Diktatör

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN | @MehmetEfe_Caman

Diktatörler kendilerine diktatör denilmesinden hazzetmez. Ama ve fakatlarla başlarlar cümlelerine, diktatörlükleri yüzlerine vurulunca. Hep birileri vardır, başvurduğu acımasız ve hukuksuz önlemleri haklı çıkartan. Ülke dışında lobiler ve dış odaklar, sıraya girmişlerdir, ülkesini yok etmek için yaptıkları gizli planları uygulamakla meşguldürler. İçerde öyle çok vatan haini vardır ki. Uçan kuşun kanat sesinden korkan diktatörler, gizlendikleri ihtişamlı saraylarındaki ses geçirmez ve radyo dalgalarını bloke eden teknolojiye sahip sağır odalarında, baş başa konuştukları ve akıl aldıkları satılık danışmanlarıyla görüşürken, daima kral Midas’ın sır kepçe kulaklarından duyduğu korkuyu duyarlar. Ya Midas’ın berberi gibi onun yakın çevresindeki sırdaşlarından biri kendilerini satarsa diye düşünürler.

En mutlu anlarında bile bu şüphe yüzünden suratları asıktır. Gülmeyi unuttuklarından, kameraların karşısında nadiren de olsa gülümsemek durumunda kaldıklarında, iyi aktör olmadıklarından, gülümsemedikleri, sadece yapay bir şekilde sırıttıkları hemen yansır mimiklerine – kendilerini ele verirler. Ve bunu hemen fark ederler, kendilerini toparlayıp daha ciddi konulara geçerler – dış düşmanlar, iç düşmanlar, ajanlar, kumpaslar, hepsinin ortasında da kendini iktidardan indirmeye kararlı hainler. Tüm dünya birleşmiş kendilerini iktidardan alaşağı etmek istiyordur. Hainlik değilse bu nedir!

İKTİDARI KAYBETME KORKUSU

İktidarlarını kaybetmekten korkmaları boşuna değildir diktatörlerin. İktidardayken karıştıkları tonla kirli işin, menfaat ilişkilerinin, kendi şahsi çıkarlarını ülke ve milletlerinin önüne koymanın, ettikleri eziyet ve zulmün, bulaştıkları listesi kabarık suçların, ihanetlerin ve manipülasyonlarının sonucunda hayatları kararan yüz binlerin ve milyonların ahının ağırlığı altında kalmalarına mal olacaktır iktidardan düşmeleri. Korkarlar öcüden korkan çocuklar gibi iktidardan tepetaklak inmekten. Bilirler ki bir de, inişleri pek tekin olmaz diktatörlerin iktidardan. Ortadan kaldırdıkları hukuk ve adaletin olmadığı yerde, hile-hurda haline getirdikleri seçimlerin beş para etmediği ortamlarda, anayasa ve devlet düzeninin kendileri tarafından paçavralaştırıldığı düzenlerde, her dört ya da beş yılda yapılan güle oynaya seçimlerle değişmez iktidarlar diktatörlüklerde. Bunu bildiklerinden olsa gerek, çok ama çok korkarlar, deniz kumunun parmaklarının arasından kayıp gitmesine hayıflanan minkler gibi, eriyip yok olup bitip giden güç ve iktidarlarından.

Diktatörler oranın buranın eşelenmesini sevmez. Kirli çamaşırlarının meydana saçılmasını istemez – ki her yer kirli çamaşırlarla doludur. Gizlenmelerine bile gerek duyulmuyordur artık, zira korkunun sıradanlaştığı bir diyardır ülkeler gayrı. İnsanlar bilir de bilmezden gelir. Görür de görmezden gelir. Neme lazım der geçer. Çünkü bilmek tehlikeli, görmek riskli, konuşmak ölümcül olabilir. Soru sormak bu nedenle çok görecelidir. Neden mi? Ne sorduğunuza bağlıdır da ondan. Mesela, efendim bu zindeliğinizi ve enerjinizi neye borçlusunuz gibilerinden soruları sorabilmek mümkünken, örneğin kendileriyle sıkı fıkı alengirli işler çeviren uluslararası suça bulaşmış ve güçlü ülkelerde yargılanan kişileri neden koruyup kolladıkları gibi soruları sormak, dedim ya, çok risklidir. İnsanlarsa biliyorsunuz ki rasyoneldirler. Ödeyecekleri ev kredileri ve özleyecekleri eş ve çocuklarını düşünenleri yanında, küpünü doldurmaya ant içmiş gönüllü muhbirler vardır. Diktatörler her insanın bir fiyatı olduğuna kanidirler. Çoğunlukla da yanılmazlar bu konuda hani. Dolayısıyla, eşelenmeyen ortamın korku sularıyla ve kitli ışıklarıyla beslenen dikensiz ama kokusuz gül bahçesinde, diktatörler mutlu mesut korkarlar, mutlu mesut ürkerler, mutlu mesut korkarak eziyet ederler, mutlu mesut ürkerek ihanet etmeye devam ederler.

İHANET EDEBİLME KABİLİYETİ

Diktatörler çok çeşitli şeylere ihanet edebilme kabiliyetine sahiptirler ve bunu sürekli ispatlama eğilimindedirler. İhanet ettiklerinin başında kendileri diktatör haline gelene kadar geçerli olan anayasa ve o anayasa üzerine bina edilmiş anayasal devlet düzeni bulunmaktadır. Ancak diktatörler bir nevi illüzyonist ve hipnozcu olduklarından sanırım, bu ihanetlerini ifşa edenleri vatan haini ilan ederler, kitle bu illüzyona inanır, kitle hipnoz altına girer, bunu ister, arzular. Kaza anında gözlerini kapatan bir insan gibi. Gözlerin kapanması, aslında teslimiyettir, kabullenmişlik halidir. Kitle artık başına gelenleri kabullenmiştir. Başına gelecekleri de kabullenmiştir, ama bunu henüz fark etmemiştir. Diktatörler bunu bilir. İşin sarrafıdırlar, bu işlerin artık kalfası değil ustasıdırlar. Bu nedenle hipnoz devam ettikçe ihanet ederler, ihanet etmeye devam ettikçe hipnoz ağırlaşır ve yoğunlaşır.

Artık kısır döngü başlamıştır. Diktatörlüklerde bu an çok yaşamsaldır. Bu devinim başladı mı, artık korkma. Korkma diktatör. Ama nafile. Ürkmek de korkmak da bu işin aynı hipnoz gibi bir parçasıdır. Kendir korktukça başkalarına da korku salmak ister diktatörler. Yalnızlıktan nefret etmektedirler çünkü. Aynaya bakmak kolay değildir diktatörler için. Yalnız kaldıklarında sağır duvarların etrafı demir parmaklıklı çitlerle çevrili saraylarındaki dehşetli uğultusu kulaklarındadır. Saraylarındaki sessizlik, kendisine hizmet eden binlerce kişinin kapı koluna her dokunduklarında çıkan metal sesinde, ya da tahta topuklu siyak ve parlak kösele ayakkabıların koridorların altın yaldızlı duvarlarındaki yankılanışında, diktatörlere ne kadar yalnız olduklarını hatırlatır. Yanlarındaki çıkarlarının esiri şahsiyetsizlerin kendilerinin yanında olmalarının tek nedeninin iktidarda olması olduğunu bilir diktatörler. Buna aileleri bile dâhildir. Yine de çark döner, kısır döngü devam eder, diktatörler ihanete doymaz, doyamaz ve her gün bir önceki güne nazaran daha da çok ispatlarlar ettikleri büyük ihaneti.

O GÜN YAKLAŞMAKTADIR

Diktatörler yine de gerçeği bilir. Hangi gerçek? Zaman işlemektedir. Geçen her bir saniye bir dakikaya pencere açarken, her dakika bir saate, her saat bir güne kapıyı aralar. O gün yaklaşmaktadır. O günü düşünmek bile istemiyorum diye bağırır mı bazen kendi kendine diktatörler? Bilmiyorum. Ama bildiğim, o günü bilirler. Gerçek budur. Hayat budur. O gün her şeyin değişeceği gündür. Kendileri için. Ülke için? Bilmiyorum. Ama bildiğim, her şeyin değişmesi demek, diktatörlerin hayatında bir dönüm noktasıdır.

O gün geldiğinde, hipnoz biter. İllüzyon bozulur. Numarayı gören, vay be, amma basitmiş ha, der. Tüm söylem çöker. Tüm ihtişam ve karizma balonlaşıverir. Artık soru sormamak üzere menfaat dükkânı açanlar, kendilerine başka bir sahip buluverir. Ve sorular soruları kovalarken, diktatörler ihanetin nasıl bir çığ gibi büyüdüğünü görür. İşte gerçek. Hiç gelmez sanıyordum ben bu günü aslında. Biliyordum ama bilmezden geliyordum. Bu bir muhasebedir. Geç bir muhasebe. O gelen gün, doyamadığı ihanet biter. Başka bir ihanet mi başlar akabinde, yoksa görecek güzel günler gelir mi, bilmiyorum. Ama bildiğim, o gün gelir. Belki bugün değil. Ama bir gün!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin