Avrupa’daki Türkler döviz göndererek ekonomiyi kurtarabilir mi? [Haber-İnceleme: Efe Yiğit

Ekonomik kriz söylentileri, beraberinde çözüm arayışlarını da getirdi. Öncelikli hedef dövizdeki yükselişin durdurulması. Hükümet kriz beklentilerinin gerçeği yansıtmadığını ve durumun geçici olduğunu söylemeye çalışsa da, Cumhurbaşkanı Erdoğan dâhil hemen herkesin gündeminde bu var.

Peki, çaresi ne? Altına mı geçilmeli? Herkes dolar mı bozdurmalı? Sürekli tüketim mi yapılmalı? Bu arada bazıları, yıllardan söylenegelen bir şeyi, ‘Avrupa’daki Türklerin döviz göndermesini’ dile doladı yeniden. Böyle bir şey mümkün mü? Pek mümkün görünmüyor. Zira Avrupa’daki Türkler, düşündüğünüz kadar zengin değil…

Ekonomi nasıl kurtulmaz!

Türkiye’nin son günlerde karşı karşıya olduğu ekonomik problemler arasında en çok göze çarpanı, döviz kurlarındaki yükseklik. Buna yönelik çözüm, yine Twitter’dan geldi. İnsanlar Twitter kampanyaları ile dövizlerini bozdurmaya teşvik ediliyor. Zira bu yük, Merkez Bankası’nın tek başına altından kalkabileceği bir yük değil.

Şahsi hesaplarda 80 milyar dolar, şirket hesaplarında ise 93 milyar dolar olduğu tespit edildiği bilgisi Habertütk’re yae aldı. Buna göre döviz yatırımını en çok seven iller Kayseri, Kırşehir, Nevşehir ve Yozgat. Toplam 173 milyar dolarlık döviz mevduatının yaklaşık yarısı İstanbul’da. Peki, bu dövizler bozdurulursa doların ateşi düşer mi? Kısa vadede, evet. Küçük bir şoklama etkisi olabilir. Ama uzun vadede, yine yapısal şartlar etkili olacaktır.

‘Altına geçelim’

Dünkü konuşmasını ekonomideki duruma ayıran Cumhurbaşkanı Erdoğan da, iş adamlarına seslenerek, “Gelin altını piyasaya sokalım. Döviz ile borçlanmayı bırakalım. Yaşadığımız bu süreci birlikte dayanışma içinde atlatmalıyız. Topraklar bizim hepimiz kardeşiz” çağrısında bulundu. Yani dövizin yerine altınların devreye sokulmasıyla, Türkiye’nin ekonomisinin düzeleceğini iddia etti.

Mega projeleri TL üzerinden yapsak?

Tabi burada pek de gündeme gelmeyen bir konu şu: Mega projeler olarak sunulan 3. Köprü, 3. Havaalanı gibi yatırımlardaki ‘devlet garantisi’ de dolar üzerinden. Sanırım Cumhurbaşkanı, işadamlarına yaptığı çağrıyı, bu ihaleleri alan yakın dostlarına da yapacaktır ve buralardaki devlet garantileri TL’ye çevrilecektir.

Kamu israfı ne olacak?

Erdoğan bir de, her evin önünde 3 araba durduğunu, bunun israf olduğunu iddia etti. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ‘çerez parası’ diyerek küçümsediği makam araçlarının devlete maliyetini hesaplayınca da, ‘israf ekonomisi’ kavramı akıllarına geliyor mu acaba?

2009’da teğet geçmiş miydi, geçmemiş miydi?

En şaşırtıcı çıkışlardan birini ise Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş yaptı. Dünyada su krizi, gıda krizi çıkabileceğini savunan Kurtulmuş, 2009’daki gibi krizin teğet geçeceğini savundu. Doların yükselmesini de Trump’ın getirdiği belirsizliğe bağladı. Tabi Numan Kurtulmuş o günleri geride bıraktı ama 2009’da, “Kriz bizi teğet geçecek” diyen Tayyip Erdoğan’a, “İktidar partisi kriz teğet geçti derken milletten uzak bir tablo sergiliyor” şeklinde çıkışmıştı. O zamanki argümanı, kredi kartı borçlusu milyonlarca insandı.

Avrupa’daki Türklere bir başvuralım…

Haliyle mevcut ‘döviz krizini’ nasıl bertaraf edeceğimizle ilgili son çare, Avrupa’daki Türkler kaldı. Bu konuda en net çağrı, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten geldi. Alman bankalarındaki paraların çekilmesini talep eden Gökçek’e, Dünya Türk İş Konseyi’nin (DTİK) Avrupa Komitesi de destek verdi. DTİK Avrupa Başkanı Suat Şahin, Avrupa’daki Türklerden, hesap açıp Türkiye’ye 1,000’er Euro göndermelerini istedi. Twitter’da hoşa giden bu kampanya, Avrupa bankalarında Türklerin 300 milyar Euro paraları olduğu iddiasıyla güçlendirildi. Fakat işin iç yüzü o kadar iç açıcı değil.

Resmi verilere göre yurtdışında 6 milyon 122 bin Türk yaşıyor. Ve bunun sadece 1,5 milyonu aktif olarak çalışıyor. Türkler arasında işsizlik oranı bulundukları ülkelerin ortalamasının çok üstünde. Örneğin Almanya’da genel işsizlik oranı yüzde 6 civarında seyrederken, Türkler arasında bu oran yüzde 20’lerde.

Türkiye’ye gelen para azalıyor

Türkiye tarafından hala ‘gurbetçi’ olarak tanımlanan Avrupalı Türkler, 1970 ile 2000 yılları arasında  yurtdışından gönderdikleri paralarla ülke ekonomisine çok ciddi katılarda bulundular. Ancak gurbetçilerin aynı katkıyı günümüzde de sürdürdüğünü söylemek çok zor. 1998’de yurtdışında yaşayan 2,8 milyon gurbetçi, Türkiye’ye 8,2 milyar dolar para göndermişti. Bu miktar, 2012’de yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli göçmen sayısı neredeyse 2 kart artmasına rağmen 961 milyon dolara kadar geriledi.

Almanya’da yaşayan yaklaşık 3 milyon Türk’ün yıllık kazancı 18,4 milyar Euro olarak tahmin ediliyor. Bunun 16,4 milyar Eurosu ihtiyaçlar için harcanırken, 1,8 milyar Euro tasarruf ediliyor. Yine Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 40’ı fakirlik sınırında. Daha acı bir gerçek ise şu: Avrupa’da yaşayan Türklerin ekonomik durumuyla ilgili Türkiye’nin elinde resmi bir bilgi ve belge bulunmuyor. Bilinenler, başka devletlerin ya da kuruluşların çalışmalarından yansıyanlar.

Devletin resmi verilerinden yola çıkarak bir hesap yapalım. Yurtdışında 1,5 milyon çalışan Türk var. Hepsi istisnasız 1,000 Euro gönderse toplam 1,5 milyar Euro eder. Bu rakam 80 milyonluk bir ülkenin ekonomisini düzeltmek için bir anlam ifade etmez zaten. Peki, neden Avrupalı Türklerin Türkiye gönderdikleri paralar azalıyor?

İŞTE NEDENLERİ…

Değişen kuşak: Ağırlıklı olarak 1960’ların sonlarına doğru ‘misafir işçi’ olarak Avrupa’ya gelen Türklerin ortak özellikleri; kırsal kesimden olmaları ve yalnız gelmeleriydi. Sevdiklerini ‘sılada’ bırakan bu isimlerin Avrupa’ya gelmesiyle, ‘evin geçimini’ sağlayacak kimse kalmamıştı. Zor şartlar altında çalışan Türkler, azami tasarruf ederek kazançlarının önemli bir bölümünü Türkiye’deki ailelerine gönderiyordu.

1970’lerin sonlarında eşlerini ve çocuklarını yanlarına getiren Türkler, artık ‘başlarını sokacak’ bir ev sahibi olmak için anavatana para göndermeye başladı. Çoğunlukla yapılan evin kat sayısı, sahip olunan erkek çocuk sayısıyla eşit oluyordu.1980’lerden sonra doğan ‘Avrupalı Türkler’ ise Türkiye’de bakacak kimseleri kalmadığı ve zaten babalarından kalma bir evleri olduğu için eğer varsa paralarıyla Avrupa’da ev sahibi oluyor.

Bürokratik engeller ve Türkiye’ye ayak uyduramama: Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarla uğraştığı, enflasyonun çift rakamlı olduğu, dövizin altın günlerini yaşadığı dönemde Avrupalı Türkler oldukça iyi paralar kazandı. 1990’ların başında fabrika işçiliğinden işadamlığına terfi eden Türkler, kazançlarını hem Türkiye’de değerlendirmek hem de ekonomiye katkı sağlamak için harekete geçtiler.

Yılların birikimleriyle Türkiye’ye gelen bu kişiler, Avrupa’da olduğu gibi ‘oyunun kuralına’ göre oynandığını sanıyorlardı. Türkiye’nin ticari ortamını bilmeyen ’gurbetçiler’ dolandırıcıların ağına ve devletin bitmek tükenmek bilmeyen bürokratik engellerine takıldılar. Tüm engelleri aşanlar, bu kez piyasayı bilememenin faturasını ödeyip birikimini eritti. Büyük hayallerle girilen ticari yoldan iflas etmiş olarak geriye dönüldü.

Banka ve holdingler: Faizi sorun olarak görmeyenlerin en önemli adresi Cem Uzan’ın İmar Bankası oluyordu. Bu tercihte bankanın dövize verdiği yüksek faiz önemli rol oynuyordu. Cem Uzan’ın içini boşaltmasından dolayı bankanın TMSF’nin kontrolüne geçmesiyle faizle sorunu olmayan kesimin Türkiye’ye para akışında ciddi bir azalma oldu.

Faizle arasına mesafe koyan Türklerin adresi ise ‘İslami holdingler’di. Birikimlerini ‘yastık altında’ tutan bu kesim için 1990’ların başında Yozgat ve Konya merkezli holdingler adeta oksijen çadırıydı. ‘Yüksek kâr’ oranı bu tercihte önemli rol oynadı. ‘İslamî’ propaganda ile yüksek miktarda döviz akışı Türkiye’ye geldi. Broşürler üzerinden toplanan paraların geri dönüşümü olmazken, ölü yatırımlara bağlanan milyonlardan dolayı holdingler birer birer kepenk kapattı.

Holdingzede krizinin akabinde TBMM’de kurulan Araştırma Komisyonu’nun 300 sayfalık raporuna göre, 42’si tabela holdingi olmak üzere toplam 62 holdingin 150-200 bin kişiyi 5 milyar Euro civarında dolandırdığı tahmin ediliyor. Bu rakamın çok daha fazla olduğunu savunanlar da var.

Bulundukları ülkeye yatırım: Eğitimlerini bulundukları ülkede alan Türklerin, gelecek planında ‘anavatan’ Türkiye artık yer tutmuyordu. 1970’lerde ‘misafir işçi’, 1980’lerde ‘göçmen’, 1990’larda ‘yabancı’ kategorisine tabi tutulan Türkler, millenyumla birlikte artık ‘Yeni Avrupalı’ olarak tanımlandı. Bu tanım aslında Türklerin gerçekleştirdiği sosyal değişimi de özetliyordu.

Kendilerini Avrupalı Türkler olarak tanımlayanlar, bulundukları ülkeleri memleket olarak görmeye başladılar. Tıpkı kendileri gibi çocuklarının da bulundukları ülkede eğitim almasını isteyen bu isimlerin emlak alımında tercihleri Avrupa oluyordu. Aldıkları eğitim ve ticari hayattan dolayı gelir seviyesi normalin üstünde olan Türklerin tamamına yakını bulundukları ülkede ev sahibi oldular.

doviz

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Ekonomimizin bozulmasını kimse istemez. Elbette ki TL’nin USD karşısında değer kaybetmemesi için elimizden geleni yapacağız ama önce Sayın Cumhurbaşkanımıza -tr724 okuru olarak acizane- bir tavsiyemiz olacak: “Aksaray’ı satsın”. Beri baştan diyeyim, sakın işine geldiği gibi anlayıp, Aksaray ilimizi satmaya kalkmasın ha. Oturduğu sarayı satsın. Bindikleri lüks otomobilleri, uçakları satsın. 2002’deki Ak Parti ayarlarına geri dönsün. Bizler bu adamı, Meclis lojmanlarını sattırdı, milletvekillerine “milletle birlikte yaşayın” dedi diye sevmiştik. Şimdi millet buradan, Türkiye’deki çoluk-çocuğuna ve hatta siyah çayına hasret kalarak yıllarca biriktirdiğini, yatırımını dövize çevirip gönderecek de, Sayın Beyefendi, Saygıdeğer Hanımefendisi ile israf saraylarında beyaz çay içecek… Yok öyle yağma…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin