AİHM’in ilk KHK kararı: Mahkeme zaman kazandı ama güven kaybetti [Mehmet Dinç, Strazburg’dan yazdı]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’den bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağdurunun başvurusuna dün verdiği kararla, mağdurların ümitlerini kırdı. Mahkeme, 15 Temmuz sonrasında işten atılan öğretmen Akif Zihni davasını ‘iç hukuk yolları tüketilmediği’ gerekçesiyle usulden geri çevirdi.

Bu karar emsal niteliği taşıyor ve bundan sonra gelecek KHK kaynaklı hak ihlalleri başvurularında da önce Türkiye’deki hukukun tüketilmesinin aranacağını gösteriyor. Daha önce bir tutuklu hâkimle ilgili kararda da aynı şekilde önce iç hukukun tüketilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştı.

AİHM yerel hukuka güvenmek istiyor

Burada AİHM’in biraz elini bağlayan husus şu: AİHM, hukuk sistemlerini ve bireysel ihlalleri denetlemenin yanı sıra bir çeşit ‘Demokles’in kılıcı’ olmak istemediğinden çoğunlukla yoğun bir ‘iç hukuk’ mücadelesi talep ediyor. Bunun dışındaki kararların, ülkelerin iç işlerine müdahale olarak algılanacağını düşünüyor. AİHM çevresini bilenler, AİHM üyelerinin çok kritik meselelerde eğer ‘makul bir dayanak noktası varsa’ yerel hukuka göre tavır aldığını, daha önce de defalarca söylemişlerdi. Hatta AİHM’in 2005’te çokça konuşulan Leyla Şahin’in başörtüsüyle çalışmayla ilgili itirazına yönelik kararı, bu yöndeki bir eğilimin göstergesi olarak yorumlandı.

Öte yandan AİHM’in ağır dosya yükü ve hantal yapısı, ‘acil karar’ bekleyenler için büyük handikap. Bu yönüyle AİHM, kısa vadede sonuç alınacak bir ‘kapı’ olarak ortaya çıkmak istemiyor. Rusya, Türkiye ve Romanya gibi 10 binlerce dosyası bulunan ülke vatandaşları AİHM’i bir ‘umut kapısı’ olarak görse de, mahkeme bunun önüne geçmeye çalışıyor. Mevcut dosyaların eritilmesi için bile 10’larca yıl gerekebilir. Türkiye’den şimdiden 5 bine yakın dosya AİHM’e intikal etti ki, mahkeme yapısının bunu kaldırması mevcut koşullarda mümkün görünmüyor. Ancak dosyalar eninde sonunda karara bağlandığında, buradan Türkiye’ye astronomik tazminatlar gelebilir.

İç hukuk kaldı mı?

aihm4AİHM’in ‘iç hukuk yollarının tükenmediğine’ dair kanıtı, Danıştay’ın bir hâkimin ihracıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermesi. Hukukçu Kerem Altıparmak, kendi Facebook sayfasından bu kararla ilgili yazdığı analizinde, Danıştay kararının yanında çok sayıda KHK’ların ‘yasa gibi fonksiyonu olduğu’ yönünde kararın da çıktığını hatırlatıyor. Nitekim Anayasa Mahkemesi (AYM) de KHK’larla ilgili başvuruyu denetleme yetkisi olmadığı gerekçesiyle reddetmişti.

Ayrıca AİHM kararı yine Eylül 2012’den bu yana AYM’ye bireysel başvuru hakkı olduğunu hatırlatıyor. Ancak AYM’nin KHK’larla ilgili verdiği kararın ardından bireysel başvurulara da benzer şekilde ‘yetkisizlik’ kararı vermesi işten bile değil. Dahası aynı AYM’nin iki üyesi, 15 Temmuz’dan sonra tutuklandı ve yerlerine Erdoğan’ın yakını olan kimseler atandı. Nitekim Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkemelerden de çok sayıda hukukçu tutuklandı ya da ihraç edildi. Bu durumun, verilecek kararların ‘bağımsızlığı’ konusunda fikir vereceği açık.

Avrupa’daki parlamenterlerin, Venedik Komisyonu ve Avrupa Yargıçlar Ağı gibi hukukî kurumların Türkiye’deki hukuk skandallarıyla ilgili gün aşırı açıklama yapması da AİHM’in dikkate alması gereken bir husus olarak öne çıkıyor.

Başvuruları delillendirmek

Burada kararla ilgili bir başka konu da başvurucunun AİHM’e davayı götürmek için hazırladığı dosyada mevzuata uyup uymaması. AİHM yargıçları önlerine gelen dosyadaki delil ve argümanlara göre karar vermek durumunda. Bu, AİHM’in hukuk felsefesinin bir gereği. Görünen o ki, başvuru sahibi Akif Zihni, yüksek mahkeme ve AYM yollarının işlevsel olmadığını, yasadaki ifadesiyle ‘hem teori hem de pratik’ olarak, ispat edememiş. Bu da, bundan sonraki başvurularda mağdurların elini zayıflatan bir husus olacak zira AİHM yargıçlarının önüne bile gelmeden, ilk aşamada tek hâkim tarafından bu karara atıf yapılarak sonraki dosyalar reddedilebilecek.

Ayrıca AİHM’in verdiği kararın hukukî niteliğinden çok siyasî anlamı konuşulacaktır. Zira AİHM’in uzun vadede de olsa bir adalet hissini ayakta tuttuğu görülüyordu. Avrupalı siyasetçilerin ve hukuk adamlarının açıkça eleştirdiği Türkiye’deki hukuk sisteminin hâlen ‘işliyor olduğuna’ dair AİHM’in iyi niyeti, mağdurların uzun vadeli adalet hissine zarar vermiş olacak.

Selin önüne baraj kurmak

Öte yandan bazı yorumcular, AİHM’in henüz 26 Eylül’de yapılan bir başvuruyu hemen karara bağlamasının Türkiye’den sel gibi akacak davaların önüne bir baraj kurmak amacını taşıdığını söylüyor. Bu durumda Türkiye’deki mağdurlara, inanmasalar da Türkiye’deki hukuk sistemine başvurmaları, o yolu tükettikten sonra AİHM’in kapısını çalmaları salık verilmiş oluyor. Her ne kadar Kerem Altıparmak gibi hukukçular, iç hukuk yollarının tükendiğinin gösterilmesi için mevcut koşulların yeterli olduğunu söylese de, görünen o ki AİHM’in üyelerini bu durum tatmin etmiş değil.

AİHM’in Zihni v. Türkiye kararı Türkiye’den gelecek dosyaları sadece yavaşlatmış olacak. AYM’ye gidecek bireysel başvuruların çokluğu, bu sefer AYM’nin özensizce karar vermesini ya da tamamen erteleyerek mağduriyetlerin sürmesini getirebilir. Eninde sonunda AİHM’in önüne gidecek ve muhtemelen de tazminata mahkûm olacak mağduriyetler, bir ertelemeye takılmış olacak yalnızca. Bu ‘erteleme’ maalesef mağduriyetlerin sürmesi anlamına geliyor…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin