Bir otogardır Türkiye!

YORUM | M.NEDİM HAZAR

Zannımca Yılmaz Erdoğan’ın en başarılı, içten ve etkili çalışmalarından biridir Otogargara isimli müzikal güldürüsü. Elbette bütün bir hikayeden ziyade skeçlere dayalı parçalı yapısıyla ciddi bir handikap yaşıyordu lakin, son derece lineer parodilerin arasına sıkışan muazzam gerçekçi bir Türkiye resmi çiziyordu Yılmaz Erdoğan Otogargara’da.

Tren istasyonları, otobüs garlarının bir ülkenin gerçek kimliği hakkında çok ciddi ipuçları taşıdığına inananlardanım. Hava limanları öyle değil maalesef. Hava limanı sanki göstermelik bir vitrin, bir tür misafir odasıyken, oto ve tren garları evin oturma odası, hatta mutfağı mahiyetinde.

Kanaatimce “140 Journos” isimli sosyal medya mecrası muazzam bir iş yaptı ve Esenler Otogarı’nın alt katını belgesel olarak çekti.

Kimimize bir korku filmi platosu, kimimize tekinsiz bir gerçeküstü mekan, kimimize ise itilmişlerin, kenardakilerin keskin hayatının ta kendisi olarak görüldüğü çarpıcı bir belgesel var karşımızda.

Açık söyleyeyim, belgeseli izlemeye başlamadan bu kadar sarsıcı bir netice ile karşılaşabileceğimi tahmin etmiyordum. Belki de bu sebeple abartılı bir sarsılış yaşıyor insan Esenler Otogarı: Alt Kat’ı izlerken insan.

Topkapı Otogarı’nı bilecek kadar yaşı yetişkinler hatırlayacaktır muazzam bir mezbelelik ve kaotizmin ortasındaki o yaşayan organizmayı.

Şimdi ise Esenler’de, üst kısmındaki hayata karşı altında kapkaranlık ve ürkütücü bir dünyanın derin derin soluduğu bir getto var adeta.

Bizzat orada çalışmak zorunda kalanların, her gün oralara işi düşenlerin bile tedirgin şekilde girip çıktığı tekinsiz bir mekan otogar alt katı.

Belgesel, çok kısıtlı imkanlar ve zaman diliminde yapılmış olacak ki, çok renkli bir röportaj çeşitliliği göremiyoruz. Ya konuşan çıkmamış pek ya da konuşabilecek, kendini ifade edebilecek kimse.

Buna rağmen konuşanların söyledikleri adeta bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkarıyor.

Yarınsız, tekinsiz, ürkütücü ve rutubetli…

Türkiye’yi bir insan ile tanımla deseler belki de bunların en başına turizmci Galip Öztürk’ü koyardım. AKP’nin ete kemiğe bürünmüş hali gibidir Öztürk. Ve enteresandır yıllardır bir şekilde bu otogarı Öztürk ve adamları yönetiyor. Bir tür köhnemiş de olsa darphane gibi görüyorlar sanırım otogarı iktidar ve Öztürk.

Dolayısıyla kentleşme, şehircilik ve ulaşım bağlamında değerlendirilmiyor bu ürkünç mekan. Tersine, tamamen doğal seyrine bırakılmış bir postmodern vahşi yaşam habitatı gibi.

Belgesel insanın kimliğinden ziyade mekanın kimliğine odaklanıyor. Dolayısıyla yaşayanlardan ziyade yaşanan yer ön plana çıkıyor. Mekanı bir karakter olarak olarak görüp bize yakınlaştırmaya çabalıyor belgesel.

Her adımı karanlığa çeken, kapalı kapılar ardında ürkütücü hikayelerin anlatıldığı ve neredeyse her gün kriminal bir vaka ile üçüncü sayfalarda yer alan bir mekan.

İntihar, tecavüz, taciz, hırsızlık, cinayet vakay-ı adiyeden olmuş bu mekanda.

Ve iktidarın ülkedeki her şeye baktığı bir lens ile bakılıyor bu mekana; üst kattaki hareketlilik ve para getirmesi.

Bizzat çalışanların bile artık bıkıp usandığı, vaktiyle çok büyük paralar yatırarak ticaret hayal edenlerin bile artık umudu kestiği bir suç batağı ve mezbebelik Otogar Alt Kat…

Sinemanın can çekiştiği, haberciliğin öldüğü bir dönemde böylesi bir dökümanter ile aslında tarihi iş çıkarmış 140 Journos.

Tebrikler.

Belgeseli şuradan izleyebilirsiniz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin