Bu bir ‘Erdoğan’ı takdir’ yazısıdır!

Yorum | Adem Yavuz Arslan

Başlığı görüp ‘ne diyor bu?’ diye sormayın.

Tabi ki Erdoğan’ın zalimliğini, masum insanlara zulmetmesini, kendi bekası için ‘kontrollü darbe’ yaptırıp 250 kişinin ölümüne, binlerce kişinin de yaralanmasına neden olmasını, Anayasayı askıya alıp OHAL adı altında Türkiye’yi cehenneme çevirmesini takdir etmiyorum.

Kendine muhalif herkesi ‘terörist’ diye tutuklatmasını, Kürt sorununa sadece sandık endeksli bakıp işine gelince müzakere, işine gelince mücadele etmesini, yüzü aşkın gazeteciyi tutuklatıp ‘onlar bankamatik soyguncusu’ demesini, nefes alma rahatlığı ile yalan söyleyebilmesini takdir etmediğim gibi.

Burada dikkat çekmek istediğim mesele dış politika. Erdoğan, ABD ve AB’ye karşı agresif bir politika uyguluyor ve istediği sonuçları alıyor.

Gelinen nokta ‘başarı’ mı yoksa ‘facia’mı ayrı bir tartışma konusu fakat Erdoğan’ın kısa vadede ‘istediklerini’ aldığını söyleyebiliriz.

Hele hele ABD yönetiminin Münbiç ve YPG konusunda Türkiye’nin tezlerine gelmesi Erdoğan için bir başarı sayılabilir. 24 Haziran seçimleri öncesi Washintgon’un böyle bir hamlesi Erdoğan’a destek olarak da görülebilir.

ERDOĞAN’IN 2B’Sİ

Normal şartlarda Türk-Amerikan ilişkilerinin rayında olması mümkün değil. Obama yönetiminin ikinci dönemiyle birlikte Türk – Amerikan ilişkileri bozuldu. Aradan geçen sürede gerginlikler, anlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları arttı.

Hatta Suriye özelinde askeri çatışma ihtimali bile konuşulur oldu.

Başkan Trump ve ABD Kongresi’nin yakından takip ettiği Rahip Brunson olayı hala çözülmüş değil. ‘Kürtleri Hıristiyan yapmak’ gibi absürt bir iddia ile tutuklu olan  Rahip Brunson, Trump’ın tüm ısrarına rağmen serbest bırakılmadı.

ABD Kongresi ‘ambargo’ ile tehdit etti, ‘yaptırım uygulamaktan’ bahsetti ama  Erdoğan geri adım atmadı. Hatta mikrofonlara ‘yargıda yapalım şeyini’ diyerek Rahip Brunson’un ‘esir’ tutulduğunu ilan etti.

ABD elçilik çalışanları akla ziyan iddialarla tutuklandı. Temel hakları kısıtlandı. ABD vize resti çekti, uçuşları durdurdu fakat Erdoğan yine geri adım atmadı. Bu süreçte Türkiye tarafından diplomasi de eşi benzeri görülmedik açıklamalar geldi Hatta Türk elçiliği ABD başkanını yalancılıkla suçladı.

Erdoğan’ın her ABD seyahati olay oldu. Korumaları ve danışmanları Washington’un göbeğinde protestoculara saldırdı. Gazetecilere şiddet uyguladılar. Görüntüler ABD medyasında günlerce döndü.

Erdoğan hiçbirinde geri adım atmadı. Emrindeki medyayı ABD’ye karşı bir silah olarak kullandı. Zarrab olayında ‘elinden geleni ardına koymadı.’ Bırakın müttefiği her hangi iki ülke arasında bunlar yaşandıktan sonra ilişkilerin kopması gerekir.

Ancak tam tersi oldu.

Trump yönetimi bir yandan Kongre’den yükselen Türkiye’ye ambargo taleplerini bastırırken bir yandan da Erdoğan’la yakın ilişki kurmayı tercih etti.

Bu durum Erdoğan ve AKP için başarı sayılabilir.

Peki Erdoğan nasıl bir taktik izledi ? Sırrı neydi ?

Erdoğan’ın AB ve ABD’ye karşı uyguladığı taktiği ‘2 B’ olarak özetlemek mümkün.

Birinci ‘B’ İngilizce de ‘kabadayılık etmek’ anlamındaki ‘Bullying’. Erdoğan ABD’ ye karşı resmen kabadayılık yapıyor. Türkiye’de ağzına geleni söylüyor. Masum ABD vatandaşlarını tutukluyor. İncirlik ve Malatya Kürecik üslerini kapatmakla tehdit ediyor.

Fakat Erdoğan’ın bu taktiği işe yarıyor. ABD bu söylemlere karşı sessiz kalmanın ötesinde Erdoğan’ın taleplerini kabul ediyor.

Erdoğan’ın ikinci B’si ise ‘Bribery’ yani rüşvet. Erdoğan rüşvet konusundaki maharetini uluslararası arenaya taşıdı.

Bir yandan ABD’ye karşı kabadayılık yaparken öbür taraftan ‘usulüne uygun rüşvetler’ verdi.

Yüklü miktarda uçak alımları gibi Trump’ın hoşuna gidecek ticari anlaşmalar yaparak yönetimin desteğini aldı.

‘Bağış’ adı altında siyasetçilere yüklü ödemeler yaptırdı. Görünüşte sivil toplum kuruluşu olan ama aslında Erdoğan rejiminin uzantısı düşünce kuruluşları üzerinden fonlamalar yapıldı.

Lobi şirketlerine ödenen paranın hesabı bilinmiyor. ‘Kayıt dışı’ işlemler tabi ki FBI başta olmak üzere ilgili kurumların dikkatinden kaçmıyor.  Ancak ABD’liler ‘gördükleri’ konularda şu ana kadar ‘görmemiş gibi’ davranmayı tercih ettiler.

Özetle Erdoğan ABD’ye karşı bir yandan kabadayılık yaparken bir yandan da rüşvet opsiyonunu kullanıyor.

ERDOĞAN’AN IŞİD’E ÇOK ŞEY BORÇLU

Erdoğan’ın ABD’ye karşı olan politikalarındaki rahatlık Türkiye’nin coğrafi avantajından ve konjonktürden kaynaklanıyor.

ABD’de kimle konuşsanız Erdoğan’a ve AKP’ye inanılmaz ağır eleştirilerde bulunuyor. Medyada yer alan haberler yenir yutulur değil. Erdoğan, Putin ya da Kuzey Kore lideri ile kıyaslanıyor.

ABD Kongresi’nde tepki çok büyük.

Ancak mesele ‘eyleme’ gelince Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon’dan “Türkiye’de yaşanan durumun farkındayız. Fakat Türkiye bizim için önemli bir müttefik. İncirlek ve Kürecik üslerine ihtiyacımız var. Dolayısıyla Erdoğan’la çatışamayız” itirazı yükseliyor.

ABD için şu anda öncelik İŞİD ile mücadele ve İran. Her iki konuda da Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyor Beyaz Saray.

Trump’ın da ‘kişisel olarak’ Erdoğan’la frekansının uyduğu bir başka gerçek.

Erdoğan, ABD’nin yumuşak karnını bildiği için bir yandan ‘kabadayılık’ yaparken öbür taraftan da ‘üstüme gelmeyin, Ruslar’a giderim’ şantajını yapıyor.

Erdoğan’ın bu taktiği şu ana kadar işe yaradı. ABD, Türkiye’nin tüm tahrikkar eylem ve söylemlerine kulak tıkayıp AKP’nin taleplerini kabul etti.

Son Mümbiç anlaşması bunun somut örneği.

Erdoğan ve AKP sözcüleri, Havuz medyası YPG ve Mümbiç konusunda ABD’ye ‘kavgada bile söylenmeyecek’ şeyler söylediler.

Erdoğan açıktan tehdit etti.

Fakat Trump yönetimi hiçbir şey olmamış gibi Dışişleri Bakanı Tillerson’u Ankara’ya yolladı, tüm diplomatik ve devlet teamüllerini bir kenara bırakarak Erdoğan ile ‘özel’ bir görüşme yaptırdı.

Bu görüşmede tercümeyi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yaptı ve ABD tarafından ikinci bir kişi katılmadı.

Biz Türkiye örneklerinden biliyoruz ki Erdoğan- Dolmabahçe görüşmesinde olduğu gibi- bu tip ‘özel’ görüşmelerde pazarlık yapar.

Muhtemelen burada da öyle yaptı.

Nitekim ‘herşeye rağmen’ ABD tarafının Münbiç ve Kuzey Suriye konusunda Türkiye’nin tezlerini kabul etmesinin tek mantıklı izahı bu görüşmede varılan bir mutabakat.

Yoksa Kongre’nin Türkiye’ye ateş püskürdüğü, medyanın Erdoğan’a hitaben doğrudan ‘diktatör’ dediği bir dönemde Beyaz Saray’ın Erdoğan’la el sıkışmasının siyaseten bir izahı yok.

Bu noktada şunu da hatırlatmakta fayda var.

Erdoğan’ın ABD ve Yahudi karşıtlığı Edirne sınırlarında bitiyor. Washington’a geldiğinde ilk olarak Yahudi lobileri ile görüşüyor. ABD makamlarına ise ‘bakmayın Türkiye’de dediklerimize, biz sizle çalışmak istiyoruz, bizi dışlamayın’ diyor.

Kulislerde Erdoğan’ın ABD yönetimine verdiği ‘açık çek’lere dair ilginç detaylar var. Mesela Ankara’dan Washington’a yollanan bir mektupda “Reza olayı ilişkilerimiz bozmasın, önümüze bakalım” mesajı yollandı.

Mektuptaki ‘önümüze bakalım’ teklifinin ne anlama geldiğini bilmek için diplomat olmaya gerek yok herhalde.

ABD, ERDOĞAN’I DEVİRECEK EFSANESİ

AKP çevreleri ve Havuz medyasına göre ABD, Erdoğan’a düşman. Hatta ‘Zarrab Davası’da Erdoğan’ı devirmek için kullanılan bir kumpas’.

Bu konuda akla ziyan komplo  teorileri Havuz medyasının manşetlerinden inmiyor. Oysa ki sahadaki gelişmeler tam tersini gösteriyor.

Mesela Münbiç anlaşması.

Tam da seçim öncesinde, ABD’nin  YPG ve Münbiç konusunda Erdoğan’ın taleplerine evet demesi Erdoğan için açıktan destek sayılabilir.

Maalesef dış politikada çıkarlar etik değerlerin önünde.Bu kural ABD için de geçerli. Yoksa Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ABD’den de görülüyor.

Fakat ABD yönetimi “Ben çıkarıma bakarım, çıkarlarıma kim hizmet ediyorsa onunla çalışırım. Diktatör ve yolsuz olması beni ilgilendirmez” düşüncesinde.

Bir başka ifadeyle “Erdoğan’ı istemeyen dış güçler” söylemi bir efsaneden ibaret. Şu anki ABD yönetimi Erdoğan ile çalışmak istiyor.

Washington Erdoğan’ın yumuşak karnını bilip, avantaja çevirirken Erdoğan’da ABD’nin ihtiyaçlarına cevap vererek ‘kendini garantiye’ alıyor.

Yani ‘alan memnun, satan memnun’.

O yüzden Türkiye’de bir şeylerin düzelmesi için ABD’nin sesini yükseltmesini, inisiyatif almasını bekliyorsanız boşuna beklemeyin.

En azından Trump döneminde böyle bir şey olmayacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Her ülkede iyi insanlar da kötü insanlar da var. Bu Amerika’da da böyle, Avrupa’da da… İyilerin ve kötülerin mücadelesi her yerde devam ediyor. Allah iyilere yardım etsin; aralarına birlik, beraberlik ihsan etsin, dayanışmalarını arttırsın; kötülerin kötülüklerine daha fazla imkan vermesin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin