Depresyonda mıyım?

Yorum | Levent Kenez

Sandıkta gitmeyi haketmiyor diye düşünsem de, bu seçimlerden bir şey beklemiyorum desem de, artık sandıkları ayarlamada profesyonel olduklarını bilsem de ben seçim akşamı çok üzüldüm.

Mesele bir partinin kazanıp diğerlerinin kaybetmesi meselesi değildi. Öyle olsa kimin umrunda biri gelir diğeri gider. Anayasayı çöpe atmış, hanedanlık gibi ülkeyi yöneten ve muhaliflerine zulüm eden bir yönetim var. Bundan kurtulmaktı mesele.

Tarih kitaplarında benzer dönemleri okurken zaman çok hızlı akıyor da yaşarken bir gün bir yıl gibi.

O gece sebepsiz yere tıkıldığı hapishanenin daracık hücresinde bir umut sonuçları takip ederken zalimin bir kez daha kazandığını görenleri düşünüp üzüldüm.

İşini kaybedip çoluk çocuğunun rızkı için çırpınan, olası iktidar değişikliğinden sonra tekrar işine dönme umudu yaşayanların hayalkırıklığını düşündüm.

Sevdiklerinden ayrı düşmüş bir umut tekrar kavuşabilmek için vesile kovalayanları düşündüm.

Ülkenin bütün mazlumları o gece çok üzüldü. Bir şeyin değişmeyeceğine inanıp yine de umutlanmak istediler.

Seçim sonucunu belirleyecek bütün enstrümanlarını elinde tutan adamın seçimle yıkılacağını gerekten düşünen var mıydı? Galiba vardı. Galiba en büyük oyun da buydu.

Seçim sonuçlarını analiz etmek falan geçelim bunları. Önümüze konan dijital aritmetiği, algoritmayı yorumlamakla vakit kaybetmeye gerek yok. Seçim çalışması bile yapmamış, yakın bir zaman önce ortadan ikiye ayrılmış bir partinin aynı oyla hatta Güneydoğu’da bile oylarını artırarak meclise girmesinin sosyolojik bir açıklaması yok.

Hileli oylarla kazanılan referandumdan sonra, ekonominin baş aşağı gittiği ve berbat bir seçim kampanyasından sonra Erdoğan’ın oylarını arttırdığına inanan inansın. Öyle bir şey olmadı. İleri de, belki, neler olduğunu öğreniriz.

Bu iktidarı hak etmiyoruz da- ki aslında hak ettiğimiz budur- bu muhalefeti hak ediyor muyuz? Kaç seçim geçmiş olmasına rağmen hala adamakıllı kendi seçim takip sistemlerini bile kuramamış, buna yönelik bir insan kaynağı bile olmayan bir ana muhalefet partisi var. İnce’nin seçim akşamı arazi olmasına kimse anlam veremiyor. Bir gün önce milyonları meydanlarda toplayan adamın seçimi ilk turda kaybettiğini görüp yaşadığı şaşkınlık ve çöküş müdür? Çok insani ancak bu kadar basit olmasa gerek. Kaldı ki basın toplantısında yaptığı seçim analizi bile yanlış. Mesele iki aday arasındaki fark değildi. Mesele işi ikinci tura bırakıp bırakmayan oy oranı idi. İkisi arasındaki devasa farkı bile es geçiyor. Zaten ilk turda en yüksek oyu alacağını kimse düşünmedi ki. Ya diğerinin söylediği? CHP gitmedi biz de gitmedik. CHP sonuçları kabul etti biz de ettik. Vatandaşın kendilerine verdiği oyu dahi takip edemeyecek adamların diktatörü devireceğini sanmak. Referandum akşamından bin beter bir performans gösterdiler.

Türkiye zoru denedi olmadı. Bir diktatörden sandıkla kurtulmak gibi daha az maliyetli ve konforlu bir seçenek 24 haziran akşamı tahmin edildiği gibi çöpe gitti. Ve Türkiye bir kez daha uçuruma doğru giden otobüsten inmemeyi seçti.

Şimdi değiştirdiği rejimde bütün kararları kendisinin verdiği, eskisinden çok daha fazla mutlak güce erişmiş, kendisinden önce evlerde fırın bile olmadığını söyleyen ‘seçilmiş’ bir kral var.

Hiç bir fonksiyonu olmayan bir mecliste, yeni seçilen vekiller demokrasi oyunu oynamaya devam edecekler.

Ve Türkiye sanki seçimle yönetilen bir ülkey-miş gibi yaparak ülkeye en büyük kötülüğü yapmaya devam edecekler.

Özgür medya yoksa hiçbir şey yoktur.

Umutsuz muyum? Asla. Bütün diktatörlükler gibi sona erecek dönemi. Ülkeyi onlarca yıl geri götürüp, felaketler yaşatarak defolup gidecek. ‘Zamanında demiştik’ demenin bir anlamı o zaman da olmayacak maalesef. Ülkeyi tam bir enkaz halinde bırakacak. Belki de yeniden kurmak için zaten tutmamış çimentoların yıkılması gerekiyordu, kim bilir?

Dün nasıl inandıysam filmin sonunun aynı olduğunu inanıyorum. Filmin sonu sarayda selfie ile bitiyor. Araya alınan reklamlardan dolayı uzadı da uzadı.

O gün geçen gün değilmiş. Türkiye her şeyin bir anda değişme potansiyelinin olduğu tahmin edilemez bir ülke. Ve herşeye rağmen bütün makyajları akmış olmasına rağmen bir Ortadoğu ya da Orta Asya ülkesi gibi idare edilemeyecek bir ülke. Bunu yakında dahili ve harici anlayacağız.

O zamana kadar bize düşen kişisel eksikleri tamamlamaya devam etmek, doğdumuz ilk günden beri bize dayatılan saçma sapan doktrinden tamamen kurtulmak, imkanlar dahilinde maddi-manevi kendimizi geliştirmek, empati duygusunu içselleştirmek, mazlumların haklarını dillendirmek ve savunmak için eldeki imkanları zorlayarak daha fazla çalışmak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Bizimkisi davayı rububiyet geregi sosyal ve siyasal ( Brokratik) hayatın islamiyetin ussul esası olan sıdk ve dogruluk uzerine islemesi prensibini hayata gecirmekti. Yani musluman bulundugu her yeri guvenilir ortam haline getirme sorumlulugu ile. Burokraside bunu kanunların uygulanması, toplumda dogruluk esasına uygun bir araya gelme seklinde idi. Nasıl davayı rububiyet ( insanların allaha baglanması) bunu gerektiriyorsa , menfaati esas tutan canavar siyaset bunun tam tersini gerektiriyor, Onlar insanların bir araya gelmesini degil tam tersi ayrışmalarını , birbirine guvenmemeyi dolayısı ile paraya guvenmelerini para icin ahlakını satar hale gelmelerini istiyor. Milletin malını bir kısım taraftar kitlesine oy karsılıgı haksız kazanc olarak rusvet veren bir sistem bu bir kısmına havuc gostererek … boylelikle cogunlugu elde edince hakkı tutup kaldırmak isteyenleri yok etmek uzere isleyen bir sistem. boylelikle haksız sermaye yıgmanın onu acılıyor dusman bertaraf edilmiş rayından cıkarılan bilincsiz kalabaliklar aldatici siyaset ve siyasetciyle zalim propaganda ortamında sermayedarın emrine verilmis oluyorlar. Evet biz durustluk ve dogrulugun topluma duzen olması icin gayret ederken bilmeden bunların duzenine comak sokmusuz onlarda bize saldırdı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin