AİHM ve AYM insanlık suçlarına fırsat sağlıyor! [Erhan Başyurt]

Türkiye’de son üç yıldır tarihte örneğine ender rastlanır yoğunlukta ‘nefret ve ayrımcılık suçu’ işleniyor ve ‘bir sosyal ve dini gruba yönelik soykırımı’ yapılıyor.

17/25 Aralık’tan sonra başlayan ve 15 Temmuz sonrası ‘sivil darbe’ ve OHAL’le ivme kazanan bir hukuksuzluk süreci.

İktidarın otoriterleşmesine muhalif demokrasi ve insan hakları yanlısı tüm grup ve kesimler, tedrici şekilde grup grup kamudan tasfiye edilip, baskıyla susturuluyor, tüm yasal haklarından mahrum bırakılıyor.

***

Resmi rakamlara göre, 130 bin insan kamudaki görevinden açığa alındı.

30 bin memur kamudan atıldı…

90 bin bin insan gözaltına alındı. 44 bin kişi tutuklandı.

2029 özel okul, bin özel öğrenci yurdu ve 15 özel üniversite kapatıldı.

7 bin akademisyen görevden uzaklaştırıldı ve bir kısmı tutuklandı. Türkiye’nin AİHM yargıcı Işıl Karakaş’ın eşi Prof. Dr. Eser Karakaş bile üniversiteden atıldı.

3 bin 800 yargı mensubu açığa alındı, önemli bir kısmı tutuklandı.

Aralarında Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının da olduğu 800’ü aşkın firmaya kayyım atandı, el konuldu.

4 bini aşkın vakıf, dernek ve özel firmalara ait tapulara el konuldu…

200 medya kuruluşu keyfi kapatıldı, 190 gazeteci demir parmaklıkların arkasına konuldu.

20 binden fazla insanın evi yıkıldı, 300 bin insan göçe zorlandı…

Sadece medya ve aydınlar susturulmuyor, etkin muhalefet yapamasın diye milletvekilleri, parti başkanları bile hapse atılıyor.

***

Hamile kadınlar, yeni doğum yapmış kadınlar bile hastane odasından alınıp hücreye konuluyor.

Tekerlekli sandalyede yaşlı anneler, 80 yaşını aşmış yaşlı dedeler, yüzde 90 özürlü raporu olanlar bile kelepçelenip hapse atılıyor…

***

Suçlamalar kan donduracak cinsten…

Hitler’in Almanyası, Stalin’in Kızıl Rusyası sanki!

BM’ye akredite insani yardım derneğine yardım yapmak, kurban bağışlamak, fakir öğrenciye burs vermek, zekât ve sadaka vermek suç!

Kültür Bakanlığı barkodlu basımı ve satışı yasal kitapları evinde bulundurmak bile suç sayılıyor.

Devletin denetiminde yasal faaliyetteki bankaya para yatırmak, devletin izni ile faaliyet yürüten ve SSK ile anlaşmalı bir hastanede doğum yapmak, resmi izinle yasal yayın yapan ve satışı yasal gazeteleri okumak, yasal izinle kurulan sendikaya ve devletin yasal izni ile üye olmak, herkesin kullanımına açık ve yasal olarak indirilmesi serbest bir sosyal iletişim programını kullanmak suçmuş gibi insanlara zülüm ediliyor.

***

Üstelik, açığa alınan, görevden alınan, hapse atılan, mallarına el konulan yüzbinlerce kişi hakkında tek bir mahkemenin hüküm kararı yok.

Büyük çoğunluğu hakkında iddianame bile hazırlanmadı. Aylardır keyfi bir cezalandırma aracı olarak tutukluluk cezalandırılıyorlar.

Tutuklu olmayanların bırakın kamuda başka iş bulmalarını, özel sektöre girmeleri bile engelleniyor. Ekmekleriyle oynandığı yetmez gibi aileleriyle topluca cezalandırılıyor.

Yüzbinlerce insanın seyahat özgürlükleri ellerinden alınmış, çoğunun aileleri ile birlikte yurt dışında ekmek kapısı aramasınlar diye pasaportları da iptal edilmiş durumda…

***

Bütün bunlar olurken, ne ulusal yargı kurumlarından ne de uluslararası yargı kurumlarından tek ses yok.

Oysa Türkiye’nin de altına imza koyduğu uluslararası sözleşmelerde ‘nefret ve ayrımcılık suçu’ çok açık ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmıyor. Uluslararası anlaşma olduğu için bağlayıcılığı var. İlginç şekilde aşağıda her maddesi açıkça ihlal edildiği şekilde Anayasamız’da da yer alıyor o maddeler:

(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, SİYASİ DÜŞÜNCE, FELSEFİ İNANÇ, DİN veya MEZHEP FARKLILIĞINDAN kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan BİR TAŞINIR veya TAŞINMAZ MALIN SATILMASINI, DEVRİNİ veya KİRAYA VERİLMESİNİ,
b) Bir kişinin KAMUYA ARZ EDİLMİŞ BELLİ BİR HİZMETTEN YARARLANMASINI,
c) Bir KİŞİNİN İŞE ALINMASINI,
d) Bir KİŞİNİN OLAĞAN BİR EKONOMİK ETKİNLİKTE BULUNMASINI,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

***

Soykırımını tanımlayan, teşebbüsün bile suç sayıldığı ve altında Türkiye’nin de imzası bulunan uluslararası anlaşmalar ve yine Anayasamıza giren maddeler de çok net. İşte ihlal edilen o maddelerden bazıları:

Madde 2- Bu Sözleşme bakımından, ULUSAL, ETNİK, IRKSAL veya DİNSEL BİR GRUBU, KISMEN VEYA TAMAMEN ORTADAN KALDIRMAK amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

  1. a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
  2. b) GRUBUN MENSUPLARINA CİDDİ SURETTE BEDENSEL veya ZİHİNSEL ZARAR VERİLMESİ;
  3. c) GRUBUN BÜTÜNÜYLE veya KISMEN, FİZİKSEL VARLIĞINI ORTADAN KALDIRACAĞI HESAPLANARAK YAŞAM ŞARTLARINI KASTEN DEĞİŞTİRMEK;
  4. d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
  5. e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;

Madde 3- Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:

  1. a) Soykırımda bulunmak;
  2. b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;
  3. c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;
  4. d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;
  5. e) Soykırıma iştirak etmek;

Madde 4- Soykırım suçunu veya üçüncü maddede gösterilen fiillerden birini işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır…

***

Yukarıdaki sayılan insanlık suçlarının hepsi istisnasız gerçekleşmiş durumda.

İnsanlar tazminatsız işten atılıyor ve iş bulmaları engelleniyor. Aileleriyle birlikte açlığa mahkûm ediliyor.

‘Köklerini kazıyacağız’, ‘Onlara su bile yok’, ‘Acımak yok’ gibi açıklamalar en yetkili siyasi ağızlardan beyan ediliyor. Kast ve niyet açıkça ortaya konuluyor.

Malları gasp ediliyor ya da satmaları engelleniyor.

Sadece iş adamları değil, daha iddianameleri bile yazılmamış 52 gazetecinin mal varlıklarına bile ‘yok etmek’ amacıyla el konuldu.

***

Türkiye’nin de yine altına imza koyduğu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de çok açık şekilde ayaklar altında paspas ediliyor.

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi maddeleri hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde iktidarın hukuksuzluklarını açıkça ortaya koyuyor;

Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.

Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde 11 –

1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.

2.Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.

Madde 13
1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.

2.Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

Madde 17
1. Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır.

2.Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.

Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.

***

Oysa Türkiye’de bir süredir kelimenin tam anlamıyla insanlık suçu işleniyor.

İnsanlar işlendiği dönemde suç sayılmayan, yasal olan eylemlerden suçlanıyor.

İşkence sistematik uygulanıyor.

Seyahat özgürlüğü keyfi engelleniyor.

Mülkiyet hakkı gasp ediliyor.

Sendikal özgürlük suça dönüştürülüyor.

Akademik özgürlükler sıfırlanıyor.

Düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğü yok ediliyor…

***

Türkiye Anayasasının üzerinde bağlayıcılık özelliği olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile ortak maddeleri dışında  ‘Adil yargılanma hakkı’ ile ilgili 6’ncı maddesi de açıkça ihlal ediliyor. İşte o madde:

  1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir.
  2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
  3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
  4. a)  Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
  5. b)  Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
  6. c)  Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
  7. d)  İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;

***

İktidar, uzun ve keyfi tutukluluk süreciyle, tutukluluğu bir nevi cezalandırma aracına dönüştürürken, kişilere ne ile suçlandığını bildirmiyor. Savunmasını hazırlamak için imkânlardan mahrum bırakmakla kalmıyor, avukatlarını tutukluyor, avukatla görüşme sürelerine bile sınır getiriyor. Adil yargılama ilkesi açık ve şüpheye yer bırakmayacak netlikte ihlal ediliyor.

Proje özel mahkemelerle ‘tarafsızlık ve bağımsızlığı’ yok edilirken, bırakın kürsü hâkimlerini dokunulmazlığı bulunan Anayasa Mahkemesi üyelerini bile siyaseten biat etmedikleri için somut delil sunulmadan tutuklanıyor

***

Peki, tüm bu insanlık suçları işlenirken Anayasa Mahkemesi ve AİHM ne yapıyor?

Maalesef iktidar muhaliflerine yönelik kapsamlı insan hakları ihlallerine seyirci kalıp, zamana yayarak zulme ve insanlık suçuna fırsat sağlıyor.

AYM’ye yapılmış 70 bin başvuru var ve karar vermeleri bekleniyor.

AİHM’e başvurularda da aynı şekilde bir yılda 4 kat artarak 8 bin 300 ile adeta patlama yaşanmış durumda.

Ancak AİHM dava yükü altında ezilmemek, AYM’de siyasi baskılar altında ‘emsal’ teşkil edecek bir karar almaktan kaçınıyor.

***

AİHM’in bahanesi, AYM sürecinin tamamlanması. AYM’nin şimdi bahanesi OHAL İtiraz Komisyonu’nun önce karar vermesi…

Yani, bir davanın AİHM’de sonuçlanması için belki 10 yıl beklemek gerekecek.

O zamana kadar da iktidar, zulmüne devam edecek, insanlık suçlarını ve soykırımını sürdürme imkânına sahip olacak.

AİHM ve AYM üyelerin vicdanları rahatsa bu utanç onlara yeter!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin