Batı ülkelerinde cuma namazı (1)

YORUM | AHMET KURUCAN

Mütevazı bir Anadolu kasabasında büyüdüm. İçki satan Tekel bayisinden meyhane işleten ve o meyhaneden sabah-akşam çıkmayan insanına kadar neredeyse hemen herkesin Cuma namazına gittiği bir kasabaydı benim içinde doğduğum ve büyüdüğüm yer. İlahiyat Fakültesi yıllarımda önce “Mealciler” sonra “Kur’an İslamı” taraftarlari olarak tanıdığımız bazı arkadaşlar ile “Siyasal İslamcı” bazılarının Cuma namazına gelmemeleri karşısında nasıl bir şok yaşadığımı anlatamam. Blok olarak yapılan derslerde akşam namazı vakti çıkacağı için bazı hocalarımızın “namazları cem edersiniz” sözlerine kavga edecek derecede itiraz eden ve fakülte camisinde vakit namazlarını hep cemaatle kılan kişilerdi bunlar. Nasıl şok yaşamam! İki nedeni var bu şokun. İlki büyüdüğüm çevre ve aldığım eğitim; ikincisi de söz konusu arkadaşların Cuma harici ibadetlerinde gösterdiği bu hassasiyet. Gerekçeleri neydi derseniz: Türkiye ‘darü’l harb’tir.

Aynı çerçevede ikinci şoku 80’li yılların sonunda bir aylığına din görevlisi olarak gittiğim Almanya’da yaşadım. Ferdan ferda hareket eden bazı kişilerin Cuma namazlarına gelmediğini gördüğüm ve bazı İslami grupların da Cuma namazı kılmadıklarını duyduğum andı bu an. Tesir derecesi ilkine nispetle çok daha düşük olarak yaşadığım bu şokun gerekçesi çok önemliydi. Belki şaşıracaksınız ama gerekçe aynıydı; Almanya ‘darü’l harb’tir. İyi de burada bir karışıklık yok mu? Türkiye klişe tanımlama ile yüzde 99’u Müslüman bir ülke, Almanya ise tam tersi? Nasıl oluyor da ikisi de aynı ortak paydada buluşuyor?

Şimdilerde ise bir başka şok yaşıyorum; hem Avrupa hem de ABD’de yaşayan ve kendilerini yıllardır tanıdığım bazı kişilerden aldığım ve uyguladıklarını da başkalarından duyduğum Cuma namazı kılınır mı soruları. “Size bu soruyu sorduran ne?” dediğimde kimileri kulaktan dolma bilgilerle yine aynı ‘darü’l harb’ gerekçesini söylüyor; kimileri ise hiçbir şey söylemiyor ya da yazmıyor.

AYETLE SABİT BİR İBADET

50 yıllık hayat serüvenimde defalarca karşılaştığım bu konuyu, güncel ve aktüel boyutu itibariyle bugünümüzü de ilgilendirdiği, toplumsal hayatta karşılığının hala devam ettiği ve dinin üç ana unsurundan biri olan ibadet hayatımıza taalluk ettiği için geniş bir çerçeve içinde ele alacağım.

Cuma namazı “Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alışverişi bırakın” (62/9) ayeti ile Kur’an’da kendine yer bulan bir ibadettir. Bu ayetin bize anlattığı ilk şey, Cuma gününün İslam öncesi Arap toplumu tarafından da Cuma olarak isimlendirildiği gerçeğidir. Bazı hadislerden öğrendiğimiz kadarıyla topluca ibadet günü olarak Allah Müslümanlar için Cuma’yı seçmiştir. Güneşin tam tepeye ulaştığı zeval vaktinden imamın minbere çıkması, minberden inmesi, ya da namazın bitimine kadar olan vakitte yer alan “saatü’l icabe” Cuma günü içinde gizlidir. “Saatü’l icabe” Allah’ın duaları kabul ettiği ve icabette bulunduğu zaman dilimi demektir. Cuma namazlarını eda etmek şartıyla iki Cuma namazı arasında işlenen küçük günahların af olduğu, mazeretsiz üç Cuma namazını terk edenin kalbinin mühürlendiği yine hadisler arasında zikri geçen bir husustur. Bu ve benzeri sebeplerden olsa gerek tarihi süreçte Müslümanlar Allah Resulü (sas) ve sahabenin de örnekliği ışığında Cuma gününe haftanın şair günlerine ve tabii ki Cuma namazına da vakit namazlarına nispetle daha fazla önem vermişlerdir.

Cuma namazının farziyyetini ifade eden ayetin sonundaki “Alış verişi bırakın” beyanından hareketle yapılan derin ve uzun fıkhi müzakereler ve varılan farklı hükümler de aslında Cuma’ya verilen ehemmiyet kategorisinde değerlendirilebilir. Bu vakitte yapılan alış-verişin hükmünün helal mi haram mı, akitlerin geçerliliği adına da sahih mi, fasit mi, batıl mı olduğu konusundaki tartışmaları kastediyorum. Malum Hanefiler alış verişin hükmü adına tahrimen mekruh diğerleri haram derken, yapılan aktin geçerliliğinde Hanefiler ve Şafiler akit geçerlidir derken Maliki ve Hanbeliler ‘geçersizdir’ der.

İLK CUMA NAMAZI HANGİSİ?

Cuma namazını ilk defa kim kıldırmıştır, ne zaman farz kılınmıştır, Hz. Peygamber’in kıldırdığı ilk Cuma namazı ne zaman ve nerededir, Hz. Peygamberin vefatından sonra Cuma namazlarını hep halifeler ve devlet başkanları mı kıldırmıştır, Cuma hutbelerinin genel konuları nelerdir gibi sorular hem tarihi süreçte mezheplerin verdiği hükümlere hem de bugünkü tartışmalara mesnet olması açısından önemlidir ve mutlak erken dönemlere giderek cevaplanması gerekir.

Benim İlahiyat Fakültesi yıllarında talebe iken ilk duyduğumda çok şaşırdığım bilgi ile bu soruların cevaplarına başlamak istiyorum. Cuma namazını ilk kıldıran kaynaklarımızın verdiği bilgilere göre Es’ad b. Zürare ya da Mus’ab b. Ümeyr’dir. Hazreç kabilesine mensup olan Es’ad b. Zürare, birinci ve ikinci akabe biatlarına katılmış, kimi kaynaklara göre birinci akabe biatından önce kimlerine göre ise ilk akabe biatında Müslüman olan altı kişiden biridir. Mus’ab b. Ümeyr ise Mekke’li olup İslam dinini tebliğ etmek üzere Medine’ye Hz Peygamber tarafından gönderilmiş sahabinin adıdır.

Rivayetlere göre hicret öncesi Medine’de Yahudi ve Hıristiyanlar’ın haftada bir gün topluca ibadet ettiklerini gören Müslümanlar, kendi aralarında topluca ibadet etmek için ‘aruba’ gününü tercih ediyorlar. Aruba günü daha sonraları isim değiştiriyor ve Cuma adını alıyor. Aruba gününe Cuma denilmesi “Ey iman edenler! Cuma namazına ezan ile çağırıldığınız zaman derhal Allah’ı zikretmeye (hutbe ve namaza) gidin, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.” (62/9) ayetinin nazil olmasından sonra olmuştur ki bu ayet Cuma namazının farziyyetini ifade eden ayettir. Türkçe meallerde “yevmu’l cumua; Cuma günü” diye tercüme edilmiştir. Halbuki Kur’an’ın nüzulü döneminde o güne Cuma değil arube denildiğini nazara alacak olursak ayetteki “yevmu’l cumua” tabirinin doğru manası şu olmalıdır; toplantı günü. Çünkü cumua, cemaa kökünden gelen ve toplanmayı bir araya gelmeyi ifade eden bir kelimedir.

Bu yaklaşım yukarıda ilk Cuma namazını kim kıldırdı tarihi gerçeklerine de daha uygundur. Yalnız burada cevaplanması gereken asıl soru, o “toplantı gününde” onların kıldıkları namazın ne olduğu sorusudur. Büyük bir ihtimalle Medine’de yaşayan Müslümanların kıldıkları namaz günün öğle namazı olmalıdır veya nafile bir namazdır. Çünkü Cuma namazı o zaman itibariyle henüz farz değildir. Hz. Peygamber örnekliği ortada yoktur. Zira biz başka rivayetlerden hareketle biliyoruz ki Cuma namazını emreden ayet Mekke’de nazil olmuş ama Hz. Peygamber içinde bulunduğu şartlardan dolayı Mekke’de Cuma namazı kılmamış, kıldırmamıştır. Ya da bir başka rivayete göre ayet hicret esnasında nazil olmuş ve ilk Cuma namazını Efendimiz (sas) Kuba ile Medine arasında bulunan Ranuna vadisinde Salim b. Avf’in kabilesinde kıldırmıştır. Dolayısıyla hangi rivayeti esas alırsak alalım son tahlilde Es’ad b. Zürare veya Mus’ab b. Ümeyr’in kıldırdığı topluca namaz Hz. Peygamber örnekliği olmadığı için bugün bizim bildiğimiz anlamda Cuma namazı denilemez. Denilse denilse yukarıda ifade ettiğimiz gibi toplanma gününde topluca kılınan bir namaz denilebilir ki vakit açısından bu öğle namazı olabileceği gibi nafile bir namaz da olabilir.

Devam edeceğiz nasipse…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin