Cumanın yükümlülük şartları (3)

YORUM | AHMET KURUCAN

Cuma namazını fıkhi bağlamda ortaya konan şartlarla incelemeye sıra geldi. Fıkıhçılar ‘Cuma namazının farz ve sahih olması’ diye tercüme edebileceğimiz ikili bir tasnif yapmışlardır ve hemen her mezhepte bu tasnif şekli kabul edilmiştir. Biz bunlara fıkıh dilinde Cuma’nın vücub ve sıhhat şartları diyoruz. Vücub, burada kullanılan manasıyla yükümlülük, mükellef olma demektir. Buna göre Cuma kılmakla yükümlü olmanın şartları, kişinin Müslüman, erkek, hür, mukim olmasıdır. Şimdi bu şartları teker teker inceleyelim.

1-Müslüman olmak. Bu şart üzerinde fazlaca bir şey söylemeye gerek yok. Çünkü gayet açık, seçik ve net: Müslüman olmayan kişi Cuma namazı kılmakla mükellef değildir.

2-Erkek olmak. Aslında Cuma namazının farziyyetine delil olan “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın” (62/9) ayetine bu gözle baktığımızda ayet kadın-erkek ayrımı yapmamaktadır. Ayetin ne başındaki “Ey iman edenler” hitabında, ne  “fes’av ile zikrillah; Allah’ı zikretmeye koşun” ve ne de  “vezeru’l bey; alışverişi terk edin” beyanlarında bu ayırıma delalet edecek bir emare yoktur. Hatta dil kuralları açısından “fes’av” ve “zeruu” şeklinde kullanılan fiil kipleri kadın-erkek ayrımı yapmadan herkesi kapsama alanı içine alır. Efendimiz dönemi pratiklerinde de kaynaklarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla Cuma namazlarına mazereti olanlar hariç kadınlar namaza geliyorlardı. Ama…

AYET NASIL UYGULANDI?

Burada sözü ‘ama’ bağlacı ile yarım bırakıp zihni bütünlüğü sağlanmak için güncel ve aktüel bir konuya kısaca değinelim. Kendilerine “Kur’ancılar; Mealciler” veya “Kur’an İslami görüşünü savunan” diye nitelendiren kişiler ayetteki hitabın umumiyetinden/itlakından dolayı usuldeki amm-has ya da bazı ulemaya göre mutlak-mukayyed konusunu alakadar ettiği için umumiyet ve ıtlak tabirini kullandım. Bunu Türkçede karşılayacak başka bir kelime bilmiyorum- kadın-erkek herkese farzdır demekte ve günümüzde kadınların tıpkı erkekler gibi Cuma kılması gerekmektedir çıkarımını yapmaktadırlar.

Dikkat ederseniz “ama” bağlacı ile yarım bıraktığım cümlede ben de aynı şeyi söyledim. Ama. Ama’sı şu; bu kişilerin ihmal ettikleri ve her nedense ısrarla görmek istemedikleri bir gerçek var; bu ayet Hz. Peygamber döneminde nasıl uygulandı? Bir önceki yazımızda belirttiğimiz Cuma kılmak için Medine’nin her tarafından kadınlar da erkeklerle beraber akın akın Mescid-i Nebi’ye koştular mı yoksa imkânı olduğu ve mazereti de bulunmadığı halde namaza gelmeyen kadınlar oldu mu? Eğer olduysa, gelmeyenlere Allah Resulü ne dedi, nasıl bir tavır takındı? Bir şey demediyse, acaba o kadınlar bizatihi Hz. Peygamber’den aldıkları bir ruhsata binaen mi gelmediler? Soruyu şöyle de sorabiliriz; İslam adına her şeyin ter u taze ve bütün canlılığı ile yaşandığı o ortamda Efendimizin hutbesini dinlemek, arkasında namaz kılmak için kadınlar camiye neden gelmesin?

4 SINIF İNSAN MUAF TUTULMUŞ

Ebu Davud’un Sünen’in de ve ‘sahabe mürseli’ [1] olarak bilinen bir hadis aslında bu soruların neredeyse bütününe cevap veriyor. Söz konusu hadise göre Allah Resulü, Cuma namazı kılmanın her Müslüman üzerinde Allah’ın hakkı olduğunu vurguladıktan sonra 4 sınıf insanı müstesna tutmuştur. Bunlar, köleler, kadınlar, çocuklar ve hastalar. (Ebu Davud, Salat, 208) Bu bir nevi Hz. Peygamber’in (sas) içtimai şartları nazara alarak sözü edilen insanlara tanımış olduğu bir muafiyettir. Yukarıdaki amm ve ıtlak kavramları ile izah edecek olursak, ayeti söz konusu insanlar için tahsis ya da takyit etmiştir Efendimiz (sas).

Bir Peygamber olarak bunu yapmaya hakkı var mıdır ayrı bir müzakerenin konusu ama kısaca ifade edelim vardır ve bu takyidi ya da tahsisi yapmış ve hayatı boyunca uygulamıştır. Eğer bu uygulama İlahi iradeye aykırı olsaydı ihtimal başka örneklerde gördüğümüz üzere Allah bir ayet ile hadiseye müdahale eder ya da Efendimiz (sas) kararından vaz geçerdi. Bu bağlamda Hz. Peygamberin Kur’an’ı tahsis veya takyide hakkı yoktur diyenlere bir çift sözüm var; onlar kendilerine tanıdıkları Kuran’ı yorumlama hakkını Kur’an’ın kendisine nazil olduğu Hz. Peygamber’e (sas) tanımıyorlar.

Bunun yanı sıra geleneğin İslami anlama ve yaşamadaki yerinin tam da ele aldığımız mevzu üzerinde ağırlıklı olduğu unutulmamalıdır. Gelenek, Hz. Peygamber ile başlar, sahabe ile devam eder ve günümüze kadar uzanır. Geleneği dışlayarak ne İslam hakkıyla anlaşılabilir ne de yaşanabilir. 14 asırlık gelenek de kadınların erkekler gibi Cuma’ya gelmediklerini göstermektedir.

SOSYO-EKONOMİK DURUM DEĞİŞİNCE

‘Cuma sadece erkeklere farzdır’ görüşünü savunan bazı müfessirlerin delil öne sürdükleri bir hususa da kısaca temas edip, hürriyet şartına geçeceğim. Bu görüşte olan bazıları Cuma suresi 10. ayette yer alan “Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah’ı çok anın ki, …” (62/10) “zeruu, dağılın, febtegüü, rızkınızı/nasibinizi arayın” kelimelerinden hareketle rızk peşinde koşan erkeklerdir. Dolayısıyla hitap da onlaradır; öyleyse Cuma sadece erkeklere farzdır diye aktarabileceğimiz çıkarımlar yapmaktadırlar. Şahsen ben bu çıkarımların ayetin nazil olduğu toplumdaki verili duruma işaret ettiğini, bir başka tabirle sosyo-kültürel tabloyu merkeze alarak yapılan bir yorum olduğunu, bu açıdan bakıldığında doğru olduğunu söyleyebilirim. Ama bu bakış açısının çıkmazı şudur; sözü edilen sosyo-kültürel ve ekonomik tablo değiştiğinde ayet nasıl yorumlanacak? Kadınların erkekler kadar iş ve ticaret hayatında rol aldığı ve oynadığı toplum şartlarında gerçekten ‘zeruu’ ve ‘vebteguu’ fiilerinden nasıl yorumlar elde edilecek? Allah’ın fazl ve lütfundan rızık aramak sadece erkeklere mi hastır? Kaldı ki bir başka açmaz; ayetin devamında. Ayet devamında diyor ki “Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa erebilesiniz.” Ayetin ilk iki fiili erkeklere has dediğimiz zaman, burada söz konusu edilen Cuma namazı sonrası Allah’ı hatırlama, O’nu zikretme erkelere mi hasdır denilmek zorunda kalınmaz mı? Zira takip edilen metodoloji bunu demeyi gerektirir.

Sonuç olarak, Cuma namazını emreden ayetin hitabındaki umumiyet ve ıtlakiyet kadın erkek herkesi içine alır ama sosyal hayat içinde kadına düşen vazifeler nedeniyle kendilerine bizzat Efendimiz taradından muafiyet tanınmıştır. Fıkıh usulünde buna takyit veya tahsis denir. Gelenek de bunun üzerine kaim olmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Dolayısıyla aynı şartların geçerli olduğu zamanlarda aynı hükümler geçerlidir. Kadınlar Cuma günü namaza geldiklerinde Cuma namazını eda ederler, ev işleri, çocuk bakımı vs. gibi sebeplerle gelmediklerinde de günün öğle namazını kılarlar.

Hürriyet şartına gelince…

Devam edeceğiz nasipse…

[1] Sahabe mürseli, Hz. Peygamber döneminde yaşasa da O’nu görmeyen kişinin sahabeden duyarak naklettiği hadise denir. Bu kişi hadisi rivayet ederken hadisi duyduğu sahabenin ismini zikretmeden direk Hz.Peygamber’den diye rivayette bulunur. Fukahanın genel kanaatine göre sahabe mürselinin delil değeri vardır ve o rivayetle amel edilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin