Bir empati hikâyesi: AİHM Yargıcı Richard C.’nin Türkiye’de başına gelenler! [Konuk Yazar: Umut Atay*]

AİHM yargıcı Richard C. yorucu bir yıl geçirmiş, iyi bir tatili hak etmişti. Akşam uçak biletlerini aldığını söyledi eşine. Türkiye’ ye gidiyorlardı. Temmuz ayındaki olaylar nedeniyle az da olsa tedirginlikleri yok değildi. Birkaç sene önce güzel bir tatil yapmışlar ancak görmek istedikleri yerleri bitirememişlerdi. Üç gün İstanbul’da kalacaklar daha sonra Antalya’ya geçip evlilik yıl dönümlerini orada kutlayacaklardı.

Ertesi gün İstanbul’a indiler. Otele yerleştiler. Önce Murat’ı aradı. Murat ve eşi öğretmenlik yapmalarının yanında turist rehberliği de yapıyorlardı. Geçen sefer geldiklerinde kendilerine iyi rehberlik yapmışlardı. Bu defa şehri kendi başlarına gezmeyi planlamışlardı ama gelmişken onları da görmek istiyorlardı. Hem de bu vesileyle yanlarında getirdikleri küçük bir teşekkür hediyesini de vermiş olacaklardı.

‘Murat vardı, o n’oldu?’

aihm hakimTelefonu Murat’ın eşi Nesrin Hanım açtı. Hal hatır faslından sonra Murat’ı sordu Richard. Silivri Cezaevinde tutuklu olduğunu öğrendiğinde şok oldu! Öğretmenlik yapan, 3 dil bilen, hobi olarak turizm rehberliği yapan Murat’ın darbeyle terörle ne ilgisi olabilirdi. Olayın ayrıntısını öğrenmek için Murat’ın eşine görüşmek istediklerini söyledi.

Murat’ın eşi Nesrin Hanım, birkaç saat sonra otelin lobisindeydi. Üzgündü. Daha önce tanıdıkları neşeli, hayat dolu Nesrin gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti. Nesrin’in de öğretmenlikten ihraç edildiğini öğrendiler. Richard, Murat’ın neden tutuklandığını sordu. Nesrin tedirgin bir şekilde anlatmaya başladı: “15 Temmuz’dan bir hafta sonra, sabah evimize polisler geldi. Evde arama yaptılar. Ardından eşimi alıp götürdüler. Eşimin tutuklanması için gösterdikleri sebep, bir bankada hesabı olması ve bir sendikaya üye olmasıymış” dedi. Eşiyle tutuklandıktan sonra hiç görüşemediğini de ekledi.

Richard bu söylenenlere bir anlam vermiyordu. İnanmak da istemiyorlardı. Bu arada kendi başına geleceklerden habersizdi… Ekonomik durumlarını sordu. Nesrin başını öne eğerek mahcup bir şekilde “idare ediyoruz” dedi ama vaziyet anlaşılıyordu.

Biraz daha sohbet ettiler. Richard kendisinin Türkiye’yi uzaktan takip ettiğini ancak bu kadar ciddi bir durumun olabileceğini algılayamadığını anlattı. Türkiye’nin hızla bir otoriterleşme ve radikalleşme eğilimine girildiğini, hukuk sisteminin sıkıntılarının arttığından bahsetti. Ayrılırlarken Nesrin’e bir miktar para vermek istedi. Nesrin “kabul edemeyeceğini” söyledi. Richard ve eşi Nesrin’e “yardıma ihtiyacı olduğunda her zaman arayabileceğini” söyleyerek ayrıldılar. Nesrin’in tedirgin hali ayrılırken de devam ediyordu.

Richard ve eşinin keyifleri kaçmıştı. Gezecek bir durumları yoktu. Yol yorgunluğuna gönül yorgunluğu da eklenince, yemekten sonra odalarına çekildiler.

Kapıda 3 kişi vardı…

Sabah henüz güneş doğmamıştı. Otel odasının kapısının hızla çalınmasıyla uyandılar. Servis görevlisinin yanlış odaya geldiğini düşündüler ilk önce. Richard kapıyı açtığında sakallı 3 kişi vardı karşısında. Şaşırdı. İçlerinden biri, polis olduklarını, Emniyet Müdürlüğüne götürmek için geldiklerini söyledi. Sebebini sordu, bilgi veremeyecekleri cevabını aldı. Neler oluyordu? Kendisinin AİHM’de yargıç olarak görev yaptığını, avukatıyla görüşmek istediğini söyledi. Dinleyen olmadı. Bir polis dışında diğerleri kendisinin ne söylediğini de anlamıyorlardı zaten. Evet, gözaltına alınmıştı. Richard, eşinden, konsolosluğa, avukatına ve AİHM’de birlikte görev yaptığı arkadaşlarına haber vermesini istedi. Zira durum ciddiydi.

Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Yabancı olması nedeniyle ayrı bir yere konuldu. Bir yanlışlık olduğunu, kısa sürede düzeltileceğini düşünüyordu. İki gün gözaltında kaldı. Avukatıyla görüştürülmedi. OHAL nedeniyle gözaltı süresinin 30 gün olduğunu sonradan öğrendiğinde kendisinin sadece iki gün gözaltında kalmasına sevinmeli miydi üzülmeli miydi bilemedi!

Emniyet Müdürlüğünde kendisine “Türkiye’ye neden geldiği, Terör Örgütü Üyesine neden yardım ettiği, Terör Örgütüyle nasıl bir ilişki içinde olduğu, otelin lobisinde Cumhurbaşkanına neden hakaret ettiği” gibi tuhaf sorular soruldu. Bir anlam veremedi önce, sonra Nesrin’le görüşmesi aklına geldi. Mesele anlaşılmıştı. Nesrin’in telefonlarının dinlendiğini, fiziki takip altında olması nedeniyle onunla görüştüğünden dolayı işlem yapıldığını tahmin etmişti. Başka ne olabilirdi ki?

Delil mi? Hadi canım

Hakkındaki delilleri sordu. Dosyasında kısıtlama kararı olması nedeniyle bilgi veremeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısına ifade vermek istediğini söyledi. Ne de olsa karşısındaki hukukçu olursa yanlışlığın daha kolay düzelebileceği düşündü. Bu talebi de OHAL mevzuatı gerekçe gösterilerek reddedildi. Nesrin’i ve eşini bir önceki seyahatlerinden tanıdığını, kendisine insani olarak yardım etmek istediğini, herhangi bir terör örgütüyle ilişkisi olmadığını, Cumhurbaşkanına hakaret içeren bir söz sarf etmediğini anlattı. Söyledikleri ne kadar dinleniyordu? Karşısındakilerin tavırları nedeniyle şüpheye düştü.

Avukatından adliyeye sevk edildiği öğrendi. En sonunda bir hukukçuya, Cumhuriyet Savcısına derdini anlatabilecekti. Adliyeye sevk sırasında kendisine kelepçe takılmamıştı. Türkiye’de gözaltına alınan birçok yargıcın ters kelepçe takılarak adliyeye ve cezaevine götürüldüğünü sonradan avukatından öğrenecekti. Yabancı olduğuna şükretmeliydi yine!

Savcılık ifadesi mi? O da ne?

Adliyeye ulaştıklarında Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesini dahi almadan tutuklamaya sevk edildiğini öğrendiklerinde büyük bir şok daha yaşadılar. Adliye nezarethanesinde avukatıyla görüştürülmeden uzun süre bekletildikten sonra sonunda Sulh Ceza Yargıcının karşısına çıkarıldı. Neyle suçlandığını sordu önce. Yargıç, suçlamanın “Cumhurbaşkanına Hakaret ve Terör Örgütüne Yardım” olduğunu söyledi. İyi de bu suçları ne zaman, nasıl işlemişti? Kanıtlar neydi? Yine dosyada kısıtlama kararı olduğu belirtilerek bilgi verilemeyeceğini söylendi. Kendisine kanıtsız, hatta eylemsiz suçlama yöneltildiğinden bahsetti. Adil yargılanma hakkının, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini AİHM içtihatlarıyla uzun uzun anlattı Richard. Uzmanı olduğu konulardı. Anlatıyordu anlatmasına ama karşısında gerçekten dinleyen biri olduğundan emin değildi pek. Umudu kırılır gibi oldu. Bu yanlışlık kesin bir yerden dönerdi ama nereden?

Ve Sulh Ceza Yargıcı kararını açıkladı: Kuvvetli suç şüphesinin varlığı, kaçma şüphesi, delilleri karartma tehlikesi olduğundan şüphelinin tutuklanmasına… Kararda herhangi bir gerekçe yoktu. Olması da mümkün değildi. Türkiye’ de AİHM Yargıcı Terör Suçlamasıyla tutuklanıyordu! Ortalık ayağa kalkmalıydı! Türkiye’de binlerce yargıç tutuklanırken ortalık ayağa kalkmış mıydı? Eşiyle birlikte Antalya uçağında olması gereken saatte, elinde kelepçe AİHM yargıcı Richard C., cezaevi yolundaydı. Avukatının tutuklama kararına yapmış olduğu itiraz da yine hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini öğrendi. Sulh Ceza Hâkimliklerinin kapalı devre çalışan, özel olarak seçilmiş yargıçlardan oluşmuş, ‘proje mahkemeler’ olduğu iddiasını daha iyi anlıyordu şimdi. Oysa daha birkaç gün öncesine kadar bu iddialar kendisine biraz abartılı geliyordu.

Richard C. AYM’ye başvursa mı?

Evet, AİHM Yargıcı Richard C., eşiyle birlikte tatil için geldiği Türkiye’de terör suçlamasıyla iki aydır tutuklu. 2012 Yılında kabul edilen Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yoluna avukatı aracılığıyla başvurdu. Tedbir talebine rağmen henüz bir karar verilmiş değildi. Tutuklu olması “güncel ve devam eden bir ihlal” olarak görülmüyordu. Anayasa Mahkemesinin kendi üyelerinin görevine son verdiğini ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin de Terör suçlamasıyla tutuklandığını bu süreçte öğrendi. Tutuklanan Anayasa Mahkemesi Üyelerinden biriyle toplantılarda tanışmıştı. Tanıdığı kişinin terörle, darbeyle, şiddetle işi olamazdı. Bundan emindi. Anayasa Mahkemesi kendi üyelerine böyle davranıyorsa bireysel başvuru sonucundan nasıl umutlu olabilirim diye düşündü ve iyice ümitsizliğe kapıldı!

Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru talebini yıllarca gündemine alıp görüşmezse bu süre boyunca tutuklu kalmaya devam mı edecekti? Tek umudu, kendisinin de görev yaptığı AİHM kalmıştı. Ancak bir sorun vardı. AİHM mevcut içtihatlarında etkili iç hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruları kabul edilebilir bulmuyordu. Daha yakın zamanda AİHM, mesleğinden ihraç edilen bir öğretmenin başvurusunu iç hukuk yolunun tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştu. Türkiye ile ilgili olarak alınan bu karar yaygın bir içtihat haline gelirse mağduriyeti nasıl giderilecekti? İronik olan, benzer bir kısım kararların altında Richard’ın da imzasının bulunmasıydı!

Hayal ürünü

Richard’ın başına gelenler sizi de rahatsız etti mi? Üzüntünüz hafifleyecekse anlatılanların tamamen hayal ürünü söyleyebilirim. Türkiye’ de yaşananlar ise gerçeğin küçük bir parçası…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Yazılanlar bir hayal ürünü olsa da okuyanları üzdüğüne eminim. Yaşanan gerçekliklerin çok daha üzücü olduğuysa açık. En acı olanlardan biriyse, milletimizin kahir ekseriyetinin, iman ve bilgi zaafı, hizmeti gereği gibi kavrayamama, zalimlerden korku ya da kıskançlık vb. sebeplerle zulme karşı koyamaması hatta zaman zaman desteklemesi sebebiyle, “yapılan haksızlıklara müslümanlar manı olamadı, belki de bu zulumlere AİHM veya diğer uluslararası kuruluşlar engel olabilirlermi” beklentisi içine girilmesi. Allah kurtaracak inşallah…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin