Bir seçim, bin yalan… Değer mi?

Yorum | Erhan Başyurt

24 Haziran genel seçimi yaklaştıkça siyaset iyiden iyiye zıvanadan çıkıyor.

Seçim rekabeti değil sanki ‘yalan rüzgarı’ izliyoruz.

Artık sadece vaatleri sıralarken uçmuyor siyasiler, bizzat yaşayarak gözlerimizle şahit olduğumuz gerçekleri, gözlerimizin içine baka baka tersinden anlatıyorlar.

O kadar rahat yalan söylüyorlar ki, insan kendi bildiğinden şüphe duyuyor.

Yalan nasıl bu kadar rahat söylenebilir?

Yalanları yüzlerine çarpıldığında bile yüzleri kızarmıyor. Pes doğrusu!

***

16 yıldır iktidarı tek başına elinde bulunduran AK Parti, 15 Temmuz sonrası OHAL sayesinde yargı bağımsızlığını hepten yok eden AK Parti, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde yargı bağımsızlığı vadediyor.

Oysa seçimle ‘Tek Adam’a verilen yetkiler, yargının kalan bağımsızlık kırıntılarını da yok ediyor.

Kimse de çıkıp demiyor;

16 yıldır iktidarsınız, 2012’den bu yana yargı bağımsızlığını siz aşama aşama katlettiniz. Özel mahkemeler kurdunuz, hakimleri hapse attınız, AK Parti hakimleri atadınız… Yüzbinlerce insana delilsiz acılar çektirdiniz, hala da çektiriyorsunuz, siz kimi kandırıyorsunuz?

***

AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan, İzmir’de halka hitap ederken ‘’Adnan Menderes Havaalanı’nı biz açtık’’ dedi meydandaki halk da alkışladı…

Erdoğan, Isparta’da halka hitap ederken de, ‘’Süleyman Demirel Üniversitesi’ni biz açtık’’ dedi, yine bindirilmiş kıtalar misali meydandaki kalabalık alkışladı…

Erdoğan Habertürk’te canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda, ‘’Yap-İşlet-Devret uygulamasını Türkiye’ye biz getirdik…’’ dedi.

Ve Erdoğan açıkladı;

‘’Geldiğimizde Türkiye G20’de miydi, şimdi G20’de…’’

***

Bunları duyunca insan kendi aklından şüphe ediyor. Bunadım mı? diye kaygıya kapılıyor.

Menderes Havaalanı dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından 1987’de, Süleyman Demirel Üniversitesi’de bizzat Demirel tarafından 1993’te açıldı.

Yap-İşlet-Devret yani (YİD) veya İngilizcesi ile BOT sistemi, Merhum Cumhurbaşkanı Özal tarafından 1984’te yasayla getirildi…

G20, 1999’da kuruldu ve Türkiye başından bu yana üyesi.

AK Parti 2002’nin sonunda iktidara geldi, Erdoğan da 2003’te ara seçimin ardından başbakan oldu.

Bilmem sizlerin de tüyleri diken diken oldu mu?

Acaba seçmen bunların hiçbirini hatırlamıyor mu?

Yoksa açıklamaların doğru veya yanlış olması kimsenin umurunda değil mi?

Tarafgirlik duygusu, sevgi veya nefret gözleri bu kadar kör mü etti?

***

Ekonomi Bakanı Zeybekçi iddialı konuştu:

’’24 Haziran’dan sonra dünyada ilk 10’da, Avrupa’da ilk 3 içinde olacağız…’’

Erdoğan sık sık tekrarlıyor;

‘’IMF’ye 23 milyar dolar dış borcu kapattık. Bizden 5 milyar dolar borç istediler. Verelim dedim. Borç alan emir de alır dedim…’’

Ülke ekonomik krizle boğuşuyor. Dolardaki rekor yükselişi ancak ‘tükürdüklerini yalayıp’ faizleri yüzde 3 artırmakla durdurabildiler.

‘’Faiz sıfırlayacağız’’ deyip, dünyanın en fazla faiz veren 3’üncü ülkesi haline geldiler.

Seçim sonrası halka ‘acı ilaç’ içirmeye hazırlanıyorlar. Ama halen gaz vermeye devam ediyorlar.

Sahi, ilk 10’a şimdiye kadar neden girmediniz? İlk 10’a girmek için Türk ekonomisinin mevcut büyüklüğünün en az iki katına çıkması, bu arada da 10’ncu sıradaki Hindistan’ın bu süre zarfında hiç büyümemesi gerektiğini biliyor musunuz?

IMF’ye 5 milyar dolar borç balonunu da Liberal Demokrat Parti eski Başkanı Cem Toker söndürdü.  Meğer IMF’ye Yunanistan bile 2008 krizi sonrası kaynak sağlamış, Türkiye bugüne kadar tek kuruş vermemiş…

Hem nasıl vereceksiniz ki, Türkiye’nin kamu dış borcu 230 milyar dolara çıktı. Yani kapattık diye övündüğünüz dış borcu 10’a katlamış durumdasınız.

Özel sektörün dış borcu ile birlikte dış borç rakamı 450 milyar doları aşıyor.

‘’Borç alan emir de alır…’’ demek kolay ama bu gidişle IMF’nin kapısını yeniden çalmak zorunda bile kalabiliriz.

***

Teyyo Pehlivan’ı aratmayan siyasi çıkışlar bunlar.

Bunlara her seçim öncesi üreteceğimizi açıkladıkları ‘yerli otomobil’ ve ‘yerli uçağı’ da siz ekleyin.

Prototipler, sahte resimler, hayal tacirleri havada uçuşuyor.

3 seçimdir kullanılan ‘hayal proje’ Kanal İstanbul var bir de…

Bakan Ahmet Arslan da hızını alamamış:

‘’Kanal İstanbul dünyadaki mazlumların ve mağdurların projesi…’’

Öyle ya Filistin’deki mağdurlar, Burma’daki mağdur ve mazlum Müslümanlar Kanal İstanbul bir an önce gerçekleşsin diye dua ediyorlar !!! ,

Ayıp ayıp! Bari mazlumları ve dünya müslümanlarını istismar etmeyin!

***

Son bir tartışma daha.

Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fethullah Gülen Hocaefendi’yi parti kurma aşamasında Pensilvanya’da ziyaret ettiğini iddia ediyor.

Erdoğan yalanlıyor. İnce, iktidarın TRT Haber Müdürü olarak atadığı Nasuhi Güngör’ün kitabındaki ziyaret ile ilgili bölümleri delil gösteriyor.

Erdoğan yine yalanlıyor. Daha da ilginci, kitabın yazarı utanmadan kendini inkar ediyor. Yazdıklarım doğru değildi diyor…

Oysa yazılanlar doğru. Ziyaretin bizzat şahidi olan Osman Şimşek de 4 yıl önce yayınlanan kitabında tüm detayları anlatıyor.

Üstelik anlatılan detaylar Nasuhi Güngör’ün kendisini yalanladığı detaylarla aynı…

‘Aydın’ı bile siyasi çıkarlara kul köle olmuş, utanmadan kendi yazdığı doğruları bile yalanlıyor!

Kaldı ki, bunun Erdoğan’ın Gülen’i ilk ziyareti olmadığı da biliniyor.

Erdoğan’ın, Gülen’i Altunizade’de iken yani İstanbul’da da ziyaret ettiği biliniyor ve şahitleri hayatta…

Önce masum insanlara iftira atıp ‘terörist’ ilan ettiler, şimdi de suç olmayan ziyaretlerini inkar ederek kendilerini aklamaya çalışıyorlar.

Attıkları iftiranın kurbanı oluyorlar. Yalan üstüne yalan üretip kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.

Oysa durumları, bataklıkta çırpındıkça batan adamın durumundan farksız…

***

Yalan başını almış gidiyor. Neredeyse doğru konuştukları yok!

Yandaş medya Sabah ise haber yapmış, ‘’muhalefetin adayları yalan’’ söylüyor…

Güler misin ağlar mısın?

Fasılasız 3 yıldır, birinci sayfasında yalan ve iftira haberlerine özel yer ayıran ve operasyon yapan Sabah, utanmadan muhalefeti suçluyor…

Tüm bunların üzerine Bekir Bozdağ’ın şu sözleri geliyor;

‘’Muhalefet medyanın sesini şimdiden kısmaya çalışıyor’’.

200 medya kuruluşunu zorla kapattıklarını, muhalif gazetecileri hapse attıklarını, dava üstüne dava açıp insanları susturmaya çalıştıklarını bilmiyor olabilir mi Bozdağ?

AK Parti’nin polis zoruyla el koyduğu sonrasında kapattığı bir medya grubunda yönetici olarak, işsiz bırakıp, tazminatını ödemediği, hakkında susturmak için davalar açtığı, evini basıp, yazılarını sansürlediği bir gazeteci olarak duyunca benim yüzüm kızardı…

Ama Türkiye’yi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi haline getiren Bozdağ’ın yüzü kızarmadı.

Bu kadar pişkinlik, yalan ve iftirada bu kadar rahatlık hayra alamet değil.

Halkın da, yöneticilerinin kendilerini aldatmasını bu kadar rahat sindirmesi, tüm bu yalan ve iftiraları görmemesi, tepki vermemesi de hayra alamet değil.

***

Evet bir seçim, bin yalan… Seçimi kazansanız ne olur, ebediyetinizi kaybettikten sonra?

Üç beş fazla oy için değer mi ülkeyi de, kendinizi de mahvetmeniz?

Ne diyelim, Ramazan ayının yüzü suyu hürmetine Efendimiz (sav)’in mübarek iki beyanını hatırlatalım, belki uyanmaya vesile olur;

‘’Bizi aldatan bizden değildir…’’

‘’Yalan, fücura (günaha) o da Cehennem’e ulaştırır. Bir insan kendini yalana kaptırıp yalan söyleye söyleye neticede Allah (cc) katında kezzab (yalancı) olarak yazılır…’’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Hayatta dogru davranıs bicimini ogrenememis , dogru yanlış ayırdedemeyen , hedefi belli olmayan bir toplumu aldatmak en kestirme sonuc alma bicimidir. Aldatan aldatana nasıl olsa hakikatı ortaya cıkaracak dogru yanlısı ayırdedecek toplulugu kendilerince susturdular. Yağmaya devam edebilirler. Onların meslegi bu…..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin