Dolar kaldığı yerden… [Haber-Analiz: Semih Ardıç]

Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi zımnî (artırmadan artırmak!) olarak yüzde 12,25’e kadar yükseltmesi ile ancak soluk alabilen Türk Lirası, ABD Doları’na mukabil son bir haftada 10 kuruştan fazla eridi. Sadece bu düşüş bile başka hiçbir veriye hacet bırakmayacak kadar istikrarsızlık abidesi.

Doların 3,50’ye kadar gerilemesinde TCMB’nin yatırımcılara daha fazla faiz vaat etmesi kısmen tesirli olmuştu. Esasında paritenin düşmesinde haricî faktörler daha tesirliydi. ABD, Avrupa ve Japonya’da merkez bankalarının para musluğunu kısılacağına dair ısrarlı beyanlarını fazla kale almayan yatırımcılar, Türkiye gibi yüksek faiz kazandıran piyasalarda bir müddet kalmayı tercih etti.

2013’TEN BERİ AYNI TAKTİKLE PARADAN PARA KAZANIYORLAR

Sıcak paracılar, doları yüksekten bozdurup TL’ye geçtikleri için zaten maça 10-0 önde başlamışlardı. Şimdi ellerindeki TL varlıklarını satıyorlar ve 3,50 civarından topladıkları dolar bavulları ile ABD’ye doğru yola çıkıyorlar. 2013 senesinin Mayıs ayından beri bu filmi tekrar tekrar seyrediyoruz.

Doları düştükçe alıyorlar, zirveye yakın noktalarda satıp tahvil ve bono, biraz da hisse senedi topluyorlar. TL nevinden yatırımlar yerlerde sürünürken malı ucuza kapatıyorlar. Ezcümle para baronlarının alırken de satarken de kazandığı yegâne adres: Türkiye.

25 MİLYON KİŞİ AÇLIK SINIRININ ALTINDA

Paraya yön verenlerin kazandığı iklimde tek kaybeden var o da kıt-kanaat geçinmeye çalışan vatandaş. Hükûmete yakınlığı ile bilinen Memur-Sen Konfederasyonu bile vatandaşın açlık sınırının altında yaşadığını belirtiyor: Haziran ayında Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 701 TL, yoksulluk sınırı ise 4 bin 738 TL’ye çıktı. 7 milyon işsiz, 12 milyon emekli ve 6 milyon asgari ücretli, yekûnu 25 milyon ediyor.

Nüfusun neredeyse üçte birinin aylık geliri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türk-İş ve Memur-Sen’in ilan ettiği açlık sınırının dahi altında. Nasıl geçindikleri hakikaten Nobel’lik bir hâdise. Yoksulluk sınırı olarak açıklanan 4 bin 738 TL’yi 25 senelik memurun bile rüyasında göremediğini belirtip bu bahsi Türkiye’nin zenginleştiğini iddia edenlerin vicdanlarına havale edelim…  

ENFLASYON DÜŞTÜ, BENZİN ZAMLANDI!

Birileri hem TL faizinden hem de dövizin kıymet kazanmasından çifte kavrulmuş lokum yerken vatandaşın sofrasındaki ekmek günden güne küçülüyor. Haziran’da gıda enflasyonu TÜİK’in muhteşem hesaplaması ile gerilemiş gibi görünse de daha dün gece yarısı benzine 13 kuruş zam geldi. Akabinde motorin de 11 kuruş zamlandı. Litre fiyatı 5 TL’yi geçen benzinde devletin kasasına giren vergi 3,6 lira. Akaryakıt zammı iğneden ipliğe her mamule zammın kapısını aralıyor. İstanbul’da ulaşım ücretlerine yeni zam geldi. Tabii bu haber Saray korkusundan olacak ‘ulaşım ücretleri değişti, toplu taşıma fiyatları güncellendi’ gibi dahiyane başlıklarla verildi. Enflasyonun düştüğüne bizzat Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) mensup belediye başkanları inanmıyor ki vatandaş niye inansın!

Son bir haftada dolar dünyada yeniden yükselişe geçti. Sıcak paracılar, ABD Merkez Bankası FED’in Haziran’daki faiz artışını müteakip şokları yeni fark edebildi. Önümüzdeki aylarda sadece faizler artmayacak, bilanço küçültme planı muvacehesinde piyasadaki dolar miktarı da azaldıkça azalacak. 2008 krizinde ödünç verilen paraların asıl sahibine, FED’e iade edilme vakti geldi de geçiyor.

TÜRKİYE’NİN FED RÜZGÂRINA HAZIRLIĞI YOK

İstatistikleri bizzat devlet tarafından manipüle edilmiş Türkiye’nin dövizde nakit sıkıntısına dair herhangi bir hazırlığı olmadığı gibi şirketler son beş aydır Hazine kefaleti ile har vurup harman savuruyor. 160 milyar TL kredinin kimlere, hangi saikle verildiğini bilenler biliyor. Tahsis edilen kredilerin en az 20 milyar lirası şimdiden battı.

İşsizlik ve borçluluk cenahında 2001 krizinden beter vaziyetteyiz. Dış borcun toplamı millî gelirin (GSYH) yüzde 60’ına tekabül ediyor. TÜİK’in gece yarısı formül değişikliğinden evvelki hesaba göre bu oran daha da yüksek çıkıyor.

Bu şartlarda bütçede örtülü ödenekten beş ayda 5 milyar liraya yakın harcama yapıldı. Bazı bakanlıkların senelik bütçesinden daha fazla tutarın ‘örtülü’ harcanması mali disiplinden eser kalmadığını ispat etmeye kâfi. Bütçe açığı 15 milyar lira gibi gösterilse de cari giderlerden tasarruf yapılarak kenara konulması gereken kalemdeki (faiz dışı fazla) açık ilave edildiğinde bütçedeki deliğin büyüklüğü 25 milyar lirayı geçiyor.

TL’DE KALICI DEĞER ARTIŞI ŞİMDİLİK HAYAL

Hülasa Türkiye faiz lobisine çalıştığı halde TL’de kalıcı bir toparlanmaya muvaffak olamamıştır. İğne yedikten sonra maça çıkan futbolcu misali senenin ilk yarısında Türkiye ekonomisinde görülen kıpırdanmaya aldananlar daha fazla kaybedecek. Zira hormonlu kredilerden mütevellit hareketlilik bittiğinde iflaslar, işten çıkarmalar peşi sıra gelecek.

Günü kurtarmak adına ekonominin genleri ile oynamanın bedelini hep beraber ödemeye devam edeceğiz. İmalat, verimlilik, tasarruf kelimelerinin yerini inşaat, borçluluk ve tüketim kelimeleri almışsa dolar dünyada düşse bile Türkiye’de düşmez.

El kesesinden efelik yapmadıysak reel sektörün 200 milyar dolar döviz borcu neyin nesi! O paralar gayri menkul gibi tek atımlık barut için kullanılmak yerine yükte hafif pahada ağır teknoloji yatırımlarına tahsis edilseydi bugün borçları kapatma imkânı da elde edebilirdik.

DEMOKRASİ AÇIĞI DİĞER AÇIKLARIN TUZU BİBERİ OLDU

Mamafih 2010 senesindeki kadar bile ihracat yapamıyorsak, otel fiyatları dört sene geriye gittiği halde turizmde krizi bitiremiyorsak daha derin bir buhranla karşı karşıyayız demektir. O derin buhranın sebebi de malum: Erdoğan’ın başkanlık ihtirası uğruna hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, temel hak ve hürriyetler ortadan kaldırılıyor.

OHAL bahanesi ile idare, mahkemelerin taht-ı tasarrufundaki hükümleri pervasızca ihdas edebiliyor. Çalışanların müktesep hakları, müteşebbisin mülkiyet hakkı gasp ediliyor.

Adaletin olmadığı yerde huzur ve istikrar da kalmıyor. Demokrasi açığı, bütçe açığının da cari açığın da tuzu biberi oldu. Hasılı 2010’a kadar parmakla gösterilen bir memleketin demokrasi karnesi, Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakereleri her an askıya alınabilecek kadar berbat hale geldi.

TL, TANJU ÇOLAK VE ÇORBACILARDAN FAZLASINA MUHTAÇ

Doların bütün dünyada tırmanışa geçeceği günlerde Türk Lirası’nın mafyaya çek-senet tahsil ettirdiği iddiası ile tutuksuz yargılanan Tanju Çolak’ın, dolar bozduranlara kapılarını açan bedava çorbacıların ve ‘bu pazarda dolar ve Euro geçmez’ diyen Aksaraylı besicilerin desteğinden daha fazlasına ihtiyacı var.

Şayet dolar toplayanlar 3,60 civarında ellerindeki dövizlerden birazını satarsa tansiyon nispeten düşer. Bankalardaki döviz mevduatı aynı şekilde artmaya devam ederse, ilaveten 3,62 TL eşiği geçilirse 3,75’e doğru süratli bir hareket sürpriz sayılmaz.

Sonra ne mi olacak? Enflasyon yeniden artacak. İşsizlik yüzde 12’den aşağı inmeyecek. Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık seçimine doğru Merkez Bankası istemeye istemeye faizleri artırmaya mecbur kalacak. Aksi halde döviz talebini durduramaz. Kur yeniden 4 TL’ye doğru fırlar.

KATAR KRİZİ İLAVE RİSK DEMEK

Bütün bu ihtimallere Katar ve Suriye krizlerinin seyri, Rusya’dan alınacağı belirtilen S-400 füzelerine ABD ve NATO’nun nasıl mukabelede bulanacağı dahil değil. Hele hele AB ile müzakerelerin askıya alınması ya da Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden atılması hiç hesapta yok. Bu ihtimallerin de artık masaya konulduğunu görmeliyiz.

Haziran’da 8 milyar borçlanacağını açıklayan Hazine ne oldu da 15 milyar lira borç aldı. İhalede iki katına varan sapma perşembenin gelişine hazırlık değil de nedir!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin