Diyanet’in Hizmet Hareketi aleyhine hazırladığı rapora yazarlar heyetinden cevap

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın(DİB) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hakkında hazırladığı yalan ve iftira dolu rapora turkeytoday.net yazarlar heyeti dini naslar çerçevesinde usul açısından tüm ithamlara cevap veren bir metin yayınladı. DİB’in siyasi bir üslubu merkeze alarak hazırladığı çarpıtma bilgi ve raporun içeriğine tek tek cevap verildi. 1-14 Ekim 2016 tarihleri arasında Avrasya İslam Şurası’na sunularak katılımcılara dikte edilen mesnetsiz iddia ve ithamlardan katılımcıların tamamının haberdar olmadığına, siyasi olarak İslam Konferansı Örgütü’ne tesir etmek amacıyla şuranın bile bir ay öne çekilerek yapıldığına dikkat çekildi.

DİB’in hedefinin, Hizmet hareketini tekfir etmek ve dalalette göstermek, siyasilerin, raporla alakalı DİB’e verdikleri talimatın da bu yönde olduğuna, bunun büyük ve mesnetsiz bir iftiradan ibaret olduğuna dikkat çekildi.

İnternet sitesi turkeytoday.net yazarlarının kaleme aldığı değerlendirme yazısının bütünü şöyle:

DİB’İN HAZIRLAMIŞ OLDUĞU RAPORUN USUL AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

4 Ağustos 2016 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şura’sında “Hizmet Hareketi” aleyhine bazı kararlar alındı. Daha sonra bu kararlar 11-14 Ekim 2016 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen 9. Avrasya İslam Şurası’nda katılımcılara dikte edildi.

Aslında Avrasya İslam Şurası bu tarihten bir ay sonra yapılması düşünülürken, alınan kararları İslam Konferansı Örgütü toplantısına yetiştirmek ve oradakilere bu kararları, ulemanın genel kabulüymüş gibi lanse edebilmek için bir ay önceye alınmıştır.

Öncelikle bu şûrâya katılanlar bütün İslam dünyasını temsil etmemektedir. Ayrıca katılımcıların hepsinin Diyanet’in kendi içinde Hizmet aleyhine aldığı bu kararlardan da haberinin olduğu kanaatinde değiliz. Zira bu kadar mesnetsiz iddiaların altına imza atacak bir İslam âlimi tanımıyoruz.

Raporun içerisinde tek tek cevap isteyen iddialar çok olsa da biz bilhassa raporun usulü açısından ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzden başlıklar halinde hem usul açısından tenkit edecek hem de bazı iddialara bu çerçevede cevaplar vereceğiz.

1- Siyasi Dil Kullanılmıştır

DİB gibi bir dinî kurumun hazırlamış olduğu raporda dinî ve hukuki bir dil kullanması beklenirdi. Fakat raporun genelinde bir siyasi söylemin hâkim olduğu görülmektedir. Raporun kapağı bile son dönemlerde siyasilerin uydurduğu ismi taşımaktadır. Siyasilerin ekranlar önündeki açık talimatıyla hazırlanan bir rapordan da ancak bu beklenirdi.

Ayrıca raporda yer alan “devlete sızma”, “eğitim faaliyetlerini bir güç ve çıkar ağına dönüştürme” “15 Temmuz gecesi darbe yapma”, “kendi halkına savaş açma”, “fitne ve tefrika odaklı bir oluşum” gibi ifadeler mevcut siyasi iradenin ifadeleriyle bire bir örtüşmektedir.

Bu iddiaların hepsi mesnetsizdir ve her ortaya atıldıklarında Hizmet Hareketi tarafından tekzip edilmiştir. Ayrıca bu iddialardan bir kısmı daha önce mahkemeler tarafından reddedilerek hükme bağlanmıştır. Ne var ki, bir kısım siyasetçiler mahkeme kararları ve tekziplere rağmen bu söylemleri bir propaganda vesilesi yaparak taraftar toplamaya devam etmekte, DİB de bu söylemleri kullanmak suretiyle siyasilerin asılsız iddialarına güç kazandırmaktadır.

2- Marjinal Gruplara Ait Sloganik İfadeler Yer Almıştır

Raporun geneline baktığımızda, toplumda radikal çıkışlarıyla bilinen marjinal grupların kullandığı dil ve üslubun sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bu da raporun hazırlanmasında ilmi bir heyetten ziyade Hizmete düşmanlık besleyen bir azınlığın etkili olduğu izlenimini vermektedir. Sadece karalamaya matuf şu ifadeler, bahsettiğimiz sloganik söylemlere birer örnektir:

“Küresel sistemin sinsi bir projesi.”, “belli bir ‘üst akıl’ ile sevk ve idare edilen, dış güçlerle işbirliği içerisinde olan, egemen güçlerin gizli emellerine hizmet eden bir yapı”, “kökü dışarıda bir küresel proje”, “çeşitli ülkelerde karanlık güçler adına dünyevi bir hâkimiyet elde etmek”, “dünyada üstlendiği gizli işbirlikleri ve misyonlar”.

3- Önyargı ve Niyet Okumanın Hâkim Olduğu Görülür

Raporda kullanılan siyasi söylemler, ispatsız iddialar, sloganik ifadeler göstermektedir ki, ilmî tenkitten ziyade önyargılı bir bakış açısı hâkimdir. Önyargısız yaklaşıldığında normal karşılanabilecek durumlar sırf önyargıdan dolayı çok farklı yorumlanmış ve farklı yansıtılmıştır. Mesela:

a- Raporda zekât ve himmet adı altında maddi gelir sağlandığı iddia edilmiştir.

Bununla, her vakıf ve derneğin kanuni hakkı olan yardım toplayıp dağıtma, kurban kesme gibi faaliyetler, Hizmet Hareketi için bir suç gibi lanse edilmiştir. Adı ne olursa olsun, hayırlı bir iş için insanların yardımına müracaat etmek kanunen yasak olmadığı gibi dinen de teşvik edilen bir husustur. Nitekim Peygamber Efendimiz defalarca bu işi yapmıştır: O (s.a.s), muhtaç bir kişiye yardım etmek için etrafındakileri teşvik etmiş, Hazreti Bilal’i de yanına alarak gittiği sohbetlerde kadınlardan yardım toplanmasını istemiş ve yine Tebük seferine çıkarken büyük bir himmet yapmıştır.

b- Raporun başka bir yerinde Hizmet Hareketi’nin gayrimüslimlerle kurduğu diyaloğu, Müslüman gruplardan esirgediği iddia edilmiştir.

Hizmet Hareketi, Müslümanlar içinde doğmuş, Müslümanlarla ilgilenerek işe başlamış, açtığı eğitim kurumlarında her kesimden Müslümanın çocuğunu okutmuş, Müslümanların çocuklarına burs vermiş, onlara iş imkânları sağlamıştır. Zaten Müslümanların içinde doğup gelişen ve onlara hizmet eden bir hareketin, büyüyüp geliştikten sonra dünya barışı adına Müslüman olmayanlarla da görüşmek istemesini tenkit etmek iyi niyetle telif edilememektedir. Kaldı ki Hıristiyan ve Yahudilerle diyalog faaliyetlerini DİB kendisi de halen yapmaktadır.

c- Raporda gözyaşları, tevazu, yumuşak söz, vaaz ve nasihatle gençlerin duygularının sömürüldüğü iddia edilmiştir.

Bu ifadelerle DİB adeta niyet okuması yapmış, İslam’ın, yerine göre emir ve tavsiye buyurduğu fiil ve faaliyetleri art niyetli olarak göstermek istemiştir. Dinimiz tebliği emretmekte, gözyaşı ve tevazuu gibi pek çok ahlaki mevzuu nazara vermektedir.  Kur’an, çok ağlayın az gülün derken, Efendimiz, ağlamayan gözden Allah’a sığınmıştır. Tevazu, nasihat gibi hasletler, bugüne kadar bütün İslam büyüklerinin ayrılmaz vasfı olmuştur. Hizmette yetişen yüzbinlerce eğitimli, mütevazı ve ahlaklı insan da, yapılan bu samimi çalışmaların meyvesidir.

4- Delilsiz İddialarla ve İftiralarla Doludur

Raporda en dikkat çeken husus, çokça zikredilen delilsiz iddialardır. Bu tutumuyla DİB, hukuktaki “Delili, iddia edenin getirmesi gerekir.” prensibini defalarca çiğnemiştir. Hatta bu iddiaların birçoğu zaman zaman iftira boyutuna ulaşmıştır. Bu durum göstermektedir ki DİB, Hizmet’e karşı büyük bir karalama kampanyasına soyunmuştur. Mesela;

a- Hizmet müntesiplerinin diyalog çalışmaları vesilesiyle Hristiyan kültürüne yaklaştırıldığı iddia edilmiştir.

Hizmet Hareketi herkesi kendi konumunda kabul ederek diyalog çalışması yapmaktadır. Ayrıca bugüne kadar hiç kimsenin bu diyaloglar sebebiyle Hıristiyanlaştığı ya da onların kültürünü benimsediği vaki değildir. Diğer yandan Hizmet Hareketi dünyada kendini diyalog çalışmalarından daha ziyade eğitim faaliyetleriyle kabul ettirmiştir.

b-  Hizmet Hareketinin, bazı müntesiplerine içki içebilecekleri, gayr-i meşru eğlencelere dâhil olabilecekleri, tesettür hükümlerine uymayabilecekleri yönünde fetvalar verdiği iddia edilmiştir.

Hizmet mensupları, Kur’an ve Sünnet çizgisinde hareket eder, İslam’a ters bir hüküm ve fetva vermezler. Bunun aksini iddia eden DİB, buyursun Hocaefendi’nin 70 tane kitabından ya da binlere ulaşan vaaz ve sohbetinden tek cümlelik bir delil ortaya koysun. Ne yazık ki o, siyasilerin güdümünde ortaya attığı bu mesnetsiz iddiasıyla Hizmet Hareketine büyük bir iftirada bulunmuştur.

c- Raporda Hocaefendi’nin “Tasavvufla alâkamız yok!” dediği iddia edilmiştir.

Hocaefendi ne yazılarında ne de vaaz ve sohbetlerinde böyle bir söz söylememiştir. Bilakis o, Kalbin Zümrüt Tepeleri isimli eserinde Kur’an ve Sünnet çizgisinde tasavvufu anlatmıştır. Ayrıca sohbet ve yazılarında sık sık tasavvufi konulara girmiş ve tasavvuf ehlinden misaller vermiştir.

d- Raporda, Hizmet Hareketi’nin gizlilik içerisinde çalıştığı iddia edilmiştir.

Oysaki Hizmet müntesipleri ve müesseseleri, diğer vatandaşlar ve müesseseler gibi bulunduğu devletin kanunlarına tabidir. Bugüne kadar Hizmet müesseseleri hem Türkiye’de hem de diğer devletlerde resmi kurumlar tarafından sürekli teftiş edilmektedir. Özellikle son üç sene boyunca Türkiye’de her bir müessese beş-altı ayrı koldan teftişe tabi tutulmuş ve didik didik edilmiştir. Devletin denetimine bu kadar açık olan bir Hareketi, hala gizlilikle suçlayan DİB acaba kendi müesseselerini de aynı oranda denetime açık tutmakta mıdır?

e- Başka bir yerde, Hizmetin, Müslüman topluluklarda Hz. Peygamber motifini sıklıkla kullandığı, diyalog çalışmalarında ise Peygamber unsuruna yer vermediği iddia ediliyor.

Bu iddia ile DİB, Hocaefendi’nin Âl-i İmran suresinin 64. âyetinde Ehl-i Kitab’a hitaben tevhid çağrısının bir yansıması olan üslubunu, sanki Peygamberi reddediyormuş gibi lanse etmiştir. Hâlbuki onun, Allah Resulü’nü anmadığı sohbet, vaaz ve hutbesi yoktur. Her meselesini sünnet çizgisinde sürdürme gibi büyük bir ideali vardır.

“Sonsuz Nur” adında Efendimizi anlatan bir kitabı mevcuttur. Bu kitap yaklaşık 62 hafta süren vaazlarından yazıya geçirilmiştir. Ayrıca Efendimizle alakalı “Peygamber Sevgisi” adı altında seri vaazlar vermiştir.  Kutlu Doğum programlarının bir günden bir haftaya çıkarılmasını, Efendimiz için bir yıl tahsis edilmesini ilk defa teklif eden kişi yine Hocaefendi olmuştur. Hizmet Hareketi tarafından Efendimizle alakalı olarak “Ebedî Risalet Sempozyumları” düzenlenmiş, salon ve statlarda “Kutlu Doğum Programları” yapılmıştır. Ayrıca Efendimizi tanıtma adına “Peygamber Yolu” adında uluslararası sempozyumlar organize edilmiş, “Peygamber Yolu Derneği” açılarak bu dernek vasıtasıyla “Herkes O’nu Okuyor” yarışmaları yapılmış ve milyonlarca insana Efendimizin hayatı okutulmuştur. Fakat ne acıdır ki bu derneği kapatarak üyelerine yüksek miktarlarda ceza kesenler yine Diyanetin güdümüne girdiği mevcut iktidar olmuştur.

5- Baştan Sona Çarpıtmalarla Doludur

Raporun en bariz yönlerinden biri de içinde yer alan çarpıtmalardır. Normal bir hareket ve söz çarpıtılarak ya da tahrif edilerek nakledilmiştir. Mesela;

a- Hocaefendi’nin Papa II. Jean Pual’a yazmış olduğu mektuptaki bir cümleyi alarak sanki Hocaefendi kiliselerden ve batıdan destek almak için Papalıkla bir işbirliğine girmiş gibi bir hava oluşturulmuştur.

Hâlbuki mektubun geneline bakıldığında Hocaefendi’nin maksadı açıkça anlaşılmaktadır. Onun kastı, daha önce papalık tarafından başlatılan diyalog faaliyetlerine iştirak etmek ve insanlığa sağlayacağı faydalardan dolayı beraber diyalog faaliyetleri yapmaktır. Hocaefendi bu görüşmesinde Papa’ya üç teklif sunmuş, görüşmeye gitmeden önce hem devlet hem de DİB yetkilileriyle görüşerek bu tekliflerden onları da haberdar etmiştir.

b- Hocaefendi’nin “Sonsuz Nur” isimli kitabında yer alan, Efendimizle alakalı bir ifadesi çarpıtılarak alıntılanmıştır. Kitaptaki ifade şöyledir: “Kitmânîlik” Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından ortaya atıldı ve insanlık O’nun sayesinde kitmânîliği tanıdı.”

“Kitmanilik”, gizlilik anlamına gelir. Hocaefendi, Peygamberimizin harp taktiklerini anlattığı yerde bu konuya girmiş ve O’nun (s.a.s), savaşlarda stratejilerini gizlediğini söylemiştir. DİB ise, savaşla ilgili bir sözü, konuyla hiç alakası olmayan bir tarafa çekmiş ve “dinî bilgiyi saklama” şeklinde çarpıtarak vermiş, bu da yetmiyormuş gibi aynı sözü Hizmet hareketinin gizli işler yaptığı şeklinde yorumlayarak karalama yoluna gitmiştir.

c- Raporda, hizmet hareketinin ana baba hakkına riayet etmeyip çocukları ailelerinden kopardığı iddia edilmiştir.

Oysa Hocaefendi’nin gerek vaaz ve sohbetlerinde gerekse kitaplarında, onun anne baba hakkı konusundaki hassasiyeti açıkça görülmektedir. O, bu konu hakkında müstakil vaaz ve sohbetler de yapmıştır. Hizmette yetişen insanların anne babalarına olan saygıları küçük yaşlardan itibaren bariz bir şekilde görülmektedir.

6- Hukuki Bir Altyapı Yoktur

DİB, raporunda ne İslam hukukuna ne de merî hukuka uygun bir dil kullanmamıştır. Ayrıca mahkemelerin beraat kararı verdiği ve defalarca medyada tekzip edilen konuları bir suçmuş gibi tekrar tekrar gündeme getirmiştir. Mesela; kendi mensuplarını kadrolara yerleştirip devleti ele geçirme, Türkiye’de darbe girişimiyle hükûmeti düşürmeye çalışma gibi iddialar mahkemelerce verilmiş hükümler olmayıp siyasetçiler tarafından uydurulmuş boş iddialardır.

Bu ve benzeri bütün iddialar, 2000 yılında başlayan ve 24 Haziran 2008 tarihinde sona eren sekiz yıllık mahkeme süreci sonunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından nihaî şekilde reddedilmiştir.

7- Parçacı Yaklaşımda Bulunulmuştur

Raporda DİB’in en çok yaptığı şeylerden biri de bir sözü bağlamından kopararak parçacı bir yaklaşımla vermektir. Mesela;

a- Hocaefendi’nin “Haçlı’nın ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır.” sözünü, konu akışından koparmışlardır.

Hâlbuki konu akışı içerisinde Hocaefendi, bugün Türkiye’de Müslümanlık görüntüsü altında yapılan zulümlerle bir kıyas yapmakta ve bu zulümlerin yanında Haçlı işgalinin daha hafif kalacağını ifade etmektedir. Söz konusu metin öncesiyle sonrasıyla şöyledir: “En tehlikeli şey, şeytanın kâfiri, kâfir yapması değildir; münafıkı, Müslüman göstermesidir. En tehlikeli şey, odur. Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir; çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar. Fakat münafık, meseleyi öyle bir karıştırır ki, Müslümanlık ile kâfirlik, bir harcın parçaları gibi, farklı kimyevî şeylerin bir araya gelmesi gibi olur.”

b- DİB, raporunda Hocaefendi’nin kutsîler tabirini, “kendi grubuna kutsallık atfetmekte” diyerek nakletmektedir.

Burada hem bir çarpıtma hem de bir cehalet örneği vardır. Çünkü kutsî kelimesi Arapça gramerinde bir ism-i mensuptur ve kutsala ait olan, kutsala dayanan demektir. Bir insan kendini Allah Resulü’ne izafe ederek “Ben Muhammedî’yim” dediğinde nasıl kendisi peygamber olarak görülmezse, kutsî demekle de bir insan kutsal olduğunu iddia etmiş olmaz.

8- Genel İfadelerle Karalama Yapılmıştır

DİB’in hazırladığı raporun en bariz özelliklerinden biri hayali bir suç üretip mesnetsiz genel ifadelerle bütün Hizmet Hareketini karalamaktır. Mesela;

a- Hizmet hareketinin, kendisine tam teslimiyet sergilemeyen kişilere iftira ve kumpas düzenlediği iftirasında bulunulmuştur.

Hizmetin iftira ve kumpaslarla hareket ettiğini söyleyenler bunu ispat edemezler. Çünkü böyle bir şey yoktur. Hizmet Hareketi iftira ve kumpaslarla değil akıl ve gönüllere hitap ederek yol alır. Kimseye zorla bir şey yaptırmaz. Hizmete giren kimse aklen ikna olarak girdiği gibi çıkmak istediğinde de kendi reyiyle çıkabilir. Burada diğer Hizmet mensuplarının o kimseye yapacakları şey iftira ve kumpas değil, sadece aklına ve gönlüne hitap etmek olur. Hizmetten ayrılmış olanlardan bazıları yıllardır televizyonlarda hizmet aleyhine konuştukları halde Hizmet bunların hiçbirine hiçbir şekilde kumpas düşünmemiştir. Böyle bir şey olsaydı mutlaka ortaya çıkardı.

b- Hocaefendi’nin, kendini Kur’an ve Sünnet’in mutlak otoritesi yerine koyduğu iddia edilmiştir.

Hâlbuki ömrünü iman ve Kur’an hizmetine adamış, yaptığı binlerce sohbet yazdığı onlarca eserde hep Kur’an ve sünnet çizgisine vurguda bulunmuş bir insana böyle bir iddiada bulunmak, ancak karalama çabasının bir parçası olabilir.

c- Başka bir misal de hiçbir delile dayanmadan, toplanan sadakaların, bursların, kurban paralarının yerlerine ulaşmadığı iddiasıdır. Bu iddia da yine insanların zihinlerini bulandırmaya matuf, iddiasız dayanaksız genel ifadelerden ibarettir. Eğer böyle bir şey olsaydı, bunları delil olarak ortaya koyarlardı.

9- Küfür ve Dalalet İsnadında Bulunulmuştur

Raporun birçok yerinde Hizmet Hareketi sapık fırkalarla eşdeğer kabul edilmiş ve onların görüşlerini benimsediği imajı verilmiştir. Mesela;

a- Hizmet mensuplarının takıyye yaptığı iddia edilmiş fakat nerede ne şekilde takiyye yapıldığına dair bir delil getirilememiştir.

Halbuki takiyye sadece şii inanç esasları arasında bulunur ve raporda da denildiği gibi Ehl-i Sünnet âlimlerince reddedilmiştir. Hocaefendi de Ehl-i Sünnet bir İslam âlimi olarak eserlerinde bu inanışı kesin bir dille reddetmiştir.

b- Bu başlığın belki de en çarpıcı örneği Hizmetin Haşhaşilere benzetilmesidir.

Hasan Sabbah’a (518/1124) bağlı sapık bir fırka olan Haşhaşilerin yaptıklarıyla Hizmet Hareketi’nin yaptıkları arasında nasıl bir bağ kurduklarını anlamanın imkânı yoktur.

Bu üç örneğe bakıldığında DİB’in hedefinin, Hizmet hareketini tekfir etmek ve dalalette göstermek olduğu görülür. Nitekim siyasilerin, raporla alakalı DİB’e verdikleri talimat da bu yöndedir. Onlar DİB’den Hizmet Hareketi’nin sapık bir fırka olduğunu ispat etmesini istemişlerdir. Böyle bir şey mümkün olmadığından dolayı, bütün güçleriyle yalan ve iftiralara sarılmışlardır.

10- Rapor Baştan Sona Çelişkilerle Doludur

Raporda dikkat çeken diğer bir husus da, yer alan ifadelerin birbiriyle çelişmesidir. Mesela;

a- Bir yerde, Hizmet Hareketinin, Peygambersiz bir İslam fikrini benimsediği iddia edilirken başka bir yerde hizmet mensupları tarafından Efendimize sevgilerinin bir tezahürü olarak O’nun adına kesilen kurbanlar eleştirilmektedir.

b- Yine mesela bir yerde, hizmet hareketinin din dışı bir cemaat olduğu iddia edilirken başka bir yerde Hizmet mensuplarının Allah’ı, Resulullah’ı, Sahabeyi ve İslam Büyüklerini anlattıkları açıkça ifade edilmektedir.

c- Raporun bir yerinde Hizmet mensuplarının “gayrimüslimlere oldukça hoşgörü ile bakan, kendilerinden olmayan Müslümanlara karşı ise olabildiğince soğuk, dışlayıcı ve ötekileştirici bir tavır sergiledikleri” ifade edilirken başka bir yerde “dindar taraftarları ve genel Müslüman kamuoyunun manevi duygularını tatmin etmeye yönelik gelenekçi dini tutumlara sahip oldukları” ifade edilmiştir.

11- Kuran ve Sünnet Çizgisinde Olmadığı İddia Edilmiştir

Raporun geneline bakıldığında aslında bütün eleştirilerin bu iddia üzerine bina edildiği görülür. Mesela;

a- Hizmet Hareketi’nin rüyalar, gizemli hikayelerle halkı büyülediği ifade edilerek, onun Kur’an ve Sünnet’ten daha çok rüyalara başvurduğu iddia edilmiştir.

Öncelikle rüyanın dinde yerini bilmek için Kur’an ve Sünnete müracaat edilmesi gerekir. Yusuf suresi baştan sona bir rüyanın tahakkukuyla alakalıdır. Allah Rasulü de “Sadık rüyaların peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüz olduğunu” ifade buyurmuş, ashabına kendi rüyalarını anlatma fırsatı vermiş ve anlatılan rüyaları yorumlamıştır.

Durum bu olmakla beraber Hocaefendi hiçbir zaman rüyaların umumu bağlamayacağını, onlarla amel edilemeyeceğini ancak Kur’an ve Sünnet çizgisinde kişiyi bağlayabileceğini ifade etmiştir. Onun bu ifadeleri açıkça eserlerde yer alırken, Hizmetin neredeyse tamamen rüyaya bina edildiğini iddia etmek ancak kötü niyetle izah edilebilir.

b- Raporda Hocaefendi’nin “beş vakit namazın ya uygun bir zamanda arka arkaya topluca ya da kalben ima ile kılınabileceği yahut daha sonra kaza edilebileceği”, “Ramazan orucunun bu ay dışında uygun bir zamanda tutulabileceği” fetvalarını verdiği iddia edilmiştir.

Bununla hem Hocaefendi’ye iftira atılmış hem de Hizmet Hareketinin Kur’an ve Sünnet çizgisinden uzak ve uçuk fikirlerle hareket ettiği imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Hâlbuki Hocaefendi kesinlikle böyle fetvalar vermemiştir. Bunu iddia edenlerin yazılı ya da sözlü kaynaklardan tek bir cümle bulup ortaya koymaları gerekirdi.

12- Raporda Yer Yer Cehalet Örneklerine Rastlanmaktadır

Raporu hazırlayanların bazı şeyleri bilmediği ya da görmezlikten geldiği dikkat çekmektedir. Mesela;

a- Peygamberimiz adına kurban kesilmesinin ilk defa Hizmet hareketinde görüldüğü, fıkıh geleneğinde böyle bir ibadet biçiminin olmadığı söylenerek bir cehalet örneği sergilenmiştir.

Hâlbuki ölen bir insanın ardından onun adına sadaka verildiği, hac yapıldığı gibi kurban da kesilebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz ümmetinden kurban kesemeyenler adına kurban kesmiştir.(Tirmizi, Edahi 10; Taberanî, Mucemu’l-Kebir, 3/182; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 4/23) Basit bir Müslüman adına öldükten sonra kurban kesilebildiğine göre Allah Resulü adına kesilmesine caiz değildir denemez.

Nitekim Hz. Ali (r.a.), birisi Peygamber Efendimiz için olmak üzere iki tane koç keserdi. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda: “Allah Resulü bana yaşadığım müddetçe kendisine kurban kesmemi vasiyet etti. Asla bunu terk etmem” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, Edahî, 1; Hakim, Müstedrek, 4/255; Tirmizi, Edahî) DİB’in Hazreti Ali’nin bu uygulamasının bu konuda delil olamayacağını söylemesi ise keyfi bir yorumdur. Zira dinimizde sahabe arasından özellikle Raşit halifelerin uygulamaları da birer delil olarak alınır.

b- Hocaefendinin, Kur’an ayetlerini garip şekillerde tevil ettiği iddia edilmiştir. Oysa günümüze kadar gelen binlerce âlim Kur’an ayetleri hakkında çok farklı yorumlarda bulunmuştur. Önemli olan bu yorumların dinin ruhuna ve genel prensiplerine ters düşmemesidir. Onun bu tevillerini garipseyerek saldırıda bulunmak skolastik düşünceye kapı açmak manasına gelir.

Mesela Hocaefendi Meryem suresinin 17. Ayetinde Hazreti Meryem’e Hazreti İsa’yı müjdelemek üzere gelen ruhun Efendimizin ruhu olabileceğini söylemekte ve bu görüşünü hem bir hadise dayandırmakta hem mantıki izahını yapmaktadır.

Hocaefendi’nin Nasr suresindeki nasrullah ve feth kelimeleri üzerine, gramer kurallarına dayanarak yaptığı tefsir de cehaletin neticesi olarak DİB tarafından farklı yorumlanmıştır. Hocaefendi surede geçen “feth” kelimesinin “nasrullah” kelimesine atfedilerek fethullah olarak düşünülebileceğini fakat atıf kuralı gereği burada Allah lafzının zikredilmediğini söylemekte ve buradan bir hikmet çıkarmaktadır. DİB ise verilen bu basit bilgiden Hocaefendi’nin kendi ismine ve misyonuna delil çıkardığı iddiasında bulunmuştur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Her cümlesi, her kelimesi özenle seçilmiş, akli, mantıki, ilmi bir reddiye olmuş. Herkesin kolayca anlayabileceği basit bir dille kaleme alınmış. Emeği geçenlerden, bize kadar ulaştıranlardan Allah razı olsun.

  2. Şu din mevzuu hakikaten dindar birakilmayacak kadar kıymetli. Şu da anlaşıldı ki devletin düşman saydığı şeylerin çoğusu doğru işlermiş. Devletten uzak olmak hakikate yakın olmak gibi geliyor.

  3. “En tehlikeli şey, şeytanın kâfiri, kâfir yapması değildir; münafıkı, Müslüman göstermesidir. En tehlikeli şey, odur. Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir; çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar.”
    Gerçekten merak ediyorum, haçlılar kadınlara kızlara ilişmezler mi? Oysa Sütçü İmam olayı başta olmak üzere ninelerimizden dinlediklerimizi nereye koyacağız?! Bir cevap verebilecek var mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin