Adam gibi ölmeyip insan gibi yaşasak [SEFER CAN]

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Bir adam gibi ölmek var bir de madam gibi…” sözleri adet olduğu üzere tartışma başlattı. Kimi ölümü yüceltmesini eleştirdi kimi de kadınlığı tahkir etmesini. ‘Madam’ı tercih etmesinin sebebi Türk olmayan kadındı. Anlamayanlar için kabinenin en eğitimli üyesi Aileden Sorumlu Bakan Fatma Betül Sayan açık açık söyledi: “Türk kadını adam gibi ölmesini bilir.”

Neresinden tutsan elinde kalıyor. Ama asıl tartışılması gereken nokta gözden kaçtı: Nasıl öldüğümüz değil nasıl yaşadığımız önemli. Ölümlerimiz de zaten biraz onun göstergesi. Hz. Muhammed’in (sav), “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz…” sözü manevi hayatı kastediyor olsa gerek ancak bu dünyaya da işaret ediyor sanki. Bir ülkenin yaşam kalitesini görmenin bir yolu ölüm şekillerine bakmak. Devletin önceliği ise hamaset yüklü ölüm kutsamaları yerine insanlık onuruna yaraşır hayat sunabilmek olmalı.

ÜÇÜNCÜ SAYFA ÖLÜMLERİ

“Nasıl yaşıyoruz?” sorusunun cevabını ölüm şekillerimizde bulabiliriz. Haydi, gündemde olduğu için kadınlardan başlayalım. Gazetelerin üçüncü sayfalarının büyük çoğunluğu ‘ölü kadın’ haberlerinden oluşur. Kalan yerler de ‘ucuz atlatmış, bu sefer hayatta kalmayı başarmış’ kadınlara ayrılır. Sadece kadın cinayetlerine bakarak onlara reva gördüklerimiz hakkında yeterince bilgi sahibi olabiliriz.

Trafik bizim en popüler ölüm şeklimiz! Son örnek Sinan Çetin’in oğlunun öldürdüğü polis. Şehir içinde hız yaparak bir polisin ölümüne sebep olan kişi, iktidarla da ilişkileri iyi bir yönetmenin oğlu olduğu için tahliye oldu. Üst sınırdan ceza almadı. Devlet trafik güvenliğini sağlamakla görevli memuruna bile gerektiği ölçüde sahip çıkmadı.

Metrobüs kazaları, motosikletli ölümleri, yaya cinayetleri… liste uzayıp gidiyor. Bu arada sinemada görsek abartı sayacağımız trafik katliamlarına şahit oluyoruz. Fırlayan lastik, eve balkondan giren kamyon, durağa hızla giren otobüs ise nadide kaza örneklerimiz… Şehirlerarası otobüslerin yol ortasında alev almasına ayrı bölüm ayırmak lazım. “Mazot yerine 10 numara yağ kullanan katillere kim dur diyecek?” sorusunun cevabı yok.

İŞ KAZALARI, MAGANDALAR…

İş kazaları en dramatik ölüm halimiz. Çoğunlukla sigortasız, yok pahasına çalıştırılan işçiler bazen kazanın, bazen meslek hastalığının kurbanı oluyor. Ekmek parası peşinde onlarca insan tek seferde hayata gözlerini kapatıyor; sadece geçiştiriyoruz. Soma maden kazasında 301 işçiyi kaybettik. Bakan Taner Yıldız’ın iki gün aynı gömleği giymesi yeterli ceza olarak görüldü. Madene her defasında tam puan veren ve denetlemeden sorumlu olan kimse istifa bile etmedi. Şehrin göbeğindeki inşaatta, Torunlar’da çalışan 10 işçi asansör kazasında öldüğü ile kaldı.

Magandalar, cellât sınıfının önde gelen temsilcileri… İnsanların en mutlu günü olan düğünleri yas evine çeviriyorlar. Şampiyonluk kutlamaları sırasında evlerimizde neredeyse siper kazıyoruz. Balkondan bakma, pencereye yakın durma gafletinden kaç çocuğumuzu toprağa verdik. Trafikte yol verme kavgaları, yan baktın çatışmaları, ‘park yerimi işgal ettin’ cinnetleri vs.

İDEOLOJİK İNFAZLAR

İdeolojik infazların hayatımızda, pardon, ölümümüzde hatırı sayılır yeri var. Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Meclis Komisyonunda “solcular çakı bile taşımayan fikir hareketleriydi, onları yanlış tanımışım” diye şirinlik yapmış. Sarı çizmeli Mehmet Ağa değil, istihbaratın aktığı en üst düzey güvenlik sorumlusu Mehmet Ağar bunu söylüyor. Yargısız infazlarla anılan Susurluk Çetesi soruşturmalarının en önemli zanlılarından biri ayrıca. Keşke “Solcuları, aralarına kattığımız ajanlarla silahlı gösterip darbelere ve derin devlet operasyonlarına zemin hazırladık” diyebilseydi. O zaman samimiyetine inanabilirdik.

Bugünlerde yeniden hortlayan cezaevinde ölümleri unutmamak lazım. İntihar süsü verilmiş ölümlerin sayısı 15 Temmuz’dan bugüne 20’yi aştı. FETÖ’cü olmakla suçlanamayacak biri, Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı, insanlık onuru ile bağdaşmayan işkenceleri anlatalı bir hafta olmadı. HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz tam da bu günlerde 300 hâkim ve savcının itirafçı olduğunu iddia etti. Bu kadar işkenceyle ancak 300 kişiyi ikna edebilmişler!

Yahya Kemal’in bir şiirini biraz değiştirerek bitireyim: “Ölmek kaderde var bize ürküttü vermiyor / Lakin vatanın içinde bulunduğu durumun ıstırabı zor!”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin