‘Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin!’

Yorum | Cemil Tokpınar

“Duadan başka silâhımız yok” yazısıyla başlattığımız dua yazılarının bugünkü bölümünde “dua namazları” olan nafile namazları işleyeceğiz.
Maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî tüm isteklerimizi Rabbimize sunarken kabul olma ihtimalini arttıracak en büyük şefaatçimiz namazdır. Cenab-ı Hak kendisine nasıl yalvarmamız gerektiğini belirtirken, “Ey iman edenler! Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir” buyurmuştur. (Bakara: 153)

Demek ki, Rabbimizin rahmet, mağfiret, inayet, ikram, ihsan, lütuf, fetih, nusret, tevfik, hidayet, ferec, mahreç, beşaret, hıfz ve himaye kapısını namazla çalmalıyız. Bu ayette kast edilen namaz, farz ve nafileler olmak üzere tüm namazlardır.

Buradaki namazla yardım isteme emrini mükemmel bir şekilde uygulayan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) farz namazların dışında çok çeşitli nafile namazlar kılarak Cenab-ı Hakka dua ile yönelmiş ve elini daha indirmeden duanın kabul edildiğini görmüştür.

Dikkatlice baktığımız zaman görüyoruz ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne zaman bir derdi, bir kaygısı, bir isteği olmuşsa, o zaman namaz kılmış; hangi zaman dilimlerinde Cenab-ı Hakk’ın mağfireti, fazlı ve keremi coşmuşsa, o zaman ibadetlerini ve taatini daha da arttırmıştır. Bunun içindir ki Resûlullah’ın (s.a.v.) hayatında bizler için önemli işaretler vardır.

Efendimiz (s.a.v.) farz olan namazlarını zaten istisnasız bir şekilde ikame etmiş ve bunlara sünen-i revâtib denilen, vakit namazlarının önünde ve arkasında kılınan sünnet namazlar ile sünen-i regâib olarak bildiğimiz, Allah’a daha çok yakınlaşmak ve sevap kazanmak için kılınan namazları eklemiştir.

Namaz her derde devadır

Bu namazlar teheccüd, tesbih, hacet, şükür, teravih, tahiyyetülmescid, tevbe, kuşluk, evvabin, işrak, sefer, hüsuf, küsuf, istihare, hıfz, istiska (yağmur) gibi isimlerle anılmıştır. Dua namazları ismiyle takdim ettiğimiz bu namazlar o kadar çeşitlidir ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hafızasının yetersizliğinden yakınan Hz. Ali’ye (r.a.) dört rekâtlı hıfz (hafıza kuvvetlendirme) namazını tavsiye etmiştir. Demek ki onun dünyasında namaz, her derde devadır.

Nitekim kılınan bu namazların arkasından konuyla ilgili dua edilir. Mesela, yağmur namazından sonra yağmur duası, istihare namazından sonra istihare duası, hacet namazından sonra hacet duası, hüsuf ve küsuf namazlarından sonra da yine dua edilerek Rabbimizin rahmet ve inayeti istenir.
Bilhassa içinde bulunduğumuz süreçte dua namazlarıyla Rabbimize yalvarmaya çok ihtiyacımız var. Ülkemizin ve İslâm âleminin dert ve ıztıraplarına çare lütfedilmesi için her gün kuşluk, evvabin, teheccüd ve hacet namazlarını tavizsiz bir şekilde kılmaya çalışmalıyız. Kendi problemlerimize nasıl çözüm arıyorsak, evladımızın hastalıktan kurtulması için nasıl çırpınıyorsak öyle çırpınmalıyız. Ateş sadece düştüğü yeri değil, bizim de yüreğimizi yakmalıdır. Bunun için dengeli bir şekilde acı ve ıztıraba maruz kalan kardeşlerimizin haberlerini takip etmeli, onların acısıyla yanan yüreğimizi dua ve namazla serinletmeliyiz.

Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabe efendilerimiz İslâm’ın ilk yıllarında çile ve işkencelere namazla karşı koymuşlardır. Cenab-ı Hak, Müzzemmil Suresiyle Peygamber Efendimize (s.a.v.) ve bütün müminlere gece ibadetini bir yıl boyunca farz kılmıştı. Çünkü gece, sükûneti ve bir meşguliyetin olmayışı sebebiyle ruhî eğitim ve yükseliş için daha uygundu. Müminler müşriklerin tepkilerine ve işkencelerine, ancak gece ibadetindeki namaz ve dualarla karşı koyabiliyorlardı. Yine Bedir Savaşı’nın gecesinde sabaha kadar namaz kılıp dua eden Peygamberimiz (s.a.v.) bu benzersiz namazın mahiyetini soran nöbetçi Habbab bin Eret’e (r.a.) şu cevabı vermişti:

“Bu namaz ümit, korku ve yalvarma namazıdır.”

Demek ki, başta İslâm davetçileri olmak üzere, zor imtihanlardan geçenler, olağanüstü sıkıntısı olanlar her şeyden önce geceleri teheccüd kılarak Allah’ın sonsuz hazinesinden istemeli, yardım ve desteğini talep etmelidir.

Çünkü teheccüd adeta sevenin ezelî ve ebedî Sevgilisiyle buluştuğu, Onu tesbih ve tazim ettiği, derdini döktüğü, yardım istediği özel dakikalardır. Teheccüd namazı, maddî ve manevî sayısız dertlerle mahzun, birçok arzusu ve emeli bulunan, nihayetsiz ihtiyacı olan insana sunulan eşsiz bir hazinedir. Rabbimizin hazinesinden istifade etmenin tek şartı, bir zahmet kalkıp, abdest alıp o yüce dergâha yönelmektir.
Bütün nafile namazları anlatmak bu yazının sınırlarını aşacağından daha teferruatlı malumatı “Can Simitleri – Nafile Namazlar, Mübarek Gün ve Geceler” isimli kitabımıza havale ediyoruz.

Nafile namazlar Allah’ın dostluğunu kazandırır

Efendimiz’in (s.a.v.) hayatında vazgeçilmez bir konumda bulunan nafile ibadetler ve bilhassa nafile namazlar öyle önemlidir ki bir kudsî hadiste Allah Resûlü (s.a.v.) Rabbimizin şöyle buyurduğunu belirtmiştir:

“Her kim Benim velilerimden bir veliye düşmanlık ederse, şüphesiz ben ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli hiçbir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Farzlara ilaveten bir de kulumun sürekli yapmaya devam ettiği öyle nafileler vardır ki, bunlarla bana yaklaşır da yaklaşır. Nihayetinde Ben, o kulumu severim. Bir kere sevdim mi de artık Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutup yakalayan eli ve yürüyen ayağı olurum. Böylesi bir kul benden bir şey isterse de istediğini ona muhakkak veririm. Bana sığındığı vakitte ise onu özel korumam altına alırım.” (Buhârî, Rikak: 38)

Böyle bir müjdeyle bize kucak açan bir Rabbe “Lebbeyk!” denmez mi?

İşte bir kulun nafile ibadetlerdeki devamlılığı, Rabbine “lebbeyk” demesi ve Ona olan aşkının göstergesidir. Çünkü nafileler, yüreği yangın yeri olmuş kulların, Sevgilisiyle geçirdiği özel anlardır. Gece dâhil, her şey uykuya ram olmuşken, bir kulun, mahmur gözlerini abdestle ovup teheccüdde Rabbiyle kucaklaşmasıdır. Kabahatlerini, pişman olup bir daha yapmamak üzere terk ettiğinde, yalnızca Rabbinin rızasını umarak, gözyaşlarıyla kıldığı tevbe namazlarıdır. Nafile namaz aşktır çünkü. Hiçbir zorunluluk hissetmeden “Allah’ım, ben Seni öyle çok seviyorum ki anmaya, şükretmeye, dua ve niyazda bulunmaya, namaz yoluyla sohbet etmeye doyamıyorum.” demektir.

Söz gelişi, evladı yoğun bakımda tedavi gören bir annenin kıldığı hacet namazındaki tâdil-i erkân, huşû ve yakîn hâli muhteşemdir. Belki öylesi bir namazı ömründe kılmamıştır. Bir arkadaşım, iki rekât ağlayarak kıldığı hacet namazının bir saat sürdüğünü anlatmıştı.
Bir günah sonucu pişmanlık ateşiyle yanarak gözyaşıyla secdeleri ıslattığınız öyle bir tevbe namazı kılarsınız ki, ömrünüzde öyle bir namaz kılmamışsınızdır. Bir okuyucum, bir gece sabah namazına kadar ağlayarak tevbe namazı kılmış; rüyasına Hz. Ömer’in (r.a.) girdiğini ve “Allah seni affetti” müjdesi aldığını bana sevinçle anlatmıştı.

Muhteşem bir nimete veya müjdeye kavuşmanın coşkun ruh haletiyle kılınan şükür namazındaki aşkı, seher vaktini bereketlendiren teheccüddeki sohbet-i cananı, sizi kararsızlık cenderesinden kurtarıp yüreğinizi ferahlandıran istihare namazındaki huzuru, bütün latifelerinizle doyasıya ibadet etmek için sarıldığınız tesbih namazındaki lezzeti, Ramazan gecelerini ihya eden teravihteki coşkuyu hangi namazda bulabilirsiniz?

Sünnet yüz şehit sevabı kazandırır

Nafile namazlar, bilerek veya bilmeyerek farzlarda yapılan eksikleri ve kusurları da telafi eder. Bununla ilgili şu hadis çok ibretlidir:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabbi, ‘Kulumun nafile namazları var mı, bakınız,’ der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî, Salât, 188)

Nafile namazlar farzlardaki eksikleri tamamlayacak düşüncesiyle hiçbir farz namazda gevşeklik yapılamaz. Zira hiçbir sünnet, farz ibadetin yerini tutamaz. Bu hadiste, geçmiş kazaları bulunup kılmaya çalıştığı hâlde bitirmeden vefat eden, namazını doğru kılmaya çalıştığı hâlde bazı kusurları bulunan, kasıtlı olmasa da namazda ihmalleri olan kimseler için müjdeler vardır. Çünkü namaz kılsak bile nereden biliyoruz ki, hepsi tam ve eksiksiz bir şekilde kabul edildi? İşte nafile namazlar bilmediğimiz kusurları giderir ve inşallah eksikleri tamamlar.

Ayrıca farz namazlarında hiçbir eksik ve kusuru olmayan kimselerin kıldığı nafile namazlar, onların Allah katındaki derecelerini yükseltir, cennetteki makamını ve nimetlerini artırır.

Nafile namazları bize öğreten Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olduğuna göre, bunları yerine getirmek sünnettir, başkalarına anlatmak, öğretmek ve teşvik etmek de çok sevaptır. Efendimiz (s.a.v.) kendi takip ettiği yolun ehemmiyetini anlatmak için, “Ümmetimin bozulduğu zamanda, kim benim sünnetime yapışırsa, yüz şehidin sevabını kazanabilir” (Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7: 282) buyurmuştur. Böyle bir zamanda bu müjdeye erişmek için elimizden geldiğince nafile namazlara sarılmak gerekir.

İşte sayılamayacak kadar faziletleri bulunan bu namazları kılmak, “Beni zikir, dua, tesbih, namaz gibi ibadetlerle anın ki, ben de sizi rahmet, mağfiret, ikram, ihsan, lütuf ve ekstra yardımlarla anayım” (Bakara: 152) buyuran Rabbimizin emrine uymaktır ve Onun katında itibarını yükseltmek için önemli bir vesiledir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Muhterem Hocam, kişinin dua hayatı süreklilik arz etmiyorsa, zaman zaman coşkulu dualar yapsa da, buna süreklilik kazandıramıyorsa.. bu hal nasıl bir haldir? Sanki he bir sohbetinde, “böylesi de makbuldür” diye bir söz söylemişti diye hatırlıyorum..
    İkinci sorum:
    Sevaplar günahlara karışmışsa.. acaba “..halatû amelen salihan ve âhara seyyiâ” ayeti, böyle kişilere (yani birinci sorudaki gibi kişilere) bakan bir yönü var mıdır?
    Bir de hocam, merhum ekrem doğanay hocanın, “iki mesele” adlı küçük hacimli bir kitabı var.. bu kitapta, “kişinin farzdaki eksikliklerinin yerine sayılacak nafile namazların, 70 rekatı, 1 rekat farz yerine sayılacak” deniliyor.. bu konuda bir bilginiz var mı acaba? Kaynağını da yazmıştı da şimdi hatırımda değil. Ben sırf kaynağa bağlı olarak bakınca, “zaten bu rivayet ya da görüş, zayıf ya da şâz” deyip geçebilirim. Ancak ben, büyüklerimizin bu konudaki reyini, daha itimada şayan gördüğümden dolayı, özellikle size soruyorum.
    Allah sizi ve sizin gibileri,
    sizlerle birlikte de benim gibileri, şu daire-i kudsiyeden ayırmasın..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin