15 Temmuz’un başarı şansı göle çalınan maya kadardı

YORUM | TARIK TOROS

Bir önceki yazıyı şöyle bitirmiştik:

15 Temmuz 2016, öncelikle bu millete, sonra kendi ordusuna askerine, komutanlarına, tasfiye listesindeki isimlere, bürokrasiye, akademiye, medyaya ve elbette Cemaat’e kurulan muazzam bir kumpastır. Tuzaktır, senaryodur. Ve başarıyla sahneye konmuştur.

Emir komuta zinciri içinde bir hava verilmiş, komutanlar işaret edince birtakım hevesliler dalmış, sonra aynı komutanlar onları iyot gibi ortada bırakmıştır.

 

***

Ezbere söylemiyorum.

Bugüne kadar yayımlanan tüm polis ve savcılık ifadelerini taradım. Duruşmalardaki ifadelere baktım. TBMM Darbe Komisyonu’nun çalışmalarını takip ettim. Sosyal ağlar aracılığıyla tanıklıkları dinledim. Yüzlerce sayfa rapor okudum.

Şimdi izin verirseniz, ayrıntıya boğmadan birkaç veriyi paylaşayım.

***

Resmi verilere göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sadece yüzde 1,5’u darbeye karışmış. Bunun da 1600 kadarı er ve erbaş, 1200 kadarı askeri öğrenci, 5700 kadarı subay ve astsubay.

168 general yargılanıyor. Bu generallerin emri altında 200 bin asker var. Darbe gecesi nerede bu askerler? Yoklar.

Bu generallerin önemli bölümü izinli, yurt dışında, darbeye katılmamış, hatta birliklerine “darbeye karşı durma” talimatı vermiş, önlemeye çalışmış.

***

15 Temmuz gecesine bakalım:

Köprü salakça bir tasarrufla, tek taraflı kapatılmış.

Birkaç il dışında askeri faaliyet yok!

İktidar, muhalefet hiçbir siyasiye operasyon yok!

İnternet, iletişim, telefon hatları açık. TV’ler, radyolar, gazeteler yayında.

Cumhurbaşkanı ayrıldıktan saatler sonra Marmaris’te kaldığı otele baskın yapılmış.

 

***

Askerlerin ifadelerine bakıyorsunuz, üç gerekçeleri var:

-Darbenin “emir komuta zinciri” içinde olduğunu düşünmüşler.

-Bir kısmı “terör tehdidi” gerekçesiyle operasyon sanmış.

-Bir bölümü de tatbikat olduğunu zannetmiş.

 

***

Sıkı durun, mühim bir kesit sunacağım şimdi.

Donanma’nın kalbi Gölcük’te yaşananlar ibretlik!

Tümüyle ifadeler, zabıtlar ve tanıklıklar ışığında özet geçeyim:

Askeri gemiler, içinde mürettebat ve mühimmatı ile Körfez’e ve Marmara’ya açılıyor. Sonra, komutanlıktan “limana dönen gemileri vurun” emri yayımlanıyor. 5 dakika sonra aynı komutanlıktan gemilere “dönün” emri veriliyor. Gemi komutanları “bu işte bir tuhaflık var” deyip oldukları yerde kalıyorlar. Dönseler, gemiler vurulacak, yüzlerce asker ölecek. Gemi, mühimmatı ve akaryakıtı ile infilak edecek. Yangın ve patlamanın etkisi bölgedeki TÜPRAŞ’ı da havaya uçuracak!

Muazzam bir kumpas ve tuzak!

Bugün, o gemileri limana döndürmeyen komutanlar “hain”, onlara dönün emri verenler “vatansever” kabul ediliyor.

Deniz Kuvvetleri’nde darbeye katılım çok çok sınırlı kaldığı halde en büyük tasfiye burada yapılıyor. Belli ki, bu tasfiyelere zemin hazırlamak için bir facia planlanmış ama birileri tuzağa düşmemiş!

Önceki darbe soruşturmalarında ismi geçen ve eski görevlerine iade edilen bir kısım komutanların, kendi askerine tuzak kurduğunu görüyor, şaşırmıyorsunuz.

 

***

Takip eden günlere bakalım, herhalde Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinin hiçbir döneminde bu denli aşağılanmamıştır.

Polise subay dövdürülmüştür.

Çıplak, elleri arkadan kelepçeli, yaşlı başlı askerlere, “eşine gözünün önünde tecavüz ederiz” tehdidiyle, onun ifadesi olmadığı besbelli, imla hatası bile olmayan, edebi bir üslupla kaleme alınmış “Ben cemaatçiyim” ifadeleri imzalatılmıştır.

Asker bu şoku ilk kez yaşıyor. İşkenceyi, hapishaneyi…

Darbeci olmadıkları, hatta karşı çıktıkları, kumpası önledikleri, tuzağı bertaraf ettikleri halde “hain” olarak yargılanıp tehdit ve şantajla ifadeler imzalattırılmaya çalışılıyor.

Elleri arkada kelepçeli imza atıyorlar. Eşleri bile “bu nasıl imza” diye soruyor.

Cumhurbaşkanlığı’nın 15 Temmuz afişlerinde askerin aşağılanması boşuna değildir. Yine, törenlerde silahları toplanan askerlere yaşatılan da mühim bir travmadır.

 

***

Daha sıralayabilirim, çok örnek var, kitap olur.

15 Temmuz’da yaşanan şey, darbe girişimi veya cunta değildir. Bir darbe mizanseni sahneye konmuş sonra da sahnedeki askerler altlarındaki tanklarla ortada kalmışlardır.

 

***

Elbette ülkedeki mevcut siyasi gidişin büyük rolü var. Askerin bir bölümü, zaten genlerinde olan müdahale kültürünü hayata geçireceği zamanın geldiğine inandı. Bunu hissettiren de bizzat AKP iktidarıydı.

İktidar ve iktidara bu operasyonda destek veren odakların, olayı ete kemiğe büründürmesi çok zor olmadı.

“Kontrollü” lafı çok doğru değil.

“Kontrollü” demek, yola çıkan bir darbeyi haber alıp yönetmek ve belli bir noktada bastırmak demektir.

Darbeyi bizzat planlayıp “varmış, gerçekmiş” gibi sunmak, sonra da “bastırmış, önlemiş” gibi yapmanın adı başkadır. Bunun adı kumpastır.

 

***

Bu kanaatimi perçinleyen üç mühim neden daha var:

BİRİNCİSİ… Darbeye dair soru sorulmuyor. Erdoğan’ın darbeyi nasıl haber aldığına dair, dört veya beş farklı açıklaması dahi ülkedeki basın tarafından sorgulanmıyor. Meclis Darbe Komisyonu geç kuruluyor. Doğru dürüst çalışmıyor. Darbeyi konuşmak adeta yasak. İşkence altında alınan ifadelerin üzerine konuşmak serbest, mahkeme safahatından yayın yasak.

İKİNCİSİ… Darbenin mühim unsurları susuyor. Açıklama yapmıyor. Yaptıkları kontrollü açıklamalar dahi yığınla çelişki barındırıyor. Aktörler, haklarındaki yığınla kuşkuyu dağıtmak bir yana daha da derinleştiriyorlar.

ÜÇÜNCÜSÜ… Darbe sonrası uygulamalar, tasfiyeler, sivillere dönük OHAL kararnameleri, hukuk ihlalleri ve insan hakları faciaları, darbe ile ilgili anlatılan hikayelere inancı zayıflatıyor. Dünya kamuoyu, egemenlerin darbe öyküsüne sırf bu yüzden inanmıyor.

 

***

Üstüne basa basa bir kere daha diyorum ki:

15 Temmuz ne bir ‘darbe’dir. Ne de bir ‘darbe girişimi’. Planı dahi yoktur. Sonraki ‘karşı darbe’ için bir kurgudur.

Tedavüle sokulan “milli orduya kumpas” gibi lafların, perde gerisindeki büyük hazırlığı ihale etme amaçlı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.

“15 Temmuz başarılı olsaydı” diye yangın yapanlar var. Buna kendileri de inanmıyor. Çünkü başarı şansı anca göle çalınan maya kadardı.

Darbe kurgusunun zarar ve hasarını önlemeye çalışanlar içeride, gerçek darbeciler dışarıdadır. Er geç anlaşılır bu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Birkaç ay soruşturma geçirmiştim. Müfettiş, darbenin sivil ayağına iştirak ettiğimden şüphelendiğini belirtti “darbe gecesi nerede olduğumu” sordu. “Evimde” olduğumu söylememe rağmen inanmadı, bu konuyu araştıracaklarını ve aksini ortaya çıkaracağını iddia etti. İlerleyen haftalarda ikna olmuş şekilde “darbe gecesi evdeymişsin” dedi, evet dedim; bu defa da evde olmam suç oldu! “Sayın Cumhurbaşkanımız sokağa çağırdığı halde ne diye evde durdun?” şeklinde azarlarcasına bir soruya bağladı :)) Değneğin iki ucu da …

  2. Hakki gostermeye calisan tum emekcilerden Allah razi olsun bu ve diger gazetelerdeki. Ama soyleyin nolursunuz ! Hakikat anlasilacak er ya da gec.. Ee, peki sonra? Bu sorgulamayan , farkliliga tahammulu olmayan , herseyi – hirsizligi katil olmayi, haksizlik yapmayi vs- kendi icin mubah sayan insan toplulugu ne olacak? Trafikte hata yaptin diye uyariyor adam nerdeyse canindan olacak. Millete fazilet nutku atip, camurda bogulanlarla nereye varilabilir? Birakin bir yaraticiya bir dine inanmayi, en temel insani duygu, vasif ve disiplini olmayanlara ne anlatabilirsiniz?
    Bu kabus bitecek BELKI ama ne zaman?
    Duam , niyazim, inandigim YARADANIMDAN talebim , yakarisim sudur ki : oyun oynayanlarin yuzune carpsin bu metni. Ve bir de artik bu insanlara biraz medeniyet versin. Kendine istedigini baskasina da isteme ve layik gorme erdemi versin.
    Belki o zaman tarih tekerrur etmez.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin