Can’ları tekrar anlamak üzerine [Deniz Ayhan]

Şüphesiz Yavuz’a kadar gitmeye gerek yok. 80’lerden bu güne Aleviler’in sünni yoğun bu topraklarda ne tarz sorunlar yaşadığı ve son 30 yılda nasıl bir değişim ve dönüşüme maruz kaldıklarını ifade etmek aslında geçmişte yaşanan bir çok soruna da ışık tutmaya devam edecektir.

‘ALEVİ UYANIŞI’

1960’larda, hatta 1950’lerde de bir takım Alevi isimler muhtelif sol örgütlerle gündeme gelse de, esas ‘Alevi Uyanışı’ diyebilieceğimiz dönem 1990’lara tekabul etmekte. Alevilik 1980’lerin sonu ve 90’ların başında şehirlere göçün başlaması, diğer bir ifade ile periferiden merkeze bir mobilizasyonun vuku bulması ile çok farklı toplumsal etkileşimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş bir gerçek. Aleviler şehirlere yerleşmeye başladıktan sonra hemen toplumun diğer etmenlerine karışmadılar, kapalı bir sosyal yapı kurarak Alevi yoğun mahalleler oluşturdular. Fakat, Aleviler kentlere yerleşmeye başladıktan sonra, gerek okullarda, gerek iş hayatında, gerek askerde ve daha sayamayacağımız hayatın değişik bir çok unitesinde farklı kimliklerle bir arada bulunmaktan kaynaklı bazı sorunlar yaşamaya başladılar.

Aynı dönemde Madımak olayı ve ulusal kanallarda Alevi’liğe dair son derece çirkin bazı gafların yaşanması, parçalı hatta yer yer ayrık Alevi kimliğinde ortak bir tepki oluşturmak üzerinden bir toparlanmaya sebep oldu. 90’ların başlarında yine çok enteresan bir olay gerçekleşti. 90’lardan önce daha çok hemşeri dernekleri ile talep ve arzularını dile getiren Aleviler, 90’larla beraber şehirlerde Alevi kimlikleri ile alakalı yaşadıkları bir takım sorunlardan ötürü, bu kez Alevi sivil toplum kuruluşları üzerinden ilk kez organize olmaya başladılar. O dönem kurulan dernek ve vakıflarda Alevi isminin kullanılmasının yasak olmasından dolayı, yeni kurulan Alevi dernek ve vakıflar Pir Sultan Abdal, Cem, Cunhuriyetçi Yurttaşlar, Hacı Bektaş gibi isimlar aldı. Hasılı, 1990’lardan 2000’lerin başlarına kadar geçen bu on yıllık sürece Alevilerin teşkilatlanması süreci diyebiliriz.

ŞEHİRDE KİMLİKLERİN DÖNÜŞMESİ

Bu dönemde Aleviler teşkilatlarını kurarken, hak ve taleplerini dile getirmekten öte bu teşkilatlar vasıtasıyla Alevi’lerin dağınık şemrini bir arada tutmak kast ve niyetini daha ön planda tuttular. Şüphesiz, Aleviliğin şehre gelmesi ile beraber yeni ve farklı bir takım Alevilik tanımlamalarına şahit olduğumuz bu dönem, Aleviliğin kendi içinde de bazı kırılmaların yaşandığı yıllar oldu. Alevilikte bir tebliğ anlayışı olmadığı için, tutarlı olma zorunluğunun ortadan kalkması ve farklı kimliklerden gelen sorulara verilen her farklı yanıt, Alevilikte farklı ekollerin daha da belirgin hale gelmesine sebep oldu. Kabaca ifade etmek gerekirse, bu dönemde iki Alevi ekolünün daha da belirginleştiğinden bahsedebiliriz. Bir tarafta Aleviliği inanç üzerinden tanımlamaya çalışan ve yaşayan bir kitle varken, diğer tarafta Aleviliğin daha çok felsefi yönünü ortaya çıkaran ve evrensel değerlere atıf yapan bir kitlenin ortaya çıkmasına sebep oldu. Birinci Alevilik anlayışının temsilcileri ikinci grubu Aleviliği siyasallaştırmakla suçlarken, aynı şekilde ikinci grubu Aleviliği sol tandaslı siyasi grupların arka bahçesi yapmakla suçladı. Aleviliğin felsefi boyutunu öne çıkaran ikinci grup ise birinci grubu sunni İslam karşısında asimile olacaklarını ve dolayısıyla Aleviliğin inanç boyutunun tırpanlanması gerektiğini, aksi takdirde uzun vadede Aleviliğin yok olacağını varsayarak küçümsedi.

YURTTAŞ TEMELLİ HAK MÜCADELESİ

2000’lere gelindiğinde yurttaş temelli hak mücadelesi öne çıktı Alevi’lerde. Bu dönemde ilk kez cem evleri bir fenomen olarak ve bir çok siyasal problemle rağmen inşa edilmeye başlandı. 2000’lerle beraber Alevilik sünni yoğun bir Türkiye’de çok daha fazla bilinir ve görünür oldu ve ilk kez büyük çaplı bir meşrulaşma süreci yaşadı. Yine 2000’lerden itibaren cem evi talebinin yanına, zorunlu din derslerinin kaldırılması talebi eklendi. 2000’lerin ortalarından itibaren AK Parti hükümetleri bir çok Alevi çalıştayı gerçekleştirdi ve bu çalıştaylar amaçlarından bağımsız olarak Aleviler için bir takım müsbet neticeler de doğurdu. Bu çalıştaylar esnasında bir çok farklı Alevi farksiyonunun istek ve talepleri gündeme gelirken, bu farklı Alevi grupların bir çok meseleye dair muhtelif tutumları son derece rafine bir hale gelerek bir çok noktada uzlaşı yoluna gidildi. Alevilik bu dönemde kendi içinde ki bütün ayrılıklarına rağmen farklı gruplar arasında ki bir takım uzlaşılarla daha toplu bir görüntü verdi.

GEZİ PARKI VE 15 TEMMUZ

Fakat 2013’e geldiğimizde Alevileri son derece zor bir dönem bekliyordu. Gezi Parkı olaylarına Aleviler’den katılımın son derece yüksek olması ve dönemin başbakanı Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarını şeytanlaştırması, haliyle Alevilerin de top yekün tekrar şeytanlaştırılması neticesini doğurdu. Hatta, Gezi’de hayatını kaybeden gençlerin hemen hemen hepsi Alevi gençlerdi ve bu gençlerin cenazelerinin cem evlerinden kaldırılmasını haber yapan hükümet medyası ısrarla Gezi Parkı olayları ve Alevilik arasında bir illiyet bağı kurararak, Alevileri sünni Müslümanlara ‘hain’ sıfatı ile lanse etti.

15 Temmuz darbe girişimi de Aleviler için bir kırılma yarattı. Darbeden bu yana binlerce Alevi öğretmen çıkarılan KHK’larla işten atıldı ve bir çok Alevi kanalı darbeden hemen sonra darbeye çanak tutmakla suçlanarak kapatıldı. Özellikle darbeyi bastırmak için sokağa çıkan insanların bir çoğunun tekbir nidaları ile sokağa dökülmeleri, Alevilerde ki arkaik korkuları tetikleyerek, bu işin sonu yine bize dokunur endişelerini arttırdı. Hali hazırda, Alevi kesimlerin bir çoğu değişim ve dönüşüm umutlarını yitirmiş durumda. Son derece kaygılı bir bekleyiş devam etmekte. Devletin desteklediği sünni İslama muhalif her kesimin siyasal İslamcıların hışmına uğraması ve bu trendin Erdoğan tarafından da destekleniyor olması, muhtelif araştırmlara göre birçok Alevi’nin Avrupa’da ki akrabalarının yanına göç etmeyi düşünmelerine de sebep olmuşa benziyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin