Asıl tehdit kitlesel radikalleşme [Haber-Analiz: Sefer Can]

Türkiye’de İslami hareketler iki ana damar üzerinden yürüdü: dindarlar ve İslamcılar. Dindarlar daha çoğul/heterojen bir mozaikti. İslamcılarla temel fark siyasetle aralarındaki ilişkiydi. Siyasal İslamcılar, Diyaneti ve cemaatleri ‘müslümanları uyuşturan’ mekanizmalar olarak niteliyordu. Mücadele için radikalleşmeyi olmazsa olmaz görüyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları en tehlikeli düşman biliyorlardı.

İslamcılar için siyaset başlangıçta bir araçtı, fakat zaman içinde amaçla araç bütünleşti. Araç da amaç gibi kutsandı. İslam’ın yegane gayesini bir din devleti inşası olarak görenler, ‘hedefe giden her yol mübah’ noktasını aşıp araçların kutsallığına vardı. Onun için belli partilere oy vermek ibadet, aksi ise günah olarak sunuldu. Fakat AKP’ye gelinceye kadar bu zararsız bir sapma gibi göründü. Zaten marjinal İslamcılar tağut düzeninin kuralları içinde oynamayı da küfür sayıyordu. Tayyip Erdoğan “Gerekirse papaz elbisesi bile giyerim” sözleriyle olaya yeni bir boyut kazandırmakla kalmadı, radikallerin de umudu haline geldi.

DİNÎ TOPLULUKLARIN İKTİDARLA 15 YILI

Erdoğan’ın 15 yıllık iktidarı, din eksenli toplumsal öbeklenmelerde köklü savrulmalara sebep oldu. İslam’la ilişkisini tanımlarken siyasetten uzak duran ve ‘geleneksel Müslüman’ diye aşağılanan büyük kitle radikalleşmeye yöneldi. Cami cemaati denilen ve Diyanet eliyle siyasetle arasına bariyer konulan kalabalıklar, ‘başarılı’ psikolojik harp operasyonlarıyla harekete geçirildi. Bunun için ilk adım Diyanet Teşkilatının AKP’ye angaje edilmesiydi. Ezilmişlik psikolojisi içindeki imamlara hem özgüven aşılandı hem de maddi imkanları artırıldı. İfrat ve tefrit diye özetleyebileceğimiz şey gerçekleşti. Önceden tamamen hayattan kopuk olmakla eleştirilen Diyanet, AKP ile birlikte siyasi tartışmaların tarafı haline geldi. Artık Cuma hutbeleri Erdoğan’ın Salı nutuklarının tekrarına dönüştü.

Kitleleri dönüştürmek için kullanılan diğer etkili araç medya. Erdoğan’ın bazen günde ikiyi, üçü bulan nutuklarını canlı yayınlayan televizyonlar, bütün haberleri o söylevlerle paralel duruma getirdi. Her devrin psikolojik harp aparatı olan Kurtlar Vadisi devşirildi. Yetmedi yüksek bütçeli başka diziler devreye sokuldu. TRT bu konuda koçbaşı görevi yaptı. Diriliş gibi diziler Diyanet’in boş bıraktığı noktaları dolduruyor. Önce partiler düşmanlaştırıldı. AKP ve Erdoğan’ın karşısında aday olmak bile ihanet haline getirildi. Öyle ki Ekmelettin İhsanoğlu gibi dindarlığı belli ve İslam Kültürünün korunmasına hizmet etmiş biri cumhurbaşkanı adayı olduğuna pişman edildi.

Dindar Müslümanlığın diğer kolu cemaat ve tarikatlar üzerine ise özel proje çalışıldı. Daha önce siyasal İslam ve onun bir türevi olan parti İslam’ına uzak duran yapılar mesafeyi kaldırmak zorunda kaldı. Bir kısmı iktidar nimetleriyle ikna edildi. Bir kısmı da korkutularak çizgiye çekildi.

RADİKALLEŞMEYİ NE YAPACAĞIZ?

IŞİD saldırılarının güvenlik boyutu az da olsa tartışılıyor. Fakat toplumdaki radikalleşmenin sosyolojik ve psikolojik yönü neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Terörün vurduğu bir ülke olmanın ötesinde bir yerlerde olduğumuzu gözden kaçırıyoruz. Batı ülkeleri bireysel ve marjinal radikalleşme tehdidini konuşuyor. Bizdeki durum daha vahim. Radikalizmin kitleselleşmesi riskiyle karşı karşıyayız. Ve bu devlet eliyle yapıldığı için önlenmesi de kolay değil. Dün Reina gece kulübünde 39 kişinin hunharca katledilmesinden önemlisi, öncesindeki kışkırtıcı ortam ve sonrasındaki sevinç çığlıklarıydı.

Eski derin devletin ideolojisi laikçilikti. Dayatmacıydı ve toplumundan kopuktu. Yeni derin devletin ideolojisi İslamcılık. Öncekinin kitleselleşme riski hiçbir zaman olmadı. Halk yığınlarında karşılığı yoktu ve medya hiçbir zaman bu kadar susturulamadı. İslamcı radikalleşmenin önünde bariyer olan Diyanet ve cemaatler de isteyerek ya da sopa korkusuyla siyasal İslamcıların aparatına dönüştü.

Erdoğan’ın Hizmet Hareketini yok etme motivasyonu sadece 17-25’ten kaynaklanmıyor. Toplum projesi ve kariyer planı önünde engel olarak görüyordu. “500 bin kişi cemaat eliyle Hristiyan yapıldı” manşetleriyle, Noel Baba maketini sünnet edip parçalayan zihniyet aynı işe yarıyor. Hizmet Hareketi şeytanlaştırılırken, onun temsil ettiği iletişime açık dindarlık suç haline getiriliyor. Hristiyanları anlamaya çalışan herkes gizli misyoner damgası yiyor/yiyecek. Böylece radikalizm alternatifsiz kalacak.

Eskiden duvarlara ‘Tek yol İslam’ yazarlardı. Aslında söylemek istedikleri ‘Tek yol İslamcılık’tı. Şimdi bunu devlet gücüyle söylüyorlar.

radikal

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin