onu arıyorum. Gölgeleşen bedenlerimizin birbirinden giderek uzaklaştığını, eşimin kızımın ve oğlumun adlarını haykıran rüzgârın uğultusunun eşlik ettiği sesinden anlıyorum. Karnımda hissettiğim boşluğa düşmüşlük hissi bir anda vücuduma inanılmaz bir güç veriyor. Adrenalin. Hızla karaltının olduğu yere yüzüyorum. Az önce buradaydı, nerede! Çıldırmış bir öfkeyle zifiri sulara dalıyorum. Hiçbir şey göremesem de el yordamıyla bir şeylere dokunmaya çalışıyorum. Bir sıcaklık, bir ten, bir el arıyorum uzay boşluğu kadar sessiz Ege’nin bağrında. Ciğerlerim yanmaya başladığında yaşama içgüdümden utanarak yüzeye çıkmak için yüzüyor, yüzüyorum. Aldığım nefesin ardından haykırarak ağlamaya başlıyorum. Ağzıma giren tuzlu şey denizin suyu mu yoksa gözyaşlarım mı? Derken ağlamamı bıçak gibi keserek diğer iki küçük gölgeye bakıyorum. O an başım dönüyor. Neredesin! Yardım et bana. Şimdi yardım etmezsen ne zaman yardım edeceksin!”

ÇOCUKLAR OLMADAN EKONOMİNİN NE ÖNEMİ VAR?

Çöküş. Ekonominiz batsın! Kast ettiğim ekonomi değildi çöküşle. Anlamıyor musunuz, çocuklar olmadan ekonominin bir önemi yok. Özgürlük olmadan yenen yavan ekmeğin ekonomisinden geçtim. Ümitsiz kalan bir anne ve babanın çocuklarını cılız ve zayıf bir tekneye koyup ince kumlu kıyıların birinden denize açılarak kendilerinin ardına düşen canavarlaşmış, cinnet geçirmiş, kana susamış bir güruhtan kaçmaya çalıştıkları yer miydi benim doğduğum topraklar. Dehşetin artık kavranamadığı ve ayırtına varılamadığı vahşetin rejiminde kumsala vuran çocuk cesetleri. Ceset torbasına konan üzeri cicili bicili renkten giysilerle minik bedenler. Hayal ettikleri yerdeler midir şimdi? Son sözleri ne oldu? Ölüler ağlar mı? Bir baba ikisi de bayan çocuklarından hangisine yüzer ilk? Nasıl bir seçimdir bu! Bir anne hangi çocuğunun ismini haykırır önce, soğuk sularda? Evet, yargılanan biziz. Yargılanıyoruz. Yargıcımız kendi vicdanımız. Ekmeği yerden kaldırtan hani. Yalan söyleyince yüzümüzü kızartan. Bilir misiniz? Her yerdedir bu mahkeme. Uzağa gitmene gerek yok. Adalet Amerika’da değil, boşuna bekleme. Adalet kalbindedir. Yüreğinin en dibinde, gece korktuğunda çocukken, kötü bir düş görünce, elini sıkıca tuttuğun babanın sana öğrettiği şeydir adalet. Yalan söylemeyeceksin. Çalmayacaksın. Küfür etmeyeceksin. Yaşlı teyzeyi karşıdan karşıya geçireceksin, gülümseyerek. Çocukların başını seveceksin, aferin diyeceksin güzel bir şey yaptıklarında.

Çocuklara baktım mı sadece çocuk görürüm ben. Kimin çocuğu olduğu önemli değildir. Milliyeti, dini ve teninin rengi de öyle! Ağlayan çocuk gördüm mü, aklıma kendi çocuklarım gelir. Onları ne kadar korumaya programlanmışsam, diğer çocuklara da öyle yaklaşırım. Hayranımdır ışıldayan gözlerine ve gülümsemede cömert olan ruhlarına. Uğruna çocuklara bayram ilan edilen bir ülkenin sularında, topraklarında, 1915’te bu topraklarda sapır sapır dökülen Ermeni çocuklarını, Dersim’den sürülen çocukların uzaklardaki pamuk tarlalarında çalıştıktan sonra geceleri uzaktaki ışıklara bakıp, ev düşü kurmuş olan çocuklardan ayırmam ben. Ya da ilkokulda Türkçe öğrensin diye, o tek kelime Türkçe bilmeyen Kürt bebeciği için, kafasına cetvelle vurulan, babasının istediği adı bile nüfus kâğıdına yazdıramayan, kendi çocuklarım için istemeyeceğim bir şeyi isteyemem. Uğruna çocuk bayramı ilan edilen çocuklar. Kuran kurslarında tecavüze uğrayan çocukların içimi burkan kaderinin kederini, anne babalarının dünya görüşleriyle haince meşrulaştıramam. Tıpkı Ege’de boğulan çocuklar gibi, ayıramam hiçbirini ben. Hepsine yetecek gözyaşım vardır hem.

KALBİM EGE’DE KALDI…

Kalpleri durdu, batan teknenin motoru gibi. Dalgaların insafındalar. Kibritçi kızın masalında olduğu gibi, bir anda ısınmışlar mıdır artık? Birbirlerine sarılmışlar mıdır, yüklerini teslim ettikten sonra, huzurla yine? Gazetelere düşen “Fetö’cü aile Ege’de boğuldu” haberlerinden dolayı haklarını helal edebilir mi ölüler? Nazım ustanın Hiroşimalı kıza atfettiği muhteşem şiirine ağlayan solcu arkadaşlarım. Neredesiniz? Nerdesiniz! “Kapıları çalan benim, kapıları birer birer. Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler. Vuralı kıyıya Ege’de, oluyor birkaç gün kadar. Mini minnacıktık biz daha, büyümez ölü çocuklar. Sırılsıklam oldum birden, soğuk denize düşünce, buz gibi tenimle sardım, orda babamı görünce. Çığlık attım, duymadınız, korktum, çok kortum be amca. O kumsalda yatan benim, annem-babamla beraber. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver.” Midilli’ye geçmişler midir artık? Uğradıkları büyük hayal kırıklığını unutmuşlar mıdır?

Bir daha Kalbim Ege’de Kaldı şarkısını dinlediğimde asla aynı duyguları hissetmeyeceğim, biliyorum. O kumsaldaki minik bedenlerin yaşında yüzmeyi öğrendiğim Cunda suları asla aynı olmayacak bir daha. Karşıdan görünen ışıl ışıl Midilli, gece yıldızlarla dolu gök kubbenin altında, arkadaşlarımdan birinin çaldığı gitarın melodileri, ilk gençlik yıllarında, bir daha asla aynı anılar olmayacak, biliyorum. Tanıyamadığım memleketim kadar yabancıdır artık Ege bana, hiçbir suçu olmamasına rağmen. O kumlar, minik bedenlerin ve anneciği ile babacığının cansız bedenlerine yapışmış, onlardan birisi bile değmesin ayaklarıma, o güzelim sahilde bir daha.

Bir küçücük gözyaşı damlası. İçinde vicdan…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Çok doğru hepimiz uzaklarin uzağinda kahrolup gidiyoruz. Ülkeye, topluma lanet olasi diyorum. Bu kadar mı vahşileşir bir toplum? Bu kadar mı canileşir bir ülke? Ne sağdan ne soldan ne de ortadan bir feryat var? Herkes vicdanlarını beş paraya ipotek etmiş durumda.

    Nerde insan, nerde islam? Eğer insan ve islam buysa ben yokum böyle bir islam ve insanda. Anadolu insani hayvani duygularla hareket eden bir toplum haline geldi. İslami da bir kokteyl din şekline soktular. Yaşadiklarini islam yaptilar ve maalesef herkeste onlarin yaşantilarini islam olduğunu bildi.
    Sonuç kahredici bir akibet oldu. Sosyal medyadan yorumlara bakinca insan kendini tutamiyor. Allahim bu toplum, bu insanlar hangi zamanda bu ahlaki edindiler. Bunca vicdansizliği nasil taşidilar üzerlerinde.

  2. Benim gibi katı kalpli birisi, ben dahi okurken gözlerim yaşardı, ama inşallah abim ve kardeşlerim zulümden kaçarken şehit oldular. Bu zulümler bu milletin, benim milletimin, benim akrabalarımın, nurları hatmetmiş sözde kardeşlerimin kuzenlerimin göz yumdukları, biraz daha uzaklaşıp bakınca milletin “F.. ci aile egede boğuldu” başlığına sevinen bu kadar düşmüş bu kadar kırık, esfeli safilin de değil, bu varlıkları Allahın şaşmaz adaletine teslim etmekten başka birşey gelmiyor insanın elinden. Çenem titrerken ağlamamaya çalışırken, bir yanda hakkınızı helal edin diyen gönlü deryalar kadar zengin büyük insan, bir yanda acımaya tükenmiş vicdanım diğer yanda yürüyen kalbi ölüler. Bazen de diyorum ki sen onlara hakkını helal etmezken Yaradan seni affeder mi?

  3. Allah razı olsun, babanıza rahmet. Akademisyenliğiniz edebiyat olmadığı halde babanızdan aldığınız sanatçı ruhu yansıtmışsınız. Gözlerimiz yaşardı, dualarımızın yoğunluğunu artırdı. Fakat istemeden de olsa bir çöküntü ve ümitsizliğe sebep oldu. Resmi çok çıplak ve dokunaklı olarak aksettirince ülkemizin düştüğü çukurun korkunçluğu ve pisliğin dehşeti insanı ürpertiyor ve “bu ülke artık bitmiş, iflah olmaz” hissini uyarıyor, bu da bir ümitsizlik kaynağı oluyor ister istemez.
    Bu ülke tekrar nasıl doğrulur, tekrar (kaldıysa) güzel hasletler geri gelir mi? Çok ciddi endişem var. Allah sonumuzu hayır eylesin. Babanızın da ruhuna bir fatiha okuyacağım

  4. İşte vicdanı olan insanın olaya yaklaşımı. Keşke ülkem diyebileceğim memleketin aydın geçinen okumuşlarida bu hazin olaya yaklaşırken insanca yaklasabilselerdi. Ancak ne gezer içlerindeki kim ne kadar büyükmüş ki çocukları dahi suçlu ilan etmekten utanmamişlar. O nedenle sayın Mehmet Efe beyi bu yazısından ve yaklaşımından dolayı tebrik ediyorum. Ölen aileye de Allah’tan rahmet diliyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin