Dünyayı güzelleştiren iki yürek: Kanber Amca ve Batuhan

NAKKAŞ | M.NEDİM HAZAR

Çöp konteynerlerinden kâğıt ve dönüşüme uygun atık malzemeler toplayan çocuklardan biriydi Batuhan.

Bir gün bir çöp kutusunda oldukça yıpranmış bir Emile Zola kitabı buldu.

Satmaktansa, bakımını yapıp okumayı tercih etti Batuhan.

Ve bulduğu bu kitap hayatını değiştirmişti.

Kitap sevdası kalbine yerleşince bir yandan lise okurken, diğer yandan kitapçıda çalışmaya başladı.

Ardından Erciyes Üniversitesi’ni kazandı ve Ermeni Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaya başladı.

Çalıştığı kitapevini bir süre sonra devraldı ve hayatını kitaplara vakfetti Batuhan Yüksel…

Hurdacılardan, çöp toplayıcılarından, eskicilerden, bit pazarından, vefat eden kitapseverlerin çocuklarından eski kitaplar aldı. Bunların bakımını ve onarımını yapıp dükkânında sergilemeye başladı.

Sıradan bir kitapçı değil Batuhan’ın dükkânı…

Kendisi “Kitapların Huzurevi” diyor mekânına…

Bugün 10 binden fazla kitap sergiliyor kendine ait dükkânında. Bir yandan yüksek lisans yaparken diğer yandan bir tür kitap tamirciliği ve bakım servisi işi yapıyor.

Kitabevinde baskı tarihi 100 yılı aşan Osmanlıca ve farklı dillerde birçok taş baskı eserin bulunuyor. Batuhan; ” Çalıkuşu’nun ilk baskısı olmak üzere birçok kitap var. Tarihi 100 yılı aşkın olan eserleri, naftalinlere sararak böceklerden korumak için özel bir çantada saklıyorum. Çok fazla kitap okuyan biri değildim. Okuduğumda ne kadar cahil kaldığımı düşünerek üzülüyorum. Burada roman ve kitapların yanı sıra farklı türde birçok kitap, dergi, ansiklopedi gibi yazılı eser var. Kitapları değerine göre alıp satıyorum. Ancak, orta ve lise öğrencilerinin dönem ödevleri, yüksek lisans bitirme tezleri için gelen öğrencilere kaynak bulabilmek için ücretsiz olarak yardım ediyorum” şeklinde yaptığı işi tanımlıyor.

Kanber Amca’nın kitap sarayı!

Kemal Sunal’ın oynadığı unutulmaz filmlerden biri de Sakar Şakir’dir.

Sakarlığıyla meşhur olan Şakir’e amcasından yüklü miktarda miras kalır ve kahramanımız mirası devralmak için büyük şehre gelir.

Ancak onu bir sürpriz beklemektedir; Hacı!

Tipik Şark Kurnazı olan ve Ali Şen’in büyük bir başarıyla canlandırdığı çıkarcı ve şekilci Müslüman olan Hacı’da her türlü mel’anet vardır.

Nitekim Şakir’e de bir takım kurnaz oyunlar hazırlar.

İşte o filmin en iç ısıtan sahnelerinden birinde, Şakir kendisine kalan bakkal dükkanındaki malları bedava fakirlere dağıtır. Tabii bu cömertlik Hacı’nın hiç hoşuna gitmeyecektir.

Sakar Şakir filmindeki gibi ismi Şen Bakkal olmasa da, İstanbul Üsküdar’da Uysal Bakkal var.

Sahibi ise Kanber Bozan…

Çocukların tabiriyle Kanber Amca!

Yokluk, hayat zorlukları ve bin türlü başka sebeplerden dolayı okuyamamış Kanber Bozan.

Hayatı aslında çok tanıdık bir öykü:

12-13 yaşlarında doğduğu Adıyaman’ı bırakıp tek başına İstanbul’a geliyor. “Sokaklarda kaldım, hanlarda, iş yerlerinde yattım. Bekçiler kovarlardı,” diyor Kanber Amca. “Biz siyah-beyaz büyüdük, şehirdekiler renkli. 5 yaşımdan beri kendi paramı kazanıyorum. O cesaretle daha çocuk yaşta birçok işte çalıştım. İnşaatlarda çalıştım, dönercilik yaptım, pazarcılık yaptım.”

Bir süre sonra tekstil işinden para kazanmaya da başlayınca ailesini İstanbul’a getiriyor ama kendisi de Almanya’ya çalışmaya gidiyor. Ancak uzun sürmüyor bu macera. Geri dönüyor ve 2000 yılında açıyor Uysal Bakkal’ı.

“Hayatı düşe kalka öğrendik biz,” diyor Kanber Bozan, “Sonunda karanlıktan aydınlığa geçtik. Ama insan geldiği yeri unutmamalı. Giydiği o lastik ayakkabıları unutmamalı. Bir gün çok yağmur yağmıştı, ayakkabılarım yırtıktı. Üşüyordum, titriyordum. Çalıştığım yerde beni kaldırıp masaya oturtan, üzerime elyaf saran öğretmeni hiç unutmuyorum. O gün gördüm, insanları sevmeyi, onlara yardım etmeyi unutmuyorum.”

Aslında okumak içinde kapanmayan bir yara. Çünkü kendisi okuyamamanın acısını ziyadesiyle yaşamış. Başta kendi çocukları olmak üzere tüm çocukların okumasını istiyor. Bu sebeple oğlu Fırat’ın kitap okuma karşılığı bedava alış veriş stratejisini tamamlayacak kütüphane-bakkal modeline son şeklini veriyor.

Raflara koyduğu kitapları çocuklara veriyor ve okuduktan sonra geri getirirlerse ve elbette özetini anlatıp, içeriğiyle ilgili sorulan sorulara cevap verirlerse, bedava alış veriş imkanı sunuyor.

Aslında işin başlangıcı genç Fırat’a dayanıyor.

Kanber Amca’nın oğlu Fırat bir gün çok enteresan bir ayrıntıyı idrak ediyor :

“Buradaki çocuklar arasında sınıfsal bir fark var. Çocuklar iç içe oynadıklarından bunu fark etmiyorlar. Ama dışarıdan bakan bir göz bunu görebiliyor. Bazı çocuklar istediklerini alabiliyor, bazısı alamayınca -genellikle babam yokken- ben de onlara istediklerini veriyordum. Özellikle iki çocuğa yardım ediyordum. Bir gün onlardan birine bir kitap verdim, ‘bunu oku gel sana bir şey vereceğim’ dedim. Şeker Portakalı’nı verdim. Karşılığında bir şey vereceğimi duyan mahalledeki diğer çocuklar da benden kitap istemeye başladılar. İlk başlarda pek umursamadım. Baktım bir hafta boyunca ısrar ediyorlar, gittim birkaç kitap alıp geldim. ‘Kim okuyup bana gelirse ona bir şey vereceğim’ dedim,” diyor…

Mesele ayyuka çıkınca mahallenin bitirim çocukları her sabah Uysal Bakkal’ın kapısında bitiyor ve bir şekilde konusunu öğrendikleri kitabı “Ben de okudum!” diyorlar.

O kadar ki, o güne kadar yüzünü hiç görmediği çocukları görmeye başlıyor Fırat. Başka semtlerden çocuklar akın akın geliyor bedava şeker, çikolata almaya.

Fakat bu geniş yüreklilik mahalleyi de etkileyip dönüştürmeye başlıyor.

Bir süre sonra evlerde hazırlanan poğaçalar, kekler, kurabiyeler de ekleniyor hediye ürün kervanına.

Kanber Amca ise hayatı çok daha sade okuyabiliyor:

“Parasız insanlar bize geliyor. Parası olan gelmez. Arabasına biner, hem çoluk çocuğu gezdirir hem de büyük marketten alışverişini yapar. Bizden günlük ihtiyaçlar alınır,” diyor ve ekliyor: “Biz ‘sonra veririz, babam dönünce veririz, yarın veririz’ciyiz.” Büyük marketlerle asla kurulamayacak insani ilişkilerden bahsediyor: “İcra geldi. Çamaşır makinesi almıştık, ödeyemedik. Varsa 200 lira versene, derler. Market bunu vermez. Çocuk okuldan gelir, ekmek ister, annem babam evde yok, der gider. Marketten bunu alamazsın. Anahtarlar bize bırakılır. Biz böyle yapmazsak ekmek bulamayız. El eli yıkar, el dönüp yüzü yıkar. Onlar da biz böyle olduğumuz sürece bizi bırakmazlar. Fakirin derdinden fakir anlar. Zengin öyle değil, onlar alışmış ‘Getir; bana al gel.’ Biz öyle değiliz, biz piyadeyiz.”

Bir de hayaller var tabi…

Kanber Bozan ve oğlu, sadece çocuk kitaplığı değil, mahallede yaşayan çok sayıdaki üniversite öğrencisinin de faydalanabileceği bir kitaplık yapmak istiyor. “Dükkânın önüne raflar yapacağım. Onlar öyle orada duracak. Akşam içeri almayacağız. İsteyen alsın,” diyor Bozan. Fırat Bozan da “İkinci yenicileri, yerli romanları getirmek istiyorum. Bir ‘Uysal Bakkal Kütüphanesi’ olacak. Bakkallarda ürünleri satılan büyük firmalar bu dükkânların bir köşesine ‘İşte kitaplar burada, ödüller de yanında’ diye kendi ürünlerini de koydukları bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürseler bunu keşke. Sadece bizimle sınırlı kalmasa,” diye anlatıyor.

Üç kuruşluk menfaat için insanların birbirini boğazladığı bir çağda, dünyayı güzelleştiren insanları görmek istiyorsanız Kayseri Melikgazi Tennuri Mahallesi’ne ve İstanbul Üsküdar Mimar Sinan mahallesi, Dibekçi Ahmet sokağa bir uğrayın…

Gözünüz de gönlünüz de açılacaktır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin