1.Washington Meydan Savaşı [Selim Gündüz, yazdı]

Bir meydan savaşı kazanmadan ‘başkomutan’ olmak biraz sakil duruyordu. “Allah’ın lütfu” o da yetişti. TV’lerden canlı yayınlanan Körfez savaşı gibi bir şey oldu. Müthiş zafer, TV’lerde yüzlerce, Youtube’da milyonlarca defa izlendi. Aile Bakanının veya yeni lakabıyla “Avrupa Fatihe”sinin Hollanda seferini unutturacak ihtişamda oldu. MEB derhal yeni müfredatta bu meydan savaşına genişçe yer vermeli.

Bir Sırp genci, Avusturya-Macaristan krallığının prensine suikast yapmamıştı. Bir Kürt genci, Türk veliaht prensi Berat’a saldırmamıştı ama olsun.

Ağır bir slogan atılmıştı: “Baby killer Erdoğan”

Barış, demokrasi ve adalet timsali, sevgi kelebeği Erdoğan’a “bebek katili” diye slogan nasıl atılırdı!

KÜRTLER ÇİZMEYİ AŞTI!

Çünkü Güneydoğu’daki kentleri dümdüz eden, yüzlerce bebek ve çocuğun ölümüne sebep olan Erdoğan değildi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğrayınca, çözüm sürecinde masayı devirip ülkeyi kan gölüne çeviren, binlerce sivil, asker ve polisin ölümüne sebep olan Erdoğan değildi, Selahattin Demirtaş’tı,

Yüz binlerce devlet memurunu, işçi ve öğretmeni işsiz ve maaşsız sokağa bırakan tabi ki Erdoğan değildi, Alman şansölyesi Merkel’di,

Burs verdi, kermes yaptı diye 17 bin masum kadını çocuklarından ayıran, aileleri dağıtan ve anneleri bebeklerinden koparan Yunanistan Başbakanı Çipras’tı, Erdoğan değil.

Bir de ‘Terörist Erdoğan!’ diye slogan atıyorlardı ki bardağı taşırıyorlardı. Sanki eline çakı bile almamış kadın-erkek, gazeteci, yazar, öğretmen doktor… 40 bin masumu “terörist”diye yaftalayıp “Bunlara su bile yok” diyen, zindana attıran ve işkence ettiren Erdoğan’mış gibi. Oysa bunları yapan tabi ki Beşşar Esad idi.

İşte bu nedenlerle Erdoğan’ın çanı çok sıkıldı. Haksızlığa hiç gelemiyordu. Sloganları duyunca Türkiye’den kargo uçağıyla yanında getirdiği Mercedes’inde şok geçirdi.

Bu Kürtler çok nankördü! Kılıçdaroğlu’nun yerle bir ettiği Diyarbakır’ı tam Toledo yapacakken bu yapılır mıydı?

ORDULAR İLK HEDEFİNİZ KÜRTLERDİR, İLERİ!

Eski padişahlar meydan savaşlarını yüksek bir yerdeki otaklarından izler, yönetirdi. Erdoğan bu savaşı zırhlı Mercedes’in içinden yönetecekti. Kapısı açık Mercedes’in önündeki koruma müdürü Muhsin’e eliyle “Yaklaş” dedi. Gizli savaş taktiğini kulağına fısıldadı. Muhsin doğruldu, derhal öndeki koruma müdürüne “Saldırın bre yiğitler, ne duruyorsunuz.” diye naraladı. Emri duyan amir, “müdür, ne dediğinin farkında mısın?” dercesine baktı. Muhsin’in gözlerindeki kararlığı görünce hemen arkadaşların seslendi. “Hedefiniz şu 15 Kürt’tür, ileri” diye emri iletti. Bazıları “Erdoğan barış insanıdır. Kendinize hakim olun.” demiştir dese de talimattan 1 saniye sonra koruma ordusu toplu hücuma geçince bu tez havada kalıyordu.

İşte tam burada Akit yazarı Dilipak’ın ağzından kaçırdığı “ışıktan hızlı silah” devreye girdi. AKP’nin daha önce Soma’da denediği ‘ışıktan hızlı tekme’ silahı hızla zaferi getirdi. Protestoscu kadın ve erkekler; amca ve teyzeler ağır bir ‘hezimete’ uğradı. Meydan kan gölüne döndü.

Mercedesin içinde savaşı izleyen Erdoğan’ın yüreği zaferin sevinciyle soğuyunca yavaş ve emin adımlarla Mercedes’inden indi. Bir müddet meydanı gururla seyretti ve muzaffer bir komutan edasıyla elçiliğe girdi.

DUŞAKABİNOĞULLARI KOSTÜMÜ OLAYDI…

Her şey iyiydi ama bir takım eksiklikler de vardı. Bazı şeyleri Washington elçisi Serdar Kılıç düşünmeliydi. Elçinin soyadı Kılıç’tı ama savaş tecrübesi yoktu. O yüzden başkomutanın önünde hoplayıp zıplayıp parmak sallarken bunları unutmuştu.

Bir önceki ABD gezisinde hatırlayacaksınız, göstericiler Erdoğan’ı sloganlarla protesto ederken korumaları 2-3 eylemcinin sesini bastırmak için dakikalarca takım halinde “Aaaaaaaaa!” diye bağırmıştı. Eylemin etkinliği değil de mizah tarihine geçişi konuşulmuştu ama olsun sloganlar bastırılmıştı. Bu kez Kürt eylemciler “koruma tıngırtısı”na karşı tedbir alıp megafon getirmişti.

Mesela mehter olsaydı megafonun sesini bastırırdı. Hele A Haber’in “ver mehtercisi”  Erkan Tan, her ne içiyorsa yine onu içip yuvarlanıp meydana gelseydi neler olmazdı ki! Fethullah Gülen’in makalesini yayınlayan Washington Post’u basarlar, hatta Beyaz Saray bile fethederlerdi.

YAVER HULUSİ AKAR NEREDE?

Bir başka yanlış koruma ordusuna takım elbise giydirme hatasıydı. Korumalara 16 Türk Devletinin kostümleri giydirilseydi bazı tosuncukların pantolon ağları boydan boya yırtılmayacak, devletin milli bütünlüğü zarar görmeyecekti. Düşünün, korumalarda Duşakabinoğulları kıyafeti olsa böyle mi olurdu. Sumo güreçcileri rahatça dalarlardı.

Önemli bir eksik de Erdoğan’ın sadık yaveri Hulusi Akar’ın savaş meydanında olmayışıydı. Yine nereye kaybolmuştu. Yoksa bu kez Kürtler mi rehin almıştı?

Washington’da hava kararmaya başladığında tüm dünya televizyonları bu zaferi yayınlıyordu. Bir Türk yine dünyaya bedel olmuş, tarih kitapları yeni bir destan kazanmıştı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin