Askerî Birlik Cerideleri 15 Temmuz’u aydınlatır mı?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Bugün itibarıyla 15 Temmuz darbe teşebbüsünün üzerinden üç yıl geçmesine rağmen pek çok karanlık nokta bulunuyor. TBMM Araştırma Komisyonu’nun faaliyetinin apar topar sona erdirilmesi, olayların merkezinde yer alan Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın komisyon karşısına çıkmamaları ve sadece Akar’ın yasak savmak kabilinden bir cevap yazısı göndermesi gibi nedenler olayın meydana geliş şekliyle ilgili soru işaretlerini daha da artırıyor.

Kamuoyu, TBMM Araştırma Komisyonu’nun olayı aydınlatmada isteksiz davranmasından sonra, darbe davalarıyla pek çok soruya cevap verileceğini düşünmekteydi. Ancak iktidarın mahkeme safahatının çok az ve elbette sadece kendi işine gelen kısmını kamuoyu ile paylaşması,  15 Temmuz’a dair soru işaretlerinin daha da artmasına neden oldu.

Ergenekon davalarının aksine bu davalar basında çok az yer aldı ve kamuoyu darbeyle ilgili doğru bilgilerden mahrum bırakıldı. Hükümet kanadı yargılamaların darbeyi aydınlatması yerine “gözlerden ırak bir şekilde” bir an önce bitirilmesini tercih edince böyle bir sonuç ortaya çıktı. Kamuoyu pek çok bilgiyi kısa notlar şeklinde öğrenebildi.

Hâlbuki darbenin aydınlatılması için çok farklı kanıtlar kullanılabilir, örneğin askeri birliklerin neredeyse yüz kırk seneden bu yana tuttukları “cerideler” darbe sürecinin aydınlatılmasında önemli bir rol oynayabilirdi.

Cerideler

Arapça bir kelime olan “ceride” Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bir yandan “gazete” anlamında kullanılırken diğer yandan da “tutanak ve kayıt defteri” anlamına geliyordu.

Günümüzde askeri birliklerin ceride tutmaları bir zorunluluk olup olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemlerinde, tatbikatlarda, özel harekâtlarda ve savaş dönemlerinde tutulan ceridelere “harp ceridesi”, diğer zamanlarda tutulanlara da “barış ceridesi” denilmektedir. Bu cerideleri en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün askeri birlikler tutmakla yükümlüdür.

Ceridelere ait ilk örnekler Osmanlı döneminde seferlere ait kayıtların tutulduğu “ruznameler” olup örneğin Kanuni devrindeki Rodos seferine ait gün gün gelişmeleri anlatan ruzname tutulmuş ve bu ruzname günümüze kadar ulaşmıştır.

Osmanlı Arşivleri’nde savaş günlüğünün yanında ordunun her türlü gelir ve giderinin de kaydedildiği askeri ruznamçeler de bulunmaktadır.

Harp Cerideleri 

Osmanlı Devleti’nin son döneminde ise ruznamelerin yerini “harp cerideleri” almış ve askeri birlikler günlük gelişmelerin kaydedildiği cerideler tutmaya başlamışlardır.

Osmanlı ordusunda harp ceridesi tutma geleneğinin Alman subayların danışmanlık yapmaya başlamaları sonrasında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Nitekim ATASE’de yer alan en eski harp ceridesi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na aittir.

Son dönem savaşlarına ait harp cerideleri de yine ATASE Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu cerideler özellikle Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı cephelerinin aydınlatılmasında en önemli kaynaklardır.

Harp ceridelerinin tutulması ve kayıtlarda dikkat edilmesi gereken hususların 1909, 1916 ve 1917’de talimatnamelerle açıklanması, İttihatçı subayların ceridelere büyük bir önem verdiklerini göstermektedir. Böylece ordu, kolordu, tümen, tugay, alay, tabur ve müstahkem mevkilerle umumi karargâh yani Genelkurmay ceride tutmakla yükümlü tutulmuştur.

Harp ceridelerinin tutulmasında iki gerekçenin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi yapılan hatalardan, verilen kararlardan, yanlış stratejilerden dersler çıkarmak ve ikinci olarak askeri tarihin doğru bir şekilde yazılması için gerekli kaynakları hazırlamak.

Balkan Harbi Örnekleri  

Harp cerideleri zamanla geliştirilerek bir düzene kavuşmuştur. Bu ceridelerde tarih ve saat, birliğin bulunduğu yer ve askeri birlikte o gün yaşanan olaylar yer almakta olup bazen de o günkü hava durumu bile cerideye yazılmıştır.

Cerideyi tutmakla yükümlü olan kişi birliğin komutanı tarafından belirlenmekte ve genellikle birliğin kurmay başkanı ya da muktedir bir subay tercih edilmekteydi. İki nüsha olarak tutulan cerideler belli aralıklarla komutan tarafından imzalandıktan sonra Harp Tarihi Şubesi’ne gönderiliyordu.

Bütün birliklerin ceride tutmak zorunda olması savaşlara ait harekât planları, silah ve cephane durumu, firarlar, şehit ve yaralı sayıları hakkındaki bilgileri kontrol etme imkânı sağlamaktadır.

Örneğin doktora çalışmam sırasında hatıra eserlerde Yanya Müstahkem Mevki Kumandanı Vehip Bey’ın teslim olmadan önce harp ceridelerini yaktırdığı belirtilse de harp cerideleri sayesinde Yanya Muharebelerini gün gün takip etme imkânı olmuştu.

Yine ceridelerden hareketle Esat Paşa komutasındaki Yanya Kolordusunun günden güne eridiği, silah ve cephanenin tükendiği, erzakın hızla azaldığı, firarların sürekli arttığı, hastalık nedeniyle hastanelerde yüzlerce askerin tedavi altına alındığı ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkmıştı. Nitekim ceridelerde Vehip Bey’in “beyaz bayrak çekilerek Yunanlılara teslim olunmasına dair” emri bile yer alıyordu.

Cerideler komutanların psikolojisinin hızla bozulduğunu da gösteriyordu. Özellikle firar eden Arnavut askerlere karşı büyük bir tepki görülüyor ve “tükenmişlik sendromu” ceridelere de yansıyordu.

Bunun etkisiyle Yunanlılar 1913 Ocak ayında ateşkes teklif ettiklerinde Esat Paşa ve kardeşi Vehip Bey daha fazla kayıp verilmemesi gerekçesiyle bu teklifin kabulü için Garp Ordusu’ndan onay istemişler ve onay verilmeyince muharebe iki ay daha devam etmişti. Hâlbuki hatıra eserlere inanılacak olursa Esat Paşa bu teklifi daha baştan şiddetle reddetmişti.

İlginç Bir Ceride 

Yanya Muharebelerinde savaşan 23. Nizamiye Tümenine ait bir ceridede ise çok ilginç bir olay aktarılmaktadır.

Harp ceridesine göre bu tümen 23 Ekim 1912’de Yunanlılara karşı taarruz kararı almış ve karar sabahleyin komutanlara açıklanmıştı. Buna rağmen bazı komutanların vaktinde yerlerinde olmamaları nedeniyle taarruz gecikmiş ve gün batmak üzereyken başlatılan harekât büyük bir felaketle sonuçlanmıştı.

Gece karanlığında önden giden Osmanlı askerleri arkadan gelen ihtiyat birliklerini Yunan askeri zannederek sabaha kadar savaşmışlardı. Olay sonrasında ihtiyat birliklerinin büyük bir kısmı firar etmiş ve firar bir türlü durdurulamamıştı.

Harp ceridesinde bu acı olayın nedenleri komutan isimleri de verilerek açıklanmakta ve sonra da ilginç bir şekilde değerlendirmeler yapılmaktadır. Cerideye göre askerin talim ve terbiyeden yoksun olması, birliklerde emir komuta zincirinin işlememesi, komutanlar arasında uyum olmaması, subayların iyi örnek olmamaları, askerin sıkıntılarına küçük rütbeli subayların çözüm üretememeleri ve askerin moralinin bozulması böylesine bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Dosyaları Köpürtmek

Bu örnekler harp ceridelerinin geçmişte yaşanmış savaşların aydınlatılmasında ne kadar önemli bir rol oynadıklarını ortaya koymaktadır. Cerideler sayesinde savaşlarda yapılan hatalar, komuta kademesinin uyumu, askerin durumu gibi bilgilere gün gün ulaşmak mümkün olduğundan askeri tarih çalışan tarihçiler bu kaynaklardan mutlaka yararlanmak zorundadır.

Şu da bir gerçektir ki, tarihçilerin bu vesikalara ulaşması uzun yıllar sonra olmakta ve sadece “bir ibret dersi” niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla yıllar sonra yapılan bu tespitlerin hukuki bir değeri olmayıp sadece karanlık noktaların aydınlatılmasına yaramaktadır.

Buna karşılık normal şartlarda “o kadar kargaşaya rağmen” yılların birikimine sahip Türk ordu birliklerinin 15 Temmuz gecesi adı “harp ya da barış ceridesi” olsa da ceride tutmuş olmaları hatta 16 Temmuz sabahı da cerideye bir değerlendirme yazısı yazmış olmaları gerekir.

En küçük birliklerden karargâhlara kadar her yerde ceride tutulduğu dikkate alındığında ceridelerden hareketle her kademedeki birlikte o gece neler yaşandığı net bir şekilde anlaşılacaktır.

Belki bazı kişiler kayıt tutulmadığını ya da ceridelerin imha edildiğini ileri süreceklerdir. Ancak her birliğin ceride tutmak zorunda olduğu dikkate alındığında bunun doğruyu yansıtmadığı açıktır.

15 Temmuz’un aydınlatılmasında Ahmet Dönmez’in Malatya’daki 15 Temmuz davası ile ilgili olarak ortaya koyduğu gerçekler, ceridelerin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Aksi takdirde darbe teşebbüsüyle ilgili soru işaretleri ve “kontrollü” olduğu yönündeki iddialar hiçbir zaman ortadan kalkmayacak, “dosyalar boş, köpürtmemiz lazım” şeklindeki iddialar doğrulanmış olacaktır.

Kaynaklar: M. Mercan, “Tarih Kaynağı Olarak Harp Cerideleri”, Tarih Dergisi, S. 46, 2009; Y. Nizamoğlu, Vehip Paşa’nın Hayatı ve Askeri Faaliyetleri, İÜ SBE Doktora Tezi, İstanbul, 2010.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin