Cezaevlerinde ölümler ve devletin sorumluluğu

Konuk Yazar | Ramazan F. Güzel (Eski Diyarbakır Ağır Ceza Hakimi)

Birleşmiş Milletler raporlarına da yansıdığı gibi, Türkiye her geçen gün yeni işkence, kötü muamele, insanlığa karşı ağır suçlar ve devlet eliyle cinayet iddialarıyla anılıyor. Doksanlı yıllarda ‘Beyaz Toroslar’ ile insanlar kaçırılıp işkencelerden geçirildikten sonra infaz ediliyordu. AKP Türkiye’sinde ise ‘Siyah Transporterler’ kullanılıyor. Diğer fark ise, 90’larda Derin Devlet bu infazları, JİTEM eliyle yaparken, şimdilerde Siyasal İslamcı AKP’nin ‘MİT Karakutusu’ marifetiyle icra ediliyor.

Türkiye’den her geçen gün yeni işkence/ ölüm/ intihar süsü verilmiş infaz haberleri gelirken, en son olarak, ‘Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren ve Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) Türkiye 3. olan doktor İbrahim Halil Özyavuz’un, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde Haziran başında intihar ettiği ve 3 Haziran’da da hayata gözlerini yumduğu’ kaydedilmişti.

ZAMAN AŞIMI YOK

Bu zulüm ve cinayetlere buluşan ilgili memurların ve yetkililerin çeşitli motivasyonları olabilir. Amirlerinin, siyasi efendilerinin dediklerini fazlasıyla yaparak onların gözüne girmek, bu şekilde bir menfaat ummak ya da belli kimselere karşı duyduğu kin ve nefret saikiyle mezkur suçlar işleniyor. Devlet bu güdüyü eskiden beri kendi lehinde kullanagelmiştir. Zulmetmek istediği solculara, komünistlere karşı ülkücüleri/ dincileri kullandığı gibi, yeri geldi bu tam tersi oldu.. Alevi’ye karşı Sünni’yi, Kürde karşı Türkü.. Derin devlette insanı insana kırdırmanın hemen her versiyonunu denendi…

Ama şu unutulmamalıdır ki; işkenceler, insanlığa karşı suçlarda, soykırıma varan uygulamalarda zaman aşımı yoktur. Bu suça bulaşanlardan gerek iç hukukta, gerekse uluslararası hukukta hesap sorulacaktır.

Şimdi, özet olarak cezaevlerinde yaşanan kayıplarda ve zararlarda devletin ve ilgili görevlilerin cezai ve hukuki sorumluluklarına değinelim…

ANAYASACA KORUNAN HAKLAR

Anayasa’nın 56. M.’e Devletin, ‘herkesin hayatını beden ve ruh sağılığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu’ söylemesi yine AY’nın 125. m.’de, ‘idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu’ ve devletin ‘idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu’ vurgulanmaktadır.

Ayrıca Anayasa’nın 129/5. m. gereğince insanların vücut bütünlüğünün korunması devletin yükümlülüğünde olup, memurları aracılığıyla bir zarar verildiyse de devlet bizzat ‘kusursuz sorumlu’dur.

Nitekim, Türkiye’nin de kabul ettiği ve iç hukuk gibi bağlayıcılığı olan AİHS’nin 2.m’de de, ‘herkesin yaşam hakkının, yasanın korunması altında olduğu’ ve ‘yaşam hakkının korunmasının devletlere bir yükümlülük olduğu’ ifade edilmektedir.

İNTİHARA DAİR DANIŞTAY KARARI

Ayrıca AİHM İkinci Dairesi’nin de AİHS 2.m. gereğince inceleyip karar verdiği ve Danıştay aşamasında da kesinlik kazanan bir yargılamada da olduğu gibi, ‘her ne sebep olursa olsun cezaevlerinde yaşanan her türlü intihar ve kayıplardan devlet ve görevlileri sorumludur.’

Dolayısıyla da devlet ve idare; yürüttüğü kamu hizmetinde verdiği zararlardan dolayı tazminle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar, ‘hizmet kusuru’ veya ‘kusursuz sorumluluk ilkeleri’ gereği tazmin edilmektedir.

Söz konusu olayda dava; ‘davacıların çocuğu .. .’ın hükümlü olarak bulunduğu Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi’nde intiharı sonucu ölümünde, davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle maddi ve manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle’ açılmış,

Yerel mahkeme ise; asılarak intihar hadisesinin, ‘ailevi, psikolojik sebeplerden’ olduğu gerekçesiyle, davanın reddine’ karar vermiştir.

Sonradan yerel mahkeme bu kararında dirense de, Danıştay’ın ve AİHM İkinci Dairesi’nin 9/10/2012 tarihli kararıyla davacılara manevi tazminat ödenmesine karar hükmedilmiştir. Kusuru ve kastı olan memurlara da çeşitli idari ve adli cezalar verilmiştir.

TÜZÜK’TE PSİKOLOJİK SORUNLARA VE İNTİHARA KARŞI TEDBİRLER

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün m.5/f’de: ‘Kurumlarda, hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması’ zorunluluğu, 9/1 m.’de, ‘ruhsal rahatsızlıkları bulunanlarla ilgili’ cezalarının, kurumların belirlenen mahsus bölümlerinde infaz edileceği düzenlenmiştir.

Dolayısıyla da devletin emaneti durumunda olan ve devletin gözetim ve bakım sorumluluğu altında bulunan tutuklu ve hükümlüler ile ilgili her türlü istenmeyen durum karşısında, gerekli önemlerin alınmaması halinde; ihmali ve kastı olan herkes idari, cezai olarak mesuldür.

CEZAEVLERİNDE İNTİHAR (!) HADİSELERİ

Buraya kadar, ‘cezaevlerindekilerin sahiden de psikolojik bir sorundan dolayı intihar etmesi halindeki’ sorumluluğa değindik. Bir de meselenin; ağır işkencelere maruz bırakılan insanların son çare intihar etmesine giden süreç ve yargısız infaz ya da işkence yaparken ‘öldürme’ haline bakalım. Örneğimizde mağdur/ maktul yakınlarının anlatımlarından anladığımız kadarıyla ortada resmen -devlet görevlileri tarafından- ‘işkenceyle adam öldürme’ durumu bulunmaktadır!

Gezi eylemlerinden beri şahinleşen, kuralsızlaşan, siyasi yönetimden aldığı primle halka çarşı pervasızlaşan bazı devlet görevlileri, kolluk güçleri; sözde darbe 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte tamamen kontrol dışı/ kanun dışı bir hal almışlardır. Gezi olaylarında bir çocuğun bile gözünün yaşına bakmayan bu memurlar, cezaevlerinde ellerine düşenleri ‘canavarca hislerle’ işkenceyle öldürebilmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun ‘Soykırım’ı düzenleyen  m. 76’da, ‘bir topluluğa karşı’ soykırıma varan suçlar işlenmesi halinde bütün faillerine ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verileceği ifade edilir. Yargıtay içtihatlarında buna benzer birleşik suçlarda her eylem için ayrı ayrı cezalandırma yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı kanun maddesinde geçen şu hükmü tekrarlayalım: ‘Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.’ Dolayısıyla da bugün belirli gruplara karşı sistematik ve aşama aşama soykırım uygulayanlar, (En başındaki siyasi sorumlusundan, en alttaki polisine, gardiyanına, MİTçisine kadar…) hepsi –tek tek bütün cinayetlerden vb- şahsen sorumlu tutulacaklardır.

Nitekim yine TCK ‘İnsanlığa karşı suçlar’ kısmında (M. 77), bütün sorumlular hakkında ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları’ verileceği ve her ölüm ve işkence için de herkesin ayrı ayrı sorumlu tutulacağı kaydedilir.

Şahsi sorumluluklar noktasında da Kasten öldürme suçunu işleyenler, TCK m.81. gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılacak olup, insanları işkence ile cezaevlerinde öldürenler TCK 82/1-b’de düzenlenen ‘Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, öldürmekten ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ ile cezalandırılacaklardır. (‘Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla’ buna ortak olanlar da 82/1-b gereğince aynı şekilde cezalandırılacaklardır.)

Bu ölümlerde ihmalleri olanlar ise, (TCK 83/3 gereğince) cezalandırılır.

Bir hukukçu, eski bir hakim olarak bize düşen hatırlatmak.. Bu yazıyı bir de işkence altında can verdiği söylenen Türkiye dereceli doktor İbrahim Halil Özyavuz’un ölmeden önce ‘tekrar üniversiteye girip hukuk okumak ve adaletsizliklerden hesap sorma’ sözünü duymam üzerine kaleme aldım. Günlerdir rahmetlinin bu sözleri üzerine ne diyeceğimi bilemez haldeyken, sadece ilgili düzenlemeleri ifade etmekle yetinebildim, bu yazıda olduğu gibi..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin